Bu yazıda siyasi partiler ve burjuvazi ilişkisi nedeniyle siyasi partilerin burjuvazi tarafından desteklenmesinin demokrasi teorisine etkisi ele alınmıştır.
Dünya tarihinde gerçekleşen önemli bir çok tarihi olayın burjuvazinin etkisiyle gerçekleştiği söylenmektedir. Örneğin İngiltere de güçlenen merkezi krallığa karşı bazı temsili güçlerin bir araya gelmesi sonucunda İngiliz Devrim’i ortaya çıkmıştır. Burada da Burjuvazi’nin etkisi görülmektedir. Burjuvazi, ekonomik alanda liberalizm dünya görüşünü benimsemektedir.
Burjuva sınıfı tarihte de asıl gücün para olduğunu net bir biçimde ortaya koyarak, kimi zaman ülke yönetiminde söz sahibi olmak istemiştir. Örneğin İngiltere de var olan Lordlar Kamarasının yanı sıra seçim ile oluşturulan Avam Kamarası kurulmuş ve özellikle ilk dönemlerde Avam Kamarasının çoğunluğunu zengin tüccarlar oluşturmuştur.
Toplumsal sınıfların çok eski tarihlerden itibaren ortaya çıktığı bilinmektedir. Örneğin, Antik Yunan Filozofları Aristo ve Platon (Eflatun) “Dimokratia (Demokrasi)” için “ayak takımının yönetimi” gibi bir ifade ile eleştirmişlerdir. Bu tanımlama ile sıradan halkın devlet politikasını şekillendirmede belirli bir zümre ile eşit hakka sahip olmamaları gerektiğini vurgulamışlardır.
Normatif ve Ampirik Demokrasi adı altında iki adet demokrasi teorisi bulunmaktadır. Normatif Demokrasi Teorisi, imkansız olarak görülen, halkın tamamını memnun edilmesidir. Ampirik Demokrasi Teorisi ise halkın olabildiğince büyük kısmını memnun etmeye çalışmasıdır.
Demokrasi yönetim anlayışını benimseyen ülkelerde, sermaye sahiplerinin veya burjuvanın belirli bir siyasi partiyi desteklemesinin, demokrasi kavramına nasıl bir etkisi olduğunu inceleyelim.
1929 yılı ekonomik buhranına kadar ülkemizde ulusal burjuvazi oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu dönemde liberal politikalar uygulanırken yapılan her hamle devletin bu sınıfı oluşturma çabasının bir sonucudur.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından siyasal iktidarın da değişmesiyle liberal ekonomi politikaları kısa süreli hayata geçirilmeye çalışılmış ve ulusal burjuvazi bu dönemde güçlenmeye başlamıştır.
1960 darbesinin ardından devlet sanayiye ucuz kredi, ucuz girdi ve alt yapı hizmetleri sağlamış, iç pazara yönelik üretimi koruyarak veya payını artırarak ithalat payında azaltmaya gitmiştir. İthal ikameci sanayileşme sonucunda sanayi burjuvazisi güçlenmiştir. Büyük sermaye sahiplerinin oluşturduğu kuruluşlar, ekonomik faydaları nedeniyle devletle organik bir bağ kurmuşlardır.
1980 darbesinden sonra ise Türk-İslam Sentezi, zorunlu din eğitiminin başlatılması, Kur-an kurslarının yaygınlaşması ile oluşturulan toplumsal ortam, ekonomik liberalleşme ve hükümetle kurulan bağlar, İslami Sermayenin burjuvaziye dönüşmesinde büyük rol oynamıştır.
İslami burjuvazinin kendine özgü örgütlenme biçimi ve öncelikleri ile ideolojik bir yapılanma özelliği taşıdığını gösterir. Ülkemizde cemaatlerin sivil toplum içinde örgütlenmesi, doğrudan veya dolaylı desteklerinde etkili olmuştur.
1990’lı yılların ekonomik ve siyasal istikrarsızlığı, 2001 ekonomik krizi burjuvazi üzerinde ciddi olumsuz sonuçlar doğurmuş ve bu nedenle 2002 seçimlerinde ulusal burjuvazi Adalet ve Kalkınma Partisi’ni desteklemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin serbest piyasa ekonomisine yapmış olduğu vurgu ve batıya karşı şüpheci yaklaşmaması, Türkiye’nin sermaye gruplarının batılı ülkelerle sıkı ilişkileri, milli burjuvanın desteğinin nedenleri arasında gösterilebilir.
Ancak bu dönemde İslami hareket kapitalizm ruhuna bürünmüş ve kendi özelliklerini topluma yaymıştır. Hükümet ile Ulusal Burjuvazi arasındaki bağ ideolojik, kültürel ve dinsel farklılıklar nedeniyle zayıflamıştır. İslami sermaye hükümet tarafından güven kaynağı olarak ifade edilmiştir. Ulusal düzeyde açılan büyük çaplı kamu ihaleleri, yerel yönetimler düzeyinde yapılan ihaleler, kamu bankacılığı aracılığıyla açılan krediler, özelleştirmeler ve özel sektör tarafından işletilmek üzere devredilen kamu tesisleri aracılığıyla sağlanan hükümet desteği, İslamcı kesimleri burjuvalaştırırken; burjuvaziyi de İslamlaştırmaktadır.
Türkiye’deki burjuvazi sınıfının tarihsel sürecini kısaca bir önceki başlık altında inceledik. Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet eliyle oluşturulan ticaret burjuvazi sınıfı, daha sonra yine devlet eliyle sanayi burjuvazisine dönüşmüş ve sonrasında ise İslami burjuvazi ekonomik olarak güç kazanmıştır.
Ancak Osmanlı döneminde de görüldüğü gibi ekonomik güç elde eden ve belirli bir kitleyi temsil eden gruplar daha sonra ülke yönetiminin otoritesinde ciddi sorunlara sebep olmuştur. Günümüzde de güç kazanan burjuvazi bürokratik olarak desteklenmiş hatta burjuvazi ile bürokrasi arasındaki çıkar ilişkilerine bağlı kalarak hukuki ve ekonomik kararlar alınmıştır. Etkin olan burjuvazinin ve çevreden merkeze yönelmiş yönetimin çıkarları düşünülerek, demokrasi teorilerinde yer alan halkın tamamını veya büyük bir çoğunluğunu memnun etme mantalitesi zarar görmektedir.
Siyasi Partiler ve burjuvazi ilişkisi nedeniyle burjuvazinin bir siyasi partiyi ekonomik olarak desteklemesi, kampanya süreçlerine dışarıdan dahil olması, ulus içinde ve ulus dışında tanıtımlarına katkıda bulunması, diğer siyasi partilerle olan rekabetinde yine demokratik olmayan bir süreci ortaya çıkarmaktadır.
Burjuvazinin güçlü desteğini alarak ülke yönetimine gelmiş siyasi partiler genellikle atacağı adımları, alacağı kararları, çıkaracağı kanun ve yönetmelikleri desteğini aldığı burjuvaziyi memnun etme doğrultusunda yerine getirmektedir. Bu sayede burjuvazinin desteğinin sürmesini sağlayarak iktidarı sağlamlaştırmayı amaçlamaktadır.
Kimlik uyuşması, kültürel benzerlikler ve aynı ideolojide hareket etme nedenleriyle burjuvazi ile devam eden karşılıklı ilişki, çıkar sağlama amacıyla olduğundan, çıkarların ters düşmesi sonucunda merkezi otoritenin güçlü olmasına bağlı olarak etkin burjuvazinin değişmesi de görülebilir.
Çıkar grupları siyasi partiler aracılığı ile veya partilerin içinde etkili olmaya çalışmaktadır. Hatta bazen iktidara doğrudan erişebilmek için parti kurdukları da görülmektedir. Örneğin 12 sendika temsilcisinin İstanbul Valiliği’ne verdikleri dilekçe ile Türkiye İşçi Partisi’nin kurulması.
Çıkar grupları, iktidar partisi içinde de görülebilir. Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 yılından itibaren iktidarda bulunması nedeniyle Hakim Parti Sistemi’ni ülkemiz ile tanıştırmıştır. Belirli sayıda partinin düzenli ve genel seçimlere katılması ancak sonuçta iktidara sürekli tek bir partinin hakim olması anlamına gelen Hakim Parti Sistemi ile yönetilen ülkelerin hakim partisinde genellikle çıkar grupları görülmektedir. Bu gruplar iktidar partisi aracılığıyla baskı yapmaya çalıştığından kendi içinde bir hizipçilik görülebilir. Parti içindeki bu durum yine çıkar grubunun farklı bir parti kurmasıyla ve ideolojik uyuşum sağladığı yeni bir burjuvazi sınıfın desteğini aramasıyla sonuçlanabilir.
Etkin burjuvazinin belirli bir siyasi partiyi desteklemesi ilk olarak diğer siyasi partilerle olan mücadelesinde demokrasi kavramını zedelemektedir. Öte yandan belirli bir burjuva sınıfının desteği ile iktidara gelmiş siyasi partinin, halkın partisi yerine desteğini aldığı sınıfın partisi gibi hareket etmesi ve buna göre bürokratik adımlar atması da demokrasi kavramıyla örtüşmemektedir. Toplumun tamamını memnun etmek her insanın ihtiyaçlarına binaen imkansız olsa da, çoğunluğu memnun etmek mümkün olabilir.
Siyasi partiler belirli bir burjuvazi tarafından desteklense de desteğini aldığı burjuvazi güdümünde hareket etmediğinde demokrasi teorilerini bir nebze zedelememektedir. Siyasi partinin burjuva sınıflarının veya bu çıkar gruplarının çıkarlarını birleştirerek, geniş ideolojik hedefler oluşturmalı ve bir kesimin değil toplumun çoğunluğunu memnun edecek adımlar atmalıdır.
Yararlanılan Kaynaklar