Global bir teknoloji şirketinin CEO’su, bir derste internetin geleceği hakkında konuşma yapmak için yerel bir üniversiteye davet edilmişti. Sunumundan sonra bir öğrenci, ağ tarafsızlığı hakkındaki düşüncelerini sordu. Bu konunun dayandığı ana fikir şuydu: İnternet servis sağlayıcıları, fiyatlarını müşterilerinin erişebildiği içeriğe göre düzenlememeliydi. CEO samimi bir cevap verdi ve içeriğe dayalı fiyat ayrımcılığını savundu. Sonrasında fikir alışverişleri yapıldı ve CEO, bu ziyaretinden memnun şekilde oradan ayrıldı.
CEO, yaptığı bu yarı-özel yorumların birkaç gün içinde, herkesin erişebileceği açık alanlarda (Blogsfer dediğimiz blog dünyasında) yayılacağından ve kendisi ve şirketine yönelik tartışmaların fitilini ateşleyeceğinden habersizdi. ( İsimler, gizli tutulacaktır.)
Yönetici sosyal medyada aktif değildi. Facebook veya LinkedIn profili, Twitter hesabı veya şirketin internet sitesinde bir blogu yoktu. Sosyal medyanın “ona göre olmadığına” karar vermişti. Hatta CEO, yaptığı yorumların yarattığı sansasyonu ancak şirketten bazı kişiler, iletişim halinde olduğu ekiplere haber verdiğinde öğrendi. Cevap verip vermemesi ve nasıl cevap vermesi gerektiği hakkında uzun tartışmalar yapılmaktaydı. Müşteriler ve paydaşlar bu tartışmalara çevrimiçi olarak katılıyor, ağ tarafsızlığını savunuyorlardı. Çalışanlar, olanları izliyordu. Şirket, kapalı bir ortamda yapılan yorumlara resmî bir yanıt vermeli mi? CEO blogsfer’de hiçbir zaman aktif olmasa ve başka herhangi bir sosyal medya platformunda varlık göstermese dahi, kamu tartışmalarına dahil olabilir mi? Bu olayın sonunda CEO ve ekibi hiçbir şey yapmadı ve herkesi yılmışlık ve çaresizlik duyguları içinde bıraktı.
Bu örneği, ABD’li küçük bir blender üretim şirketi Blendtec’in CEO’su Tom Dickson’ın sosyal medyayı kullanma biçimiyle kıyaslayalım. 2006 yılına dek oldukça az sayıda kişi Dickson’ı biliyordu. Bugün ise onu duymayan şirket sahibi kalmadı çünkü Dickson, çeşitli nesneleri (mermer, bilgisayar oyunları, iPod, iPhone, iPad) blender’larından geçirdiği Will It Blend? adlı YouTube kanalının yıldızı. Bu kampanyanın popülerlik kazanmasıyla Blendtec’in satışları o yıllarda yedi katına çıktı. Her videonun yalnızca iki dakika sürdüğünü ve birkaç yüz dolara mal olduğunu düşünürsek, bu rakam epey etkileyiciydi.
Pazarlama direktörü bu fikri öne sürdüğünde, torunlarına dedelik yapan Dickson YouTube’un ne olduğuna dair en ufak fikre sahip değildi. Fakat zamanla internetin rock yıldızı oldu. Radyo ve televizyon programlarına davet ediliyor (The Tonight Show ve Today), viral pazarlama konusunda konuşmalar yapması isteniyor ve videoları, diğer şirketlerin reklam kampanyalarında sık sık yer alıyordu. Tom, internetin global erişimi ve kendisinin samimi, cana yakın tavırları sayesinde güçlü bir kişisel marka yarattı. Çalışanlar, Blendtec’in tanınırlık kazanmasından gurur duyuyordu. Binlerce takipçi yeni video için fikirler öne sürüyordu. Kaç Fortune 500 CEO’su etkilemek istediği insanlarla böyle bir ilişkiye sahip olduğunu söyleyebilir?
Hiyerarşik olmayan, global, açık, şeffaf, interaktif ve gerçek zamanlı bir platform olan sosyal medyanın; tüketici davranışlarını ve iş yeri beklentilerini değiştirdiği apaçık ortada. Bunun sonucunda en iyi şirketler, bu alanda hedeflerini destekleyecek kapsamlı stratejiler oluşturuyor. Fakat sosyal medyanın organizasyonel etkileri üzerine yaptığım araştırma ve Amerika, Avrupa ve Asya’da danışmanlık yaptığım düzinelerce şirketteki deneyimlerim gösteriyor ki; şirket liderlerinin, bu yeni paradigmanın kendileri için ne anlama geldiğini hesaba katmaları uzun sürüyor.
Dünyanın önde gelen CEO’larını ele alalım. Fisheye Analytics’ten alınan verilere göre, 2010 yılında en iyi 50 yönetici seçilen profesyoneller online platformlarda gittikçe daha fazla konuşuluyordu. Fakat o dönemde toplanan verilere göre, bu CEO’ların çok azı kendi görüşlerini yansıtmak için sosyal medya kullanıyordu: Yalnızca 19’u Facebook’taydı, altısının LinkedIn hesabı vardı ve ikisi (Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt ve Norilsk Nickel’in eski CEO’su Mikhail Prokhorov) tweet atıyor veya blog yazıyordu. (Bazıları kurumsal sitelerini blog olarak kullanıyordu.) O dönemde elde edilen bu kanıtlar, CEO seviyesinin altındaki liderler için de durumun böyle olduğunu ve hatta, sosyal medyada varlık gösterenlerin bile bunu stratejik olarak yapmadıklarını ortaya koyuyordu. Bu yaklaşım çok da doğru değil.
Günümüz liderleri, üç sebepten dolayı sosyal medyayı benimsemeli. İlk sebep, sosyal medyanın kişisel markanızı yaratabileceğiniz, şirket içinde ve dışında kim olduğunuzu anlatabileceğiniz düşük maliyetli bir platform olması. İkinci olarak sosyal medya, görevdaşlarınız, çalışanlarınız, müşterileriniz ve halkla; özellikle de herkesten şeffaflık ve doğruluk bekleyen genç nesillerle anında bağ kurmanızı sağlar. Üçüncüsü, sosyal medya anında edindiğiniz bilgilerden ve yalın geribildirimlerden ders çıkarma fırsatı verir. Sosyal medyada faal olmak güçlü bir araç olabilir. Bu aracı Dickson’ın yaptığı gibi proaktif biçimde veya yazının girişindeki teknoloji şirketi CEO’sunun yapmış olabileceği gibi reaktif biçimde kullanabilirsiniz.
Bu yazıda, kişisel bir sosyal medya stratejisini keşfetmenin faydalarından bahsedecek ve bunun yanı sıra; hedeflerinize, hedeflediğiniz kitleye ve kaynaklara uyan bir strateji belirlemenize yardımcı olacak bir çerçeve sunacağım ve bu gelişen alana adım atarken karşınıza çıkabilecek meydan okumaları anlatacağım.
SOSYAL MEDYADA YAPILMASI GEREKENLER
Kendinizi “Google’layın”
Bu kulağa bariz bir yöntemmiş gibi geliyor olabilir, ama bunu düzenli olarak yapın ve çıkan sonuçları, görevdaşlarınıza yönelik yaptığınız aramadan çıkan sonuçlarla karşılaştırın.
Kimliğinizi koruyun
Kendi adınıza bir internet domain’i satın alın ve bunu Facebook, Twitter ve diğer platformlarda hesap açmak için kullanın.
Bir iş profili oluşturun
LinkedIn veya sektöre özel başka bir ağ seçin. İlgili gruplar ve topluluklara katılın.
İşte sahip olduğunuz şeyleri kullanın
İşvereninizin kurduğu platformlara katkıda bulunun. İş arkadaşlarınıza erişin.
Herkese açık içerik paylaşın
Facebook ve LinkedIn sayfalarınızı güncelleyin, tartışma gruplarına katılın, tweet atın, YouTube’a bir sunum yükleyin.
Sosyal medya “yüksek erişilebilirliğe ve ölçeklendirilebilirliğe sahip yayınlama teknikleri ve web tabanlı teknolojiler kullanarak; medya monologlarını, sosyal medya diyaloglarına dönüştüren ve bu şekilde yayınlayan sosyal etkileşim aracıdır.” (Wikipedia’da tanımlandığı üzere). Neredeyse herkes Facebook, YouTube ve Twitter gibi global platformları duymuştur. Fakat bazı ülkelere veya bölgelere (Brezilya’da bulunan Orkut ve İspanya’da bulunan Tuenti gibi), bazı şirketlere ve endüstrilere (Medscape Physician Connect ve Epernicus gibi) özel spesifik ağların da içinde bulunduğu diğer popüler platformlar da mevcuttur. Son yıllarda, tüm sosyal medya platformları hacim ve önem açısından büyüyor. Örneğin Facebook 2,27 milyar aylık aktif kullanıcıyla diğer tüm platformları geride bırakıyor.
Tom Dickson’ın başarısı, sosyal medyanın kişisel markalama konusundaki muazzam değerini ortaya koyuyor. Tom, göreceli belirsizlikten başladı ve düşük maliyetli, erişilebilir, herhangi bir giriş engeli barındırmayan bir platform kullanarak ünlü oldu. “Ünlü”, burada kullanılacak en iyi sözcük olabilir.
“ABD’li küçük bir blender üretim şirketinin CEO’su Tom Dickson, YouTube videoları sayesinde güçlü bir kişisel marka yarattı.”
Marka oluşturmanın daha kısıtlı olduğu alanlar da vardır. Teksas merkezli bir web-hosting şirketi olan Rackspace’te çalışmış teknoloji lideri Robert Scoble’ı ele alalım. Scoble, NEC Mobile Solutions’ta satış destek bölümünde çalışırken, müşterilere teknik yardım sağlamak ve geribildirim toplamak amacıyla bir blog açtı. Bu blog, Microsoft’un ilgisini çekti ve şirket, profesyonel bir “blog sözcüsü” olması için Robert’ı işe aldı. Fakat Scoble, bu kurumsal platformu kişisel amaçlarla kullandı; bazen Microsoft’u destekliyor bazen ise Microsoft’u eleştirip rakiplerini övüyordu. 2005 yılında kendi blog’u olan Scobleizer’i açtı ve PodTech, Fast Company ve Rankspace’i peşinden koşturdu. 2008’de yapılan bir araştırmaya göre günde ortalama 21 kez tweet atıyordu.
İş arkadaşlarınız arasında kendi markanızı yaratmanın en kolay yolu, muhtemelen kurum içi ağlardan geçer. Forrester Research’ten Josh Bernoff ve Ted Schadler yazdıkları Empowered kitabında Frank Goudsmit’in hikâyesine işaret ederler. Frank, Chubb yaşam bilimleri biriminde, inovasyonu desteklemek için şirket tarafından açılan kurum içi bir site olan Idea Central’a fikir öneren birçok çalışandan biriydi. 608 öneri içinden çok azı seçilip uygulandı ve bunlardan biri de Frank’in önerisiydi. Bu sayede Frank, mevkidaşlarının ve üstlerinin saygısını kazandı ve milyon dolarlık bir projede IT ekibiyle birlikte çalışma fırsatı yakaladı.
Sosyal medya aynı zamanda, yöneticilerin ilişkilerini güçlendirmeleri ve bunlardan faydalanmaları; bir amaca, mesleğe, şirkete veya ürüne bağlılık göstermeleri; sadece harekete geçebileceklerini değil aynı zamanda, derinlemesine düşünme kapasitesine de sahip olduklarını göstermeleri için hem kurum içi hem kurum dışı çok sayıda kişiyle iletişim halinde olmalarını sağlar. 500 milyonu aşan kullanıcıya sahip olan LinkedIn, iş arayanların iş bulduğu ve girişimcilerin fon topladığı bir yer olarak biliniyor. Jeff Epstein LinkedIn’de kendisiyle temasa geçen bir işe alım uzmanıyla etkileşime girerek Oracle’da CFO olarak işe başladı. İrlandalı yazılım şirketi Goshido’nun kurucusu Ger Hartnett ve ekibi, LinkedIn’i kullanarak potansiyel yatırımcılara 700 mesaj gönderdi ve sekiz günde 230 bin dolar topladı.
Yöneticiler çalışanlarla, müşterilerle ve yatırımcılarla iletişim kurmak için de sosyal medyayı kullanabilir. Ben Verwaayen, 2008 yılında Alcatel-Lucent’in CEO’su olarak göreve geldiğinde şirketin kurum içi internet sitesinde blog yazarlığı yapmaya başladı, dünya çapındaki 80 bin çalışandan yorumlar istedi ve bu yorumlara yanıtlar verdi. Verwaayen bu blogu, “kurumsal dilin” ötesine geçmesini sağlayarak çalışanlarla doğrudan diyaloğa girmesini mümkün kılan “fantastik bir araç” olarak tanımlıyordu ve bu açık ve net iletişimin, çalışanların motivasyonunu ve kendisine olan desteklerini pozitif biçimde etkilediğine inanıyordu.
Sosyal medya kullanmak için üçüncü bir sebep de, öğrenmek. Örneğin Verwaayen, şirket için geliştirdiği stratejik plan üzerine 9 binden fazla çalışandan geribildirim almak için blogunu kullandı. Bu sayede stratejiyi geliştirmekle kalmadı, aynı zamanda herkesi işe dahil etmiş ve uygulama sürecini kolaylaştırmış oldu. EFPL eski başkan yardımcısı André Schneider, LinkedIn’deki tartışma gruplarını ve Facebook arkadaşlarının gönderilerini kullanarak yeni ortaya çıkan trendleri ve meseleleri öğreniyor, değerli çalışanları elde tutmak için geribildirimler alıyordu. Aynı zamanda yerel sosyal medya araçlarını kullanarak Çin’deki etkinlikler için potansiyel ortaklar hakkında da bilgi sahibi oldu.
Cisco’nun eski CTO’su Padmasree Warrior, öğrenme fırsatını bir adım ileriye taşımak için Twitter’ı kullanıyordu. Tweet’leri haberlerden tutun şirketi hakkındaki düşüncelerine, yazdığı kısa şiirlere kadar çeşitlilik gösteren sosyal medya uzmanı Warrior, sektör sunumları oluştururken yaklaşık 1,5 milyon takipçisinin görüşlerini dikkate alıyordu.
Sosyal medyada varlık göstermenin faydalarını anladığınıza göre, işe nereden başlamanız gerekiyor?
Sosyal medya aktivitelerinin iki alanına (kişisel ve profesyonel) hedef kitleyi (özel ve herkese açık) göz önünde bulundurarak bakmakta fayda var. Bu boyutlar “Doğru Şekilde Varlık Göstermek” bölümünde açıklanıyor. Eğer hedefleriniz soldaki kutucuktaysa, arkadaşlarınızla ve aile üyelerinizle daha güçlü bağlar kurmayı hedefliyorsunuz. Bu makaleyi okuyorsanız muhtemelen bundan daha fazlasını yapmak istiyorsunuz fakat böyle kısıtlı varlık göstermek bile sosyal network’ünüzü güçlendirerek lider kimliğinize katkıda bulunabilir. Sonraki kutucukta odak, meslektaşlarınızla yapacağınız işbirliği ve iletişim aracılığıyla kendinizi bir takım oyuncusu olarak göstermek üzerine. Üçüncü kutucukta ise amaç, kendi topluluğunuz ve toplumunuzdaki insanlarla bağ kurarak kişisel bir marka yaratmak. Sağ köşedeki kutucukta ise amaç, uzmanlık alanınız etrafında networkler kurarak ve yetkinliğinizi yayarak tanınırlık kazanmaktır. Bu bölüm aynı zamanda markalama, bağlılık ve öğrenmenin her alanda nasıl elde edilebileceğini gösterir ve bu konuda yardımcı olacak bazı sosyal medya araçlarını listeler.
Kişisel sosyal medya stratejinizi oluşturmak için aşağıdaki sorulara cevap vermeniz gerekir:
1. Hedefleriniz kişisel mi, profesyonel mi yoksa hem kişisel hem profesyonel mi? Kendinizi nasıl göstermek istediğinize yönelik, iki alan arasında çelişkiler var mı? Eğer varsa, hangi alanın daha önemli olduğuna karar vermeniz gerekir. Sosyal medya liderliğinin üç faydasını düşünün: Marka oluşturma, bağlılık, öğrenme ve her birinde başarmak istedikleriniz. Online profilinizin, “gerçek dünyadaki” hareketlerinizle çelişmediğinden ve verdiğiniz mesajların gerçekçi olduğundan emin olun.
2. Hedeflediğiniz kitle özel mi (kısıtlı sayıda arkadaşınız, aileniz ve mevkidaşlarınız) yoksa herkese açık mı (sektörünüz veya tüm dünya)? Sosyal medya aktivitesi, varlığınızı elbette artıracak ve insanların sizi Google’da arayıp bulmasını kolaylaştıracak. Bu varlığın ne kadar büyük olmasını istiyorsunuz?
3. Ne gibi kaynaklara sahipsiniz? Bu proje, zaman ve para ayırmanızı gerektiriyor mu? Yoksa ofisteki zamanınızı ve teknoloji ekibinin desteğini kullanarak kolayca gerçekleştirilebilir mi? (Örneğin Blendtec, Will It Blend internet sitesini ve YouTube kanalını açarak Dickson’ın büyük bir kitleye ulaşmasına yardımcı oldu.) Lütfen dış kaynak kullanımının opsiyonel olmadığını unutmayın. Sosyal medyada, vereceğiniz mesajın gerçekçi olması kilit noktadır ve bunu ancak siz sağlayabilirsiniz.
Bu sorulara verdiğiniz cevaplar, doğru platform kombinasyonlarını seçmenize ve her birine ne kadar zaman ayıracağınıza karar vermenize yardımcı olabilir. Örneğin eğer iş arkadaşlarınız ve sektördeki görevdaşlarınız ile ilişkilerinizi güçlendirmek istiyorsanız şirketin sosyal ağında ve LinkedIn’de aktif olun. Daha geniş bir toplulukla fikirlerinizi paylaşmak istiyorsanız, herkese açık bir blog açın ve Twitter kullanın. Platformlarınız aynı zamanda konumunuzla da uyumlu olmalı. Örneğin yerel ağlar, Asya ülkeleri için daha uygun olabilir.
Devamlılık önemli. O yüzden gerçekleştirmek istediğiniz her aktivite için yeterli zaman ayırın. Bir blog yazmak için iki haftada bir saat, yorumları okumak ve cevaplar yazmak için haftada bir saat gerektirebilir. Twitter her etkileşim için daha az zaman gerektirir, fakat anlamlı şekilde varlık göstermek istiyorsanız bunu oldukça sık yapmalısınız.
Sosyal medya kullanımı riskleri, üç kategori altında toplanabilir.
İlk risk sosyal sermayeyi nasıl yönettiğinizdir. Kiminle iletişim kuracaksınız? Kişisel ve profesyonel alanlar ile özel ve herkese açık kitleler arasındaki sınırlar bulanıktır. Örneğin iş arkadaşlarınız, aynı zamanda Facebook arkadaşlarınız olmalı mı? Eğer öyleyse, işten olmayan arkadaşlarınızın profesyonelliğinize zarar verecek fotoğraflar koymaması veya yorumlar yapmamasını nasıl sağlayacaksınız? Eğer bunu garanti edemezseniz, gelen bağlantı isteklerini kibarca nasıl geri çevireceksiniz? Sosyal medyada özel bir şekilde varlık gösteriyor olmanız, bunun hep öyle kalacağı anlamına gelmez. Öte yandan, kendinizi herkese açık hale getirmek de bazı riskler barındırır. Bağlantı kurduğunuz insanları nasıl araştıracak, inceleyeceksiniz? Gerçek olmayan veya kötü niyetli gönderilere nasıl yanıt vereceksiniz? Benim önerim, kitlenizi yavaş yavaş oluşturmanız ve bağlantılarınız konusunda seçici olmanız.
İkinci risk, fikrî sermayeyi yönetmektir. Ne hakkında iletişim kuracaksınız? Kurumsal iletişimler ve hukuk departmanları, çevrimiçi mecralarda aktif olan çalışanlar konusunda endişe duyma eğilimindedir. Bir endişe konusu, şirketin verdiği mesajın bulandırılmasıdır. Bir diğeri sektör kurallarının veya hükûmet düzenlemelerinin ihlal edilme ihtimalidir. Başka bir endişe ise fikrî mülkiyetten kaynaklanır: Sosyal bir ağda geliştirilen fikirler söz konusu olduğunda kanunlar yanıltıcı olabilir. Kişisel/profesyonel ve herkese açık/özel ayrımları da devreye girer. ABD’deki işe alım personellerinin ve insan kaynakları profesyonellerinin yüzde yetmiş beşi, adayları online olarak araştırdıklarını ve Facebook veya blog içerikleri uygun bulunmadığı için kovulan çok sayıda çalışan olduğunu söylüyor. Online mecrada söyledikleriniz önemli, zira bunları silmek epey zor olabilir (en azından, Eric Schmidt’in öngördüğü, insanların 21 yaşına geldiğinde yeni profilleriyle hayata sıfırdan başladığı gelecek, gerçek olana dek). Hangi bilgileri açıklamanız ve açıklamamanız gerektiğine dair bazı temel kurallar belirleyin. Her bir platformda gerçekçi ve tutarlı olun. Kendinize saklamak ve üzerinde kontrol sahibi olmak istediğiniz hiçbir şeyi, herhangi bir sosyal medya platformunda paylaşmamanız gerektiğini unutmayın.
Üçüncü risk ise kendi gelişiminizi yönetmeye yöneliktir. Momentumu nasıl koruyacaksınız? Sosyal medya stratejinizin başarısı, kaynaklarınıza ve mesajınızın kalitesi ile gerçekliğine bağlıdır. Fakat bunun bir zaman kaybı olmadığından nasıl emin olabilirsiniz? Facebook’ta kaç arkadaşınız, Twitter’da kaç takipçiniz olduğunu söylemek kolay. Fakat hedeflerinize bağlı olarak, aynı zamanda Google Alerts ve TweetDeck (ikisi de ücretsiz) veya Radian6 ve Fisheye Analytics (ikisi de ücretli) gibi sosyal medya izleme araçlarını da kullanmayı düşünmelisiniz. Etkili şekilde bağlantı kurup kurmadığınızı ve öğrenip öğrenmediğinizi değerlendirmek için, her ay kaç faydalı bağlantı kurduğunuzun veya sosyal medya etkileşimi sayesinde kaç yeni fikir geliştirdiğinizin kaydını tutun.
Sosyal medya, iş yapış şekillerimize ve en üst düzeyden en alt düzeye kadar, tüm liderlere yönelik algıları değiştirmeye devam edecek. Üstelik sosyal medyanın bir yere gittiği de yok; hayatımızda olmayı sürdürecek. Sosyal medya platformları, liderler için kişisel markalama, paydaşlarla sohbet etme ve yeni kaynaklardan yeni şeyler öğrenme fırsatı sağlayan yeni ve düşük maliyetli araçlardır. Hem insan olarak hem de bir profesyonel olarak hedeflerinize, hedef kitlenize ve kaynaklarınıza yakından bakarak sizin için doğru olan platformu seçebilir ve riskleri en aza indirebilirsiniz.
DOĞRU ŞEKİLDE VARLIK GÖSTERMEK
Kişisel & Özel: Aile ve Arkadaşlar
Mesaj
Sizinle iletişim halinde olmak istiyorum.
Örnek sosyal medya araçları
Facebook
Hedefler
Marka: İlişkilerinize sadakat gösterin.
Bağlılık: Bağlarınızı güçlendirin.
Öğrenme: Sosyal networkünüzdeki değişimlere ayak uydurun.
Profesyonel & Özel: İş Arkadaşları
Mesaj
Ben bir takım oyuncusuyum ve sizinle işbirliği yapmak istiyorum.
Örnek sosyal medya araçları
Yammer ve diğer kurumsal platformlar
Hedefler
Marka: İşteki imajınızı iyileştirin.
Bağlılık: İşbirliği yapın, üretkenliği ve etkililiği artırın.
Öğrenme: İş arkadaşlarınızın yorumlarından faydalanın.
Kişisel & Herkese Açık: Toplum
Mesaj
Fikirler beni heyecanlandırıyor ve bunları sizinle paylaşmak istiyorum.
Örnek sosyal medya araçları
bloglar, YouTube, Twitter
Hedefler
Marka: Fikirlerinizle tanının.
Bağlılık: Tutkularınızı göstereceğiniz yeni fırsatlar bulun.
Öğrenme: Başkalarının fikirlerinden ve bakış açılarından yararlanın.
Profesyonel & Herkese Açık: Profesyonel Görevdaşlar
Mesaj
Yetkinim ve kendimi profesyonel açıdan geliştiriyorum.
Örnek sosyal medya araçları
LinkedIn, Twitter ve sektöre özel topluluklar
Hedefler
Marka: Görevdaşlarınız arasında tanının.
Bağlılık: Yeni fırsatlar bulun, sadakat gösterin.
Öğrenme: Sektör bilginizi artırın, kendinizi geliştirin.