Sosyal Medya, Haz ve Bağımlılık

“21. yüzyılda hayatımızı neler etkiledi?” sorusuna cevap olarak aklımıza gelen ilk beş unsurdan biri, “Sosyal medya platformları” olur diye düşünüyorum. Bu platformlar sayesinde bilgiye erişim, dünyanın dört bir yanındaki kişilerin birbiriyle etkileşimi hiç şüphesiz ki oldukça kolaylaştı. Operatör hatlarına gerek kalmadan insanlarla görüntülü-görüntüsüz görüşmeler, canlı yayınlar yapabiliyoruz. Özellikle pandemi sürecinde iş ve sosyal hayatın devam edebilmesine büyük katkı sağladı. Üstelik bütün bu cezbedici katkıların ezici çoğunluğu “ücretsiz” olarak sunulmakta. Tüm bu olumlu etkilere karşın buz dağının görünmeyen kısmına baktığımızda bağımlı olmuş, bu nedenle hayatlarında maddi-manevi birçok sorun yaşayan kişiler olduğunu görüyoruz. Bu yazıda buz dağının görünmeyen kısımlarına: Bağımlılık ve sebeplerine değineceğim.

Sosyal medya ve çok da masum görünmeyen özelliklerine geçmeden önce temel bazı kavramlar üzerine konuşalım:

Haz, Bağımlılık ve Beynimiz

Haz , anlık tatmin hissidir. Yaptığımız bir eylemin bizde kısa süreli hoşnutluk hissi oluşturması, haz deneyimlediğimizde gerçekleşir. Herhangi bir mana veya “hayatta kalma” mücadelemize doğrudan bir katkı sağlamaz; hatta belirli bir seviyenin üzerindeki haz, hayat mücadelemize olumsuz tesir bile edebilir. Kişiye zarar veren seviyedeki haz düşkünlüğü bağımlılık olgusuyla açıklanır. Nörobiyolojik açıdan değerlendirirsek hazzı sağlayan, beynin ödül sistemidir ve bu sistemin omurgası, ön beyin ve orta beyni birbirine kenetleyen mezolimbik yolak tır. Bu yolağın uyarılması sonucu dopamin salgılanır ve salgılanan dopamin, kişide “ödüllendirilmişlik” hissi oluşturur. Bir anlamda beyin, haz nesnesine maruz kaldığımızda bizi ödüllendirir; bize “bunu yapmaya devam et” mesajı verir. Salgılanan dopamin miktarı ve sıklığı arttıkça beyin, bu seviyeyi “yeni normal” olarak kabul eder. Yeni normalden daha az dopamin salgılanması, yani haz nesnesine önceki normal kadar maruz kalmak, artık kişide tatmin olmuşluk hissi yaratmaz; bu nedenle haz nesnesini deneyimleme arzusu gittikçe artar. Bu, bağımlılık olgusunun beynimizdeki karşılığıdır. Mezolimbik yolağın ne şiddette tatminsizlik yaşadığı, kişide titreme, baş ağrısı gibi fizyolojik; yapılması gereken işe odaklanamama, huzursuzluk gibi psikolojik bazı belirtiler bütününe yani yoksunluk krizi ne yol açar. Kişinin haz nesnesini alıştığı miktarda ya da o miktardan daha fazla deneyimlemesi, o kişinin yoksunluk kriziyle baş edebilmesi için asgari bir koşul hâline gelir.

Sosyal Medya Platformları ve Oluşturduğu Haz

Sosyal medya kullanımı, dünya çapında her geçen sene artıyor. 2021 verilerine göre dünya nüfusunun yarısından fazlası (7.8 milyar kişiden 4.2 milyarı) sosyal medya platformlarını aktif bir şekilde kullanıyor. Bu kullanım, elbette sadece sosyal uyum davranışlarıyla açıklanamaz çünkü bu platformlar, dopamin salgılatıcı pek çok unsur içerir. Beğeni butonu, gönderinin başkaları tarafından ne kadar paylaşıldığı, o gönderiyi kaç kişinin gördüğü, takipçi sayısı, tek tıkla istenilen içeriklere ulaşım… Bunların hepsi, kişide yoğun bir haz oluşturur; kişinin bu unsurlar üzerine koyduğu hedefler ve bu hedeflere ulaşabilme oranları, sosyal medya karşısında vakit geçirme arzusunu pekiştirir.

Beğeni butonu, paylaşım oranları, takipçi sayısı; kişinin onaylanma ihtiyacı yla ilişkilidir. İnsan sosyal bir varlık olduğu için hayatta kalabilmesi, diğer insanların varlığıyla ve onlarla iş birliği kurmasıyla mümkündür. İnsanın yalnızlık hissi azaldıkça beynin salgıladığı oksitosin miktarı artar, bu kimyasal güven duygusunun temelidir; diğer insanlarla kurduğumuz ilişkiler de güven üzerinedir. Oksitosin artışı, yalnızlık hissinin getirdiği kaygının azalmasını yani kortizol salınımının durmasını sağlar ki kişi, enerjisini tasarruflu bir şekilde kullanabilsin. Onaylanma ihtiyacını besleyen unsurları elde eden kişide öz güven artışı gerçekleşir; bu artışın sürdürülmesi için de beyin, kişiye dopamin ile teşvik sağlar. Her bir beğeni, paylaşım ya da takipçi sayısı, mezolimbik yolakta dopamin salınımı olarak karşılık bulur.

Enerji , yaşamamızı sağlayan en temel ögedir. Evrimsel süreç içerisinde insanlık, enerji elde edebilmek için yüz binlerce yıldır avcılık ile uğraşmış. Zor ve oldukça riskli olan bu uğraş sonucunda bünyelerimiz, özellikle yağ ve şeker içeren yiyecekleri bize cazip kılmış, bu yiyeceklere erişebilen atalarımız bu sayede belki de her gün avlanmaya gitmek, hayatlarını her gün riske atmak zorunda kalmamışlar. Her ne kadar 21. yüzyılda, medeniyetin en gelişkin olduğu kabul edilen dönemlerinden birinde yaşıyor olsak bile beynimiz de bünyemiz de en az 200 bin yıl öncesine göre işler. Hâlâ bilinçdışı bir şekilde yağ ve şeker içeren besinleri diğerlerine tercih ediyoruz; az çabayla çok gelir elde etmeye odaklıyız. Bütün bu denklemin farkında olan sosyal medya firmalarının, platformlarını minimum enerjiyle çok verim elde etmek üzerine kurdukları aşikâr. Arama çubuğuna bir kelime yazdığımızda bulmak istediğimiz kişi veya konuya anında erişebilmemiz, hatta arama motorlarına soru yazdığımızda bize direkt onun yanıtını göstermesi dopamin salgılamamıza neden olur; çünkü büyük bir dertten, belki saatler belki günler sürecek bir araştırma sürecinden, yoğun bir prefrontal korteks aktivitesi yükümlülüğünden kurtulmamızı sağlar.

Bütün bu özelliklerin yanı sıra faremizle veya parmağımızla açık olan sayfayı yukarı çekip bıraktığımızda bir çark döner ve bu çark, bir-iki saniye döndükten sonra karşımıza en güncel veya daha önce görmediğimiz içerikler çıkar. Oysa ki “yeni paylaşımları göster” veya “görmediklerimi karşıma çıkar” gibi bir buton konulamaz ve tıkladığımız anda her şey bir anda önümüze gelemez miydi? Elbette gelir ve yapılabilirdi, dopamin salınımı da sağlanırdı ancak ödül sistemimiz bir süre sonra bu duruma alışırdı ve haz hissi ortadan kalkardı. Çark özelliği ve kısa da olsa bizi biraz bekletmesi, kumarhanelerde bulunan “slot makinesi” isimli cihazlara benzer. Bu cihaz, bilindiği üzere onu çekmemiz için duran bir koldan ve üç resim göstergesinden oluşur. Kol çekildikten sonra, birden çok resim bulunan çarklar hızla döner ve durduğunda göstergelerin üçünde de aynı resim varsa kolu çeken kişi para kazanır; farklı resimler varsa yatırdığı paraların hepsini kabeder. Bu, “öngörülemezlik” oluşturduğu için hep bir merak uyandırır ve kol çekildikçe yüklü miktarda dopamin salgılanmasına neden olur. Sosyal medya platfomlarındaki çark özelliği de aynı etkiyi yapar. Bildiğimiz veya öngörebildiğimiz paylaşımlar, karşımıza net bir sürede ve şekilde çıksaydı, biz bu denli etkilemezdik.

Öngörülemezlik , haz verici bir durumdur çünkü kişiyi tetikte tutar. Monotonluk ve öngörülebilirlik, her ne kadar enerji tasarrufu sağlasa da beynin, salt enerji tasarrufundan çok “enerji harcama ihtimaline karşı enerji tasarrufu” seçeneğini daha cazip gördüğü söylenebilir. Sürprizler, mizah unsurları bu şekildedir; biz başka bir şey olmasını beklerken birden hiç beklemediğimiz “iyi” bir şeyin olması bizi oldukça rahatlatır, güldürür. “Bir Türk, bir Alman, bir Fransız bir trende konuşurlarmış…” veya Batı kültüründe geçtiği hâliyle “Üç adam bir barda otururlarmış…” şeklinde başlayan fıkra ya da şakaların özellikle üç kişi içermesi de bu denklemin ürünüdür, genellikle iki kişinin konuştukları gayet öngörülebilirken üçüncü bir kişinin söyledikleri, esas etkiyi sağlar. Çark özelliğinin yanı sıra aldığımız takipçi, beğeni, paylaşım, mesaj gibi bildirimlerin içeriğinin tümünü uygulamayı açmadan göremiyor olmamız da bizde bu etkiyi yaratır.

Sosyal Medya Platformları Gerçekten Ücretsiz Mi?

Bu soruyu “İnternette ücretsiz olarak gördüğümüz bütün ürünler gerçekten ücretsiz mi?” şeklinde de sorabiliriz. Hayır, ücretsiz değil. Her bir site, diğer sitelere girme eğilimimizi, aramalarımızdaki anahtar kelimeleri, platformları nasıl ve ne yönde kullandığımızı, hangi reklamlara tıkladığımızı, fare hareketlerimizi ve bunun gibi verileri yapay zekâlar yardımıyla kaydeder ve bunları “big data” isimli veri havuzuna aktarır. Bu veri havuzu, site sahiplerinin iş birliği yaptığı diğer firmalara, reklam verenlere, hükûmetlere açılır ve bunun sonucunda maddi gelir elde edilir. Yani bizler, aslında kendimize dair farkında olduğumuz ve olmadığımız birçok bilgiyi kullanım koşullarını kabul ederek -üye olarak- paylaştığımız takdirde “ücretsiz” olduğunu iddia eden ürünleri kullanabiliyoruz. Halbuki bir platforma üye olurken “kullanım şartlarını okudum, onaylıyorum” kutucuğunu işaretlemek ile herhangi bir sözleşmeyi imzalamak arasında hiçbir fark yok; hukuki anlamdaki bağlayıcılığı aynı. ABD’de yapılmış bir araştırmaya göre katılımcıların %91’i; bu katılımcılardan 18-34 yaş aralığında olanların %97’si bu şartları okumadan onaylıyor, adeta bir sözleşmeye gözü kapalı imza atıyor. Vakit alsa, sıkıcı görünse bile sözleşmeleri okuyup o şekilde onaylamalıyız; bir şeyi kimse yapmıyor veya herkes yapıyor ya da o şey “keyif veriyor” diyerek hareket etmek, bizi pek çok yanılgıya götürebilir ki bu eğilimlerimizin altında da bilinçdışı enerji tasarrufu arzusu ve dopamin salınımı yatıyor.

Ne Yapabiliriz?
  1. Olduğumuz yerde durmalı, düşünmeli ve kendimizi gözlemlemeliyiz. Hepimiz, hiç aklımıza gelmeyen unsurların bağımlısı olabiliriz. Gün içerisinde yaptığımız eylemlere ne kadar vakit ayırdığımızı takip edebilir, bunun için kurduğumuz alarmları erteleme eğilimimizi gözlemleyip notlar alabiliriz. Not almak , oldukça etkili bir öz gözlem yöntemidir ki psikolojik açıdan iyileştirici etkiye bile sahiptir. Bu nedenle hayatımızdaki birçok alanda not alma alışkanlığı edinmemiz, önemli farklar yaratır.
  2. Birlikte yaşadığımız veya davranışlarımızı gözlemlemesi mümkün kişilere danışabiliriz. Bazen kendimize bağımlılık gibi olumsuz algıladığımız olguları yakıştıramayabiliriz; öz gözlemlerimizde taraflı davranabilir, bazı önemli tespitleri önemine rağmen göz ardı edebiliriz. Bunu önlemenin en etkili yöntemlerinden biri tarafsız bir mecraya, bir başkasına danışmaktır. Nitekim sadece bir kişiye değil de daha fazla kişiye danışabilirsek bu, davranış eğilimlerimizi hem daha ayrıntılı algılamak hem de tek bir kişinin öznelliğine takılı kalmamak açısından daha faydalı olur.
  3. Bir profesyonele danışmalıyız. Bağımlılık, sinsi ve zor bir hastalıktır. Nitekim bağımlı kişiler yaşadıkları zorlukları bağımlılığa değil de başka ve üzerinde kontrolü olmayan durumlara atfetme eğiliminde olurlar. Bir profesyonel, bütün bunları kolaylıkla fark edebilir ve ona göre bir tedavi süreci hazırlar. Bağımlılığın tedavi edilebilmesi için bir profesyonele danışmak şarttır. Nitekim kişi, kendisini her ne kadar kontrol altına alabilse de bağımlılık, hiç beklenmedik bir anda beklenmedik bir şekilde nüks eder ; bu durum profesyonellerle çalışıldığında da yaşanır ancak bunu öngörüp ona göre önlemler alınacağı için zarar minimize edilir.
  4. Bilinçlenmeliyiz. Kullanmaya karar verdiğimiz platformları kullanmadan önce onlar hakkında internette ne tür veriler olduğunu, kullanım koşullarında neler yazdığını araştırmalı; kullandığımız ya da kullanmadığımız takdirde hayatımıza olumlu olumsuz ne gibi etkileri olacağını değerlendirip ona göre hareket etmeliyiz; üşengeçlik veya çoğunluğa gözü kapalı bir şekilde uymak gibi tuzaklara düşmemeliyiz.

Her türlü bağımlılıktan uzak, nice “bağımsız” ve sağlıklı günlere…

Kaynakça