Şizofreni, düşünce, duygu ve davranışları önemli ölçüde etkileyen, kişinin ve çevresindekilerin hayatında değişikliklere yol açan bir rahatsızlıktır. Bu değişiklikler geçici ya da kalıcı olabilir. Şizofreni genç yaşlarda başlayan, hastaların kendilerine has bir dünyada yaşadıkları ve yavaş yavaş çevrelerine bir duvar örerek içe kapandıkları, işlevselliğin önemli derecede bozulduğu, pozitif, negatif, bilişsel ve duygulanımdaki bir takım belirtilerle giden kronik bir tablodur. Şizofreni, genellikle yaşam boyu sürerek yaşam kalitesi ve işlevlerde ciddi sorunlara yol açan bir hastalıktır (1). Başkaları tarafından zihninin okunduğu, düşünce, duygu ve davranışlarının bilindiği, hareketlerinin kontrol edildiği ya da başkalarının zihninin okunabildiği düşünceleri olabilir. Başkalarının duymadığı sesler duyma ve hayaller görme olabilir. Toplumsal kurallara aykırı davranışlar, tuhaf yüz ifadeleri, amaçsız hareketler görülebilir. Hastalık belirtileri genellikle sürekli değildir, alevlenme olduğu zaman belirtiler görülüp yatışma olduğunda ortadan kalkabilirler (2). Şizofreni belirtilerinin azaltılmasında yalnızca ilaç tedavilerinin yeterli olmayacağı, ilaç tedavilerine ek olarak uygulanacak çeşitli psikososyal ve psikoterapotik müdahalelerin de orta ve uzun vadede yararlı olduğu düşünülmektedir (3).
Şizofreninin karakteristik belirtileri olan davranış kalıpları hakkında yeterince bilgili olmayan bazı aile üyeleri fazla koruyucu veya yüksek derecede eleştirici olabilmekte, bu da hastalığın tekrarlanmasına neden olabilmektedir (4). Şizofreni hastalarının aileleriyle yapılan çalışmalarda, aile üyelerinin bazılarının şizofreni hakkında yeterli bilgisinin olmadığı, hastalarına karşı aşırı eleştirel ve koruyucu olabildikleri, bu davranışların nüksetme oranlarını artırdığı belirtilmiştir (5).
Araştırmalar yüksek duygu dışavurumunun özellikle şizofreni hastalarında hastalığın kötü seyretmesi, sık hastaneye yatış, sık yinelemeler, depresyon ve intihar ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Şizofreni hastalarına evde bakım veren aile üyeleri maddi yük, çaresizlik, korku, umutsuzluk, hayal kırıklığı ve sosyal yalıtım yaşamakta (6,7), bu nedenle de karmaşık duygular içine girerek ne yapacağını bilemez duruma gelebilmektedir. Nasıl bir süreç yaşayacaklarını bilmeyen ve hastalarındaki değişimi şaşkınlıkla izleyen aile üyeleri tedirginlik/gerginlik, suçluluk ve kimi zaman utanç duygusu yaşarlar. Kendi yaşamındaki derin sarsıntının etkisinde ve şaşkınlık içinde olan hasta ise ailenin bu duygusal havası içinde daha kötü olabilir (8). Aile bireyleri kendini suçlu hissedebilir, geçici bir öfke duyarbilirler. Hatta hastanın bazı hareketleri onları sürekli öfkelendirebilir. Bu öfke ailenin diğer fertlerine de yansıyabilir ve ailenin ruh sağlığını bozabilir. Aile bu durumda aile içinde güçsüzlük de hissedebilir. Kronik hastalığın kendi başlarına da gelebileceğinden korkabilirler ve çaresiz hissedebilirler (9,10). Aileler, hastadan utanabilir, komşuları tarafından dedikodu yapılabilir endişesi ya da toplum tarafından dışlanma korkusu yaşayarak hastayı ve hastalığı saklamaya çalışabilirler (11). Hastanın saldırgan olduğu ve etrafına zarar verebileceği düşünüldüğünde toplumdan tecrit edilebilmektedir. Böyle olduğunda, tedavi için gelinen adres doğru olsa bile, hastalığa bakış açısı ve tutumlar tedaviye yanıtı ve hastalığın gidişini olumsuz etkiler. Bu durum hastalığın yinelenmesine sebep olurken, toplumsal baskı da aile bireyleri üzerinde ruhsal yönden olumsuz etkilere neden olmaktadır (7).
Hasta bireye karşı içten, sıcak, kabullenici tutum ve olumlu uyarılar koruyucu rol oynarken, düşmanlığın, eleştiriciliğin, aşırı ilgi ve koruyucu-kollayıcı tutum ve müdahaleciliğin yüksek olduğu durumlarda hastalığın ortaya çıkma riski artmakta, nüks ve hastaneye yatma oranı yükselmektedir (12). Bu nedenle şizofren hastaların ailelerine yönelik tedavi ve psikososyal destekler önemlidir. Bu sayede, hastalığın tekrarlama sıklığı ve aile yükü azaltılıp aile işlevleri düzeltilebilmektir. Hastanın ayaktan tedavisinde uygulanan bütün yaklaşımlar, aile ile işbirliği içinde çalışmanın önemini vurgulamaktadır (13).
HASTA YAKINLARINA BAZI TAVSİYELER
Şizofren bir hastaya sahip olan ailelerin öncelikle hastadan çok büyük beklentilerinin olmaması gerekir. Tedavi sürecinde bazı işleri yapmak hastaya zor gelebilse de bazı işlerini kendisi rahatlıkla yerine getirebilir. İşlevselliğin kazanılması biraz zaman alabilir. Ancak hasta, üzerinde bir baskı hissetmezse bu işleri daha kolay yapacaktır. Zorlamadan kaçınarak yapabileceği işler ve kendi bakımı için sorumluluk almaya cesaretlendirilebilirler. Duygusal baskıyı hafifletmek için tehdit edici/ yüksek ses tonu ve eleştiren ya da saldırgan sözler kullanmamaya, aşırı korumaya alma ve fazla endişe etmekten kaçınmaya ve aşırı müdahaleci olmamaya dikkat edilebilir (2).
Şizofrenisi olanların çevrelerinde olup bitenleri algılama ve değerlendirmede zaman zaman güçlük çektikleri unutulmayarak onlarla kısa, özlü ve net bir iletişim kurmak gerekir. Örneğin açık davranarak, birden fazla tercih arasında seçim yapmaya zorlamak yerine tek bir soru sormak, net bir istekte bulunmak daha uygun olabilir. Çok konuşmak ve ona kendi doğrularımızı iletmeye çalışmak yerine dinlemek; her söylediğine ya da her yaptığına müdahale etmek yerine duygusal olarak mümkün olduğunca tarafsız bir tutum takınmak, esnek ve uyum sağlayıcı tavırlar içinde bulunmak ilişki kurmamızı kolaylaştırır (2,14).
Dengeli beslenmesine ve uykusuna dikkat edin. Ev ortamında yemek saatlerini ve gündelik hayata ait işleri önceden belirlemek yararlı olabilir. Ancak şizofrenisi olan bir insanın görünür bir neden olmaksızın özellikle yemek ve uyuma saati gibi konularda belirlemelere uymayabileceği de unutulmamalıdır (2,15).
Diğer insanlarla olan ilişkilerini destekleyin, ancak sosyal ortamlara girmesi için de zorlamayın. Tanıdığı ya da tanımadığı kişilerin yanında sıkıntısı olursa bununla nasıl başa çıkabileceği konusunda tavsiyelerde bulunun (O ortamdan uzaklaşıp, dikkatini başka şeye verebileceği, konuyu değiştirip, istediği hoşuna gidecek bir konuyu açabileceği gibi). Şizofren insanlar genellikle tek bir misafirle daha kolay başa çıkabilirler ama gruplar halinde toplantılar, ev oturmaları çoğu zaman onlar için zor ve kafa karıştırıcı deneyimlerdir. Onlar için hoş olabilecek boş zaman etkinlikleri bulmayı denemek daha uygundur. Konuşmasanız da birlikte müzik dinlemek, film izlemek gibi etkinlikler de yapılabilir (2,14).
Sıklıkla yaşanan bir sorun da içe kapanma halleridir. Şizofrenisi olan bir insanla aynı evde yaşam düzenlenirken öncelikle evde, kendi odasında yalnızlığını yaşayabilme gereksinmesine saygı duyulmalıdır. Genel olarak kişinin yalnız kalma isteğine karşı çıkılmamalıdır. Eğer içe kapanma aşırı ya da çok uzun sürmekte ise daha ciddi belirtilerin habercisi olabilir. O zaman hekimiyle ilişki kurmak gerekir. Ancak çoğu insan içindeki karmaşa ile başa çıkmak için içine kapanabilir. Bu gibi durumlarda şizofrenisi olan insanın mesafe isteğine saygılı olarak ihtiyaç duyduğunda ulaşabileceği bir uzaklıkta bulunmak yeterlidir (14).
Aşırı müdahaleci olmak, bazı şeyleri onun yerine düşünmek ve bunu sıkça dile getirmek de hastanızı zorlayabilir. Tek başına dışarıya çıktığında başına bir şey geleceğini düşünmek ya da hep onun yanında olmayı istemek gibi aşırı korumaya almak da onu bunaltabilir. Bizi mahalleye rezil ediyorsun ya da senin yüzünden kimse evimize gelmiyor gibi suçlamalardan da kaçınmak gerekir (14). Kimi zaman bu önerileri yerine getirmek gerçekten çok zor olabilir. Ancak hastanızın ve kendinizin iyiliği için elinizden geldiği kadar bu davranışlardan kaçının.
Yakınınız bir erişkin olduğu için ona karşı saygılı olun, bir çocukla konuşuyormuş gibi değil iki erişkin gibi konuşun. Sakin ve net olun. Tutarlı olun, benzer durumlarda aynı şekilde davranmaya çalışın. Kurallarınız, neye izin verip neye vermediğiniz ve yakınınızdan bekledikleriniz net olsun. Sevecen bir mesafeliliği koruyun, bazen fazla yakınlık da yakınınızı huzursuz edebilir. Yakınınızın şu anki işlev düzeyine odaklanın. Bütün olumlu adımları ve davranışları takdir ettiğinizi gösterin. Uzun vadeli amaçları küçük adımlara bölün. Eleştirileriniz genellemelerle olmasın (sen zaten hep böylesin, gibi), net bir davranış ya da sözü eleştirin (14).
Tedavisi için çaba sarf ettiğinde onu takdir ettiğinizi de gösterin. Tedaviye direniyorsa, ilaç kullanımına ilişkin yakınmalarını dinleyin ve anlayışlı olmaya çalışın. İlaçlarını neden alması gerektiğini anlatın. Tehdit etmeden, ilaçlarını kullanmadığı takdirde hastaneye yatması gerekebileceğini anlatın. İlaçları çayına ya da yemeğine karıştırmayın. Yakınınız ilaç almayı kesinlikle reddediyorsa, hekimi ile görüşülerek enjeksiyon şeklinde kullanılan uzun süre etkili olan ilaçlara geçilebilir (14). Eğer hekiminiz hastanızın bir süre yatırılmasını uygun görürse, izlemeniz gereken yol hasta sevki bölümünde aktarılmıştır.
HASTANIZIN SAĞLIĞI ÖNEMLİ PEKİ YA SİZİNKİ?
Hastanıza yararlı olabilmeniz için öncelikle sizin ruhen ve bedenen iyi olmanız gerekiyor. Kendinizi de sevdiğiniz etkinliklere dahil edin ki bütün hayatınız hastadan ibaret olmasın. Birçok aile üyesi; sinirlenme, utanma, suçluluk, panik, üzüntü, gücenme yaşayabilir. Bunlar doğal tepkilerdir, bunları hissettiğiniz için kendinizi suçlamayın (2,14). Kendiniz ve diğer aile üyeleri için psikososyal destek almaktan çekinmeyin.
Unutmayın ki siz yakınınızın en yakın ve en devamlı destekçisisiniz. Bu nedenle yakınınızın hastalığı, teşhisi ve hastalık belirtileri konusunda bilgi edinmeniz sizi hastalığa hakim hissettirebilir. Yakınınızı hasta olarak kabullenin. Onun size karşı gösterdiği davranışlar size karşı yapılmış kişisel hareketler değildir, bunları hastalığın belirtisi olarak görmeye çalışın (14).
Yaşamınızın kargaşaya sürüklenmesine izin vermeyin, aktif olun. Hastanızın durumu kötüleşse bile olumlu yaklaşımınızı sürdürün. Ailenizde hasta yakınınızdan başka insanlar da olduğunu unutmayın, onları ihmal etmeyin. Yakınınızın çok hasta olduğu dönemlerde onunla teması azaltmayı düşünün. Yakınınızın tedavisi ve hastalığın gidişi ile ilgili kayıtlar tutun, belgeleri saklayın. Kendinizi kurban gibi görmeyin, biraz dinlenip güç topladıktan sonra mücadeleye devam edin. Yakınınızı karar vermeye teşvik edin. Neşenizi kaybetmeyin (14).
Unutmayın ki siz değerlisiniz. Bu nedenle bakım verdiğiniz hasta kadar kendinize de uygun bakımı vermeniz gerekir. Sağlığınıza, beslenmenize ve uykunuza dikkat edin. Spora vakit ayırın, en azından yürüyüşler yapmaya çalışın. Kendinize, sizi eğlendiren, rahatlatan ve hoşunuza giden etkinliklerinizi yapacak vakit ayırın. Size kendinizi iyi hissettirecek kişilerle bir araya gelin. Sohbet edin. Eğer fırsatınız olursa tatile çıkın. Sıkıntı ve üzüntülerinizi tek başınıza yüklenmeyin, güvendiğiniz insanlarla paylaşın. Kendinizi suçlamaktan ve eleştirmekten kaçının. Her şey sizin suçunuz değil! Aile içi görevleri paylaştırın. Aile ilişkilerinizi aksatmayın ve ailenin diğer üyeleriyle de güzel iletişimler kurun, onlarla vakit geçirin(15). Bazen hayat çok zor olabilir, ancak unutmayın ki hayat hep böyle kötü olmayacaktır. Her şeye rağmen hayat devam ediyor.
Kaynaklar
Kaynak: http://www.asm.gov.tr/UploadGenelDosyalar/ Dosyalar/143/B%C4%B0LG%C4%B0/ 24_01_2011_14_20_19.doc