Sosyal medyanın bireyler, gruplar, kurumlar ve toplumsal yapılar üzerinde giderek artan etkisi ve yaygınlaşma hızı bu araçlara duyulan güven düzeyini ve inanılırlığını tartışmayı gerektirmektedir. Kullanıcılarının çeşitliği, kullanım dilinin ve olanaklarının evrenselliği sosyal medyayı hem daha ulaşılır kılmakta hem de etkinliğini artırmaktadır. Güven kavramı ise tüm ilişki biçimleri içinde önemli bir yer teşkil etmekte, bireyler, gruplar ve kurumlar arasında açıklığı sağlayarak, çatışmalara yönelik çözümler sunmakta, toplumsal dayanışmayı sağlayarak, kurumların fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Sosyal medyanın kullanıcılar tarafından geleneksel kitle iletişim araçlarına kıyasla ne ölçüde inanılır ve güvenilir bulunduğu bir merak ve tartışma konusudur. Buradan hareketle toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen hükümet, sivil toplum örgütleri ve ticari kuruluşlara yönelik bilgi edinmede sosyal medyanın genç kanaat önderleri tarafından ne ölçüde güvenilir ve inanılır görüldüğü, bu araçları kullanım sıklığı ve geleneksel medya ve diğer araçlarla karşılaştırıldığında sosyal medyanın bir bilgi kaynağı olarak nasıl değerlendirildiği araştırmanın temel sorunsalını oluşturmaktadır.
Sosyal hareketlere katılım, seçim işlemleri, siyasal partiler, gönüllü kuruluşlara katılım, tüketim davranışları, medya tüketimi, iletişim çaba ve etkinlikleri, kişilerarası ilişkiler, sistem ve ağlar, toplumsal yapı içinde varolan kurum ve kuruluşlar, yapılar, bu yapılar içinde yer alan aktörlerle ilişkiler temel olarak güven aracılığıyla sağlanmaktadır. Güven, bireyin varoluşuyla ve dünyayı algılayış sürecinde temel güvenle başlayan, diğer birey ve gruplarla olan kişilerarası güven ilişkileriyle somutlaşan, sosyal güven aracılığıyla modern yaşam içindeki yapılar, sistemler ve ağlara yönelik olarak gelişen bir yapıyı olanaklı kılmaktadır.
Ortak bir yaşamın içinde yer alan bütün bireyler hükümetin, ekonominin, teknolojinin, bilimin, iletişim alanının, sosyal alanların, ticaretin ve diğer alanların nüfuz alanını temsil eden tüm eylemlerin kendi yararlarına yönelik olduğuna inanmak ve güvenmek zorundadırlar.
Güven olmaksızın toplumların ayakta kalması ve sistemlerin sürekliliği olanaklı görünmemektedir. Sistemler, kurumlar ve aktörler çeşitlendikçe diğerleriyle olan işbirliğine bağımlılık büyüdükçe, onların inanılır ve güvenilir olduklarına yönelik olarak duyulan güvenin önemi de artmaktadır. Yeni bir alan olan ve insan ilişkilerinde önemli bir belirleyici olan sosyal medyayı kullanım ve sosyal medyaya yönelik güven bu bağlamda oldukça önem taşımaktadır. Geleneksel kitle iletişim araçlarının ötesine geçerek hızlı bir yükselişle çeşitli grup ve yaştaki insanların alışverişten siyasete, spor taraftarlığından aktivizme, kültürel etkinliklerden oy verme davranışına kadar birçok faaliyet ve iş yapış biçimlerine yön veren, sosyal yaşam içindeki birçok tutum ve davranışı etkileyen sosyal ağ paylaşım siteleri, bir diğer adıyla sosyal medya günümüzde en çok tartışılan alanlardan biridir. Hem kişiler arası hem de kurumlar arası iletişim akışını geleneksel kitle iletişim araçlarından daha hızlı, daha etken ve etkili bir şekilde gerçekleştirdiği düşünülen sosyal ağ paylaşım siteleri aracılığıyla bireyler birçok kişi, grup ve kuruma ulaşmakta, toplumsal olaylara tepkisini yansıtmakta, önemli bir bilgi edinme kaynağı olarak kullanmaktadırlar. Buradan hareketle toplumsal yapı üzerinde etkili olan sivil toplum örgütleri, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik bilgi edinmede sosyal ağ paylaşım sitelerinin genç kanaat önderleri tarafından ne ölçüde inanılır ve güvenilir bulunduğu, geleneksel kitle iletişim araçları ve kişiler arası iletişim biçimleriyle karşılaştırıldığında ne ölçüde etkili ve güvenilir olduğu araştırmanın sorunsalını oluşturmaktadır.
1. Güven Kavramı
Güvenle ilgili olarak yapılan birçok tanım bulunmakla birlikte genel olarak sosyal bilimler literatürü güveni, bir toplumda yaşayan bireylerin birbirlerine, içinde yaşadıkları sistemlerin kurallarına ve kurumlarına yönelik olarak, sözkonusu birey, kurum veya kuralların rollerini ve işlevlerini belirlenen doğrultuda en iyi şekilde yapacaklarına duyulan inanç olarak tanımlanmaktadır (Demir ve Acar, 2005: 177). Güvenin temel anlamı, Oxford İngilizce sözlüğünde ise bir kişi ya da şeyin kalitesine ya da bir ifadenin gerçekliğine veya niteliklerine inanma-itimat etme (confidence) ya da bel bağlama şeklinde tanımlanmaktadır (Misztal, 1996: 16).
Güven çok katmanlı ve geniş boyutlu bir kavram olup sosyoloji, psikoloji, ekonomi, siyaset, antropoloji, tarih, iletişim gibi farklı alan ve disiplinlerin konusu olmuştur. Her bir alan, güven olgusuna kendi perspektifinden yaklaşmış ancak güvenle ilgili yapılan bütün çalışmalar birbirinden beslenmiştir. Güven olgusuna ilişkin olarak ortaya çıkan literatür çok katmanlı bir yapı özelliği göstermektedir. Hosmer de bunu destekler biçimde çoğu ekonomist, psikolog, sosyolog ve yönetim teorisyeninin insan etkinliklerini yönetme ve yönlendirmede güvenin önemi konusunda birleştiklerini ifade etmektedir (Hosmer, 1995: 379). Psikoloji alanındaki kişilik kuramcıları güveni bireysel farklılıklarla vurgulamakta, güven ve güvensizliği tek bir sürecin iki karşıt boyutu olarak görmektedirler. Sosyal psikoloji alanı, eş zamanlı olarak güven ve güvensizlik olarak tanımlanan birbiriyle çatışan psikolojik durumların geçici ve değişken olduğunu vurgulamaktadır. Sosyoloji alanı ise güven ve güvensizliğin önemli olduğunu, toplumsal karmaşa ve belirsizliği azaltıcı bir mekanizma olarak işlev gördüğünü belirtmekte, güven ve güvensizliği birbirinin yerine geçen ya da eşdeğer fonksiyonlar olarak tanımlamaktadırlar (Lewicki, McAllister ve Bies, 1998:440). Sosyolojik yaklaşım sosyal etkileşimlerdeki güvenin gözlemlenmesi ve ölçümlenmesi becerisi üzerine vurgu yapmaktadır.
Misztal sosyolojik literatürün güveni bireylere özgü, sosyal ilişkilere özgü ya da sosyal sistemlere özgü olarak kavramsallaştırdığını, bunu yaparken de eylemler üzerindeki davranışlara yönelik dikkat ve bireysel düzeyde uyumu göz önünde bulundurduğunu belirtmektedir. Bireylere özgü kavramsallaştırmada vurgu duygular, algılar ve kişisel değerler üzerindedir. Güven burada bireysel kişilik değişimlerinin bir fonksiyonu olarak görülmektedir. Bu sosyo-psikolojik çalışmalarda güven, akıl, dürüstlük, sadakat, saygı, umut, başkalarını düşünme (diğergamlık) gibi kavramlarla sıkı işbirliği içinde görülerek ilişkilendirilmiş ya da bu kavramlarla karıştırılmıştır (Misztal, 1996: 14).
Buna karşılık, sosyal ilişkilere özgü kavramsallaştırmada güven, toplumun kurumsal bir çatısı olarak görülmektedir. Güven burada belli kurumsal amaçları başarmak için sosyal bir kaynak olarak görülmektedir. Üçüncü olarak sosyal sistemlere özgü yaklaşım ise güveni, üyelerinin sürekli eylemleri sonucunda oluşan değerli bir kamusal yarar olarak görmektedir. Güven toplumsal yapının önemli bir boyutu olarak, ne psikolojik düzeyde ne de kurumsal düzeyde olmayan çünkü her ikisine de nüfuz eden bir kavram olarak görülmektedir (Misztal, 1996: 14). Bu da güvenin çok yönlü ve bütünsel bir yapısı olduğunu göstermektedir.
Rousseau güveni, başka insanların niyet ve davranışlarının, olumlu beklentilere dayalı olarak açık ve dürüst olacağını kabul etme konusundaki psikolojik durum olarak tanımlamıştır (Rousseau, 1998: 395). Hosmer ise güveni bir kişi, grup ya da kurumun ekonomik etkinlikler ya da müşterek işlerde etiksel olarak doğru kararlar ve hakkaniyetli bir biçimde davranacağına dair diğer kişi, grup ya da kurumun beklentisi olarak tanımlamaktadır (Hosmer, 1995: 399).
Güvenle ilgili ilk çalışmaların öncülerinden biri olan Deutsch güveni, beklentileri, şüphe ve kararsızlıkları etkileyen kişilerarası bir faktör olarak görmektedir. Aynı zamanda güvenle ilgili önceki sorunlar ve şimdiki durumların güven kavramını ve onunla bağlantılı kavramların hem sosyal yaşamı hem de kişisel gelişimi anlamak için hayati önem taşıdığını belirtmektedir (Deutsch, 1958: 265). Alanın bir diğer öncüsü olan Zand’e göre güven sadece bir duygu değil aynı zamanda birinin diğerine olan itimadındaki bilinçli düzenlemedir (Zand, 1972: 229-239).
Giddens güveni, belirli bir sonuçlar ya da olaylar kümesi göz önüne alındığında, bir kişi ya da sistemin güvenilirliğine olan itimat olarak tanımlamaktadır. Burada itimat etme-inanma (confidence) önemli bir anahtar sözcük olarak ortaya çıkmaktadır. İtimat, başkalarının dürüst olduğuna, sevgisine ya da soyut ilkelerin (teknik bilgiler) doğruluğuna yönelik olarak beslenilen inanç olarak tanımlanmaktadır (Giddens, 2004: 39-40). Basit olarak güven ve inanç arasındaki ayırıma bakıldığında, güvenin kişisel karar verme ve alternatifler arasından seçim yapmayla ilgili olduğu, örneğin “risk almaya karar verdim ve yeni meslektaşıma güveniyorum”, bir şeye ya da kimseye inanmanın ise daha çok alışkanlık sonucu olan bir beklentiyi ifade ettiği görülmektedir (Misztal, 1996:16). Güven bireyin, olasılıklar içinden seçim yaparak güvenme yönünde tercih yapmasını ifade ederken, itimat etme ya da inanma için belli bir alışkanlık kazanılması gerektiği görülmektedir.
Güvenin sözlük anlamı içinde “itimat”la birlikte, “güvence altına alınmış inanç”, “sağlama alma” gibi terimler de bulunmaktadır. Güven terimi insan ilişkilerinde kullanıldığı gibi hava, demiryolu tarifeleri, arabalar gibi sosyal yaşamın içinde var olan diğer unsurlarla olan ilişkilerde de kullanılmaktadır. Güvenin tüm kullanım alanlarındaki temel esas, karşı tarafa yönelik beklenti ve tahmin edebilme unsurlarıdır. Bununla birlikte güvenmek eyleminde ise ek olarak güven duyan birey olumsuz bir durum karşısında duygusal anlamda sıkıntı yaşamaktadır (Deutsch, 1958: 265-266).
Hosmer de, farklı disiplinlerden birçok araştırmacının güven konusundaki benzer noktalardaki uzlaşımlarını şu şekilde sıralamıştır (Hosmer, 1995: 390-392):
1. Güven bir tarafın diğer tarafın davranışlarına ilişkin olumlu bir beklenti içinde olması durumunu ifade etmektedir. Güvenen taraf her zaman en iyi beklentisi içerisindedir. Bu durum güvensizliğin hakim olduğu ekonomik işlemler veya sosyal yapılarda açıkça ortaya çıkmayabilmektedir. Bu gibi durumlarda temkinli bireyler, herhangi bir davranış, tutum, pazar anlaşmaları, hiyerarşik kontroller, yasal gereklilikler, resmi olmayan yükümlülükler gibi konularda kendilerini korumak amacıyla en kötüsüne karşı hazırlıklı olmaktadırlar. Ancak güven bu güvensizlik durumlarının karşısında olumsuz terimlerden çok olumlu yaklaşımlar ve beklentiler arasında yer almaktadır.
2. Güven, diğer insanların ilgi ve beklentilerine ve davranışlarına bağımlı olmaktan kaynaklanan bir tür savunmasızlık koşulu altında oluşmaktadır.
Güven aynı zamanda içerisinde savunmasızlığı barındırmaktadır.
3. Güven genellikle baskı ve zorlamayla değil, istek ve işbirliğiyle ve bu işbirliğinden kaynaklanan karşılıklı faydalarla ortaya çıkmaktadır.
4. Güven genellikle zorla kabul ettirilmesi güç olan bir yapı taşımaktadır. Bireysel eylemler ve kişilerarası ilişkilerin olmadığı ekonomik kontratlar, yasal gereklilikler, hiyerarşik kontroller gibi işlemler güven için pahalı vekalet özelliği taşımaktadırlar.
5. Güven tarafların birbirlerinin çıkarlarını ve haklarını korumayı bir görev olarak kabul ettikleri varsayımına dayanmaktadır. Güvenilen kişinin, grubun ya da kuruluşun yardımsever nitelikte olacağı ya da en azından zarar verici davranışlarda bulunmayacağı beklentisi güvenle ilgili tüm tartışmalarda gizli bir eğilim niteliğindedir.
Sztompka güvenin tüketimden eğitime, çalışma hayatından boş zamana kadar yaşamın bütün alanlarındaki potansiyel seçimlerde söz konusu olan önemli bir kavram olduğunu ifade etmektedir. İnsanlar ne kadar çok seçenekle karşılaşırlarsa, karar vermeleri o kadar zor olmaktadır. Alternatif eylemler arasından seçim yaparken bu ya da şu politikacıyı desteklemek, bu ya da şu doktora muayene olmak, bu üründen ziyade diğer ürünü satın almak, paranın bu bankadan ziyade diğer banka hesabına yatırılması gibi birçok durum karşısında sıklıkla güven olgusuna başvurulmaktadır. Benzer olarak, diğerlerinin eylemlerindeki belirsizlikle ilgili olarak, onların kendi çoklu seçimleri arasından hangisini seçeceklerine dair, örneğin başbakanın ne tür politikalar uygulayacağı, doktorun hangi tedaviyi uygulayacağı, şirketin ürün için hangi değeri biçeceği, bankanın paramızla nasıl yatırım yapacağı gibi durumlarda da diğerlerine duyulan güven, kişilerin eylemlerinin vazgeçilmez bir bileşenidir (Sztompka, 1999: 14).
1.1. Güvenin İşlevleri
Güven toplumsal yaşam içinde birçok işleve sahip bir kavramdır. Güvene yönelik çok boyutlu incelemeler, farklı alan ve disiplinlerin güvene yönelik inceleme ve araştırmaları bunu kanıtlar niteliktedir. Sosyal ve ekonomik ilişkiler, değişim mekanizmaları, sosyal dayanışmanın sağlanmasındaki ayırt edici rolü birçok araştırmacı tarafından ortaya konmuştur.
Herhangi bir ilişki türünün gerçekleştirilmesi güven olmaksızın imkansızdır. Aynı şekilde çalışma yaşamıyla ilgili ilişkilerin de güven olmadan gerçekleştirilmesi oldukça güçtür. Güven bir seçimdir, yapılan her seçimin de bir bedeli olmaktadır ve bir bedel olduğunda da risk taşımaktadır. Her seçim diğer alternatiflerin aradan çıkarılması anlamına gelmektedir. Ekonomistler bu vazgeçilen seçimleri fırsat maliyeti olarak değerlendirmektedirler (Ward ve Smith, 2003: 18-19). Güven bütün sosyal ilişkilerde olduğu gibi ekonomik ilişkilerde de önemli bir etkendir, belli bir bedel ve risk içermekte, güvenin düşük düzeyde olduğu iş ilişkileri gerektiğinden daha fazla yazışma, iş ve zaman kaybına neden olmaktadır.
Aynı zamanda sosyolojik literatür de devamlılık taşıyan sosyal ilişkilerin sosyal düzen olmadan uzun süre devam edemeyeceğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte açık şekilde hem sosyal düzen hem de sosyal ilişkiler açısından güvenin önemli bir gereklilik olduğu görülmektedir. Bu kavramlardaki herhangi bir çözülme geride büyük bir külfet bırakmaktadır (Welch, Rivera v.d., 2005: 467).
Örneğin hükümete yönelik güven seçmenlerin sadece oy vermelerinde değil aynı zamanda da hükümet politikalarını desteklemelerinde, kanunlara uymalarında, politikacılara ve politik kurum ve kuruluşlara yönelik değerlendirmelerinde ve düşüncelerinde de etkili olmaktadır. Politik güvenin olmayışı demokratik hükümete yönelik desteğe zarar vermekte, hükümetin meşruiyetiyle ilgili soruların doğmasına neden olmaktadır. Kısacası güven, politikacıların etkili yönetim becerilerini de etkilemektedir (Gershtenson, Ladewig ve Plane, 2006: 882883). Güvenin başlıca işlevlerine yönelik olarak literatürde yapılan araştırmalar ve araştırmacılar da güvenin bu özelliklerini kanıtlar niteliktedirler.
Güvenin siyaset, ekonomi, sosyal ilişkiler gibi toplum düzenini oluşturan bütün ilişki yapılarında yarattığı etkiye yönelik olarak ortaya çıkan tabloda, belirsizliğin ve karmaşa durumlarının çözümlenmesinde önemli bir gereklilik olduğu, değişim durumlarında vazgeçilmez bir etkisi bulunduğu, sosyal ilişkilerde bir birleştirici işlevi gördüğü, bireyler,
gruplar ve kurumlar arasında açıklığı sağlayarak, çatışmalara yönelik çözümler sunduğu, bütünleştirici bir yapı sağladığı ve yönetim süreciyle ilgili sorunlarda sözleşmelere ve gözetim araçlarına yönelik gerekliliği azalttığı ortaya çıkmaktadır. Güvenin bütün bu özelliklerinin farklı disiplin ve alanlardaki araştırmacılar tarafından değerlendirilmesine yönelik tablo aşağıda yer almaktadır.
1.2. Güven ve Kaynağın İnanılırlığı
Güven gibi, kaynağın inanılırlığı (source credilibility) da birçok faktöre bağlı karmaşık bir olgu olarak tanımlanmakta ve Aristoteles’e kadar uzanmaktadır. Aristoteles inanılır bir kaynak için üç temel özellik tanımlamıştır: Etos (karakter ve doğruluk- character and integrity), Logos (deneyim ve yeterlilik- expertise and competence) ve Pathos (karizma-charisma). Modern araştırmalar da bu boyutları ampirik olarak desteklemektedir. Daha önceki araştırmalar kaynağın yeterliliğine daha fazla vurgu yapmıştır. İnanılırlığın oluşturulması için en kritik unsurlar olarak statü, itimat edilme ve deneyim gibi boyutları gösterilmiştir. Diğer araştırmalar ise önemli bir boyut olarak kaynağın güvenilirliği boyutunu eklemişlerdir. Aristoteles’in yüzyıllar önceki düşüncelerini destekler biçimde ampirik çalışmalar kaynağın inanılırlığı için üç benzer boyut ortaya koymaktadır: deneyim (expertise), güvenilirlik (trustworthiness) ve (attractiveness) çekicilik (Rawlins, 2007: 6). Yüzyıllar boyunca retorik çalışmalarında ethos yani değerler sisteminin ikna sürecinde en etkili araç olduğu Aristoteles’in görüşü dışında diğer retorik bilginleri tarafından da desteklenmektedir. Burada iletişim çabasının amacı iknayı sağlamak ya da anlamayı gerçekleştirmektir. Kaynağın inanılırlığı, çok boyutlu bir kavram olarak düşünülmüştür. Örneğin Aristotleles’in etos ya da kaynağın inanılırlığı kavramı içinde var olduğunu öne sürdüğü boyutlar olan akıl, karakter ve iyi niyet alıcı üzerinde etki bırakan algısal kaynaklardır (McCroskey ve Young, 1981: 24).
İnanılırlıkla ilgili çalışmalar, ikna sürecindeki rolüne olan ilgiyle başlamıştır. Araştırmacılar kişilerarası etkide kaynağın inanılırlığı konusunda çalışmalar yürütmüşler, daha sonraları ise kurumların da iletişim aracılığıyla insan davranışlarını etkilemek amacıyla ikna edici kaynaklar yarattığını gözlemlemişlerdir. Mesajın inanılırlığı da daha önceki çalışmalarda yer almış, mesajın karakteristik özelliklerinin az ya da çok inanılırlık taşımasıyla ilgili çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda da kitle iletişim araştırmaları nedeniyle medya inanılırlığıyla ilgili çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Örneğin gazetelere karşı televizyon gibi, iletişimin belli formlarındaki inanılırlığa yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir (Metzger v.d., 2003: 296).
Hovland ve Weiss tarafından güven duyulan ve güven duyulmayan kaynaktan gelen iletilerin izleyici üzerinde bıraktığı etki ile ilgili olarak bir takım deneyler gerçekleştirilmiştir. Bu deneylerde deneklere bir takım tartışmalı konular ve kaynaklar verilmiştir. Deneklere sunulan dört tartışmalı konu, anti-alerjik ilaçlar, atom enerjili denizaltıları, çelik yokluğu, filmlerin geleceği konularıdır. Aynı zamanda bu konularla ilgili olarak sunulan makaleler için deneklerin yarısına güvenilirliği yüksek yarısına da güvenilirliği düşük kaynaklar seçilmiştir. Konularla ilgili olarak güvenilirliği düşük kaynak olarak seçilen kişiler örneğin işçi karşıtı sağcı köşe yazarı, film dedikoduları yazan bir kadın, Rus gazetesi Pravda gibi örneklerdir. Güvenilirliği yüksek kaynak olarak ise Fortune dergisi, Ulusal Kaynakları Planlama Bürosu Bülteni gibi kaynaklardır (Hovland ve Weiss, 1951-1952: 636-650). Araştırma sonucunda güvenilirliği yüksek kaynağın dört konudan üçünde daha fazla düşünce değişikliğine yol açtığı saptanmıştır. Aynı zamanda denekler, güvenilir kaynak tarafından savunulan düşünceyi güvenilmeyen kaynak tarafından savunulan düşünceden daha inanılır bulmuşlardır. İnanılırlıkla ilgili olarak gerçekleştirilen bir başka araştırmada katılımcıların yüksek ve düşük inanılırlık durumları karşısındaki tutumlarına yönelik bir deney gerçekleştirilmiştir. Buna göre katılımcılara basılı bir reklam ilanı gösterilmiş, bunun bir hükümet birimi tarafından sponsor olunarak, gözetim altında tutulan biyo-teknoloji ürünü bir bitki olduğuna inandırılmışlardır. Araştırmacılar tarafından oluşturulan başka bir düşük inanılırlık durumunda ise aynı reklam ilanının biyo-teknoloji bitkileri üzerine ticari bir şirket tarafından sponsor olunduğuna inandırılmışlardır. Sonuç olarak kar motivasyonu nedeniyle hükümet ticari kuruluştan daha inanılır bulunmuştur (Nan, 2009: 324-330).
Bentele, inanılırlığın (credibility), güven kavramının bir alt-fenomeni olduğunu, kişiler, kuruluşlar veya onların iletişimsel unsurlarıyla (yazılı ya da sözlü materyaller, görsel-işitsel sunumlar) ilgili olarak kavramsallaştırılabileceğini belirtmektedir. Bu özelliğiyle inanılırlık metinlerin doğasında olan bir kavram değil, çoklu konumlandırılmış ilişkiler içinde bir unsurdur (Bentele ve Seidenglanz, 2008: 3). İnanılırlık kavramının niteliği günlük dilde iletişimsel boyutuyla sınırlı olsa da, güven çok daha geniştir. Güven sadece bir etkenle ilgili ifadelerdeki çok yüksek ya da düşük güven duymakla ilgili değil, aynı zamanda nesnelerin teknik boyutlarında da (örneğin otomobiller) sosyal kurumlarda da (işsizlik sigortası, siyasal partiler), coğrafi durumlarda (hava durumu gibi) ya da sosyal sistemlerde (emeklilik sistemi, pazar ekonomisi ya da parlamenter demokrasi gibi) de kullanılan bir kavramdır (Bentele ve Seidenglanz, 2008: 3).
İnsanlar çoğu zaman güvenilir kaynaklardan aldıkları mesajları, destekleyici kanıtlara pek de önem vermeden kabullenme eğilimi içindedirler. Kaynağın güvenilirliği, iletişimin etkisinde çoğu zaman temel belirleyici olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesajda ileri sürülen iddiaları destekleyici yeterli kanıt olmasa bile, eğer o mesaj çok güvenilir bir kaynaktan gelmekteyse, hedef tarafından benimsenmesi kolaylaşmaktadır. Mesajın ya da bilginin doğruluğunu kanıtlayacak ya da test edecek herhangi bir kanıtın olmadığı durumlarda kaynağın güvenilirliği çok daha fazla önem kazanmaktadır çünkü bu gibi durumlarda hedef, söz konusu mesajı ya da bilgiyi benimseme ve kullanma sürecinde tek bir öğeye, yani kaynağın güvenilirliğine göre hareket etmek zorundadır (İnceoğlu, 2004: 180-181). İletişim kaynağı değişkenleri ile yapılan alan ve laboratuar araştırmalarında çoğu kez kaynak etkilerinin bireye etkisi üzerinde durulmuştur. Deneklere belirli mesajlar yöneltilerek, mesaj kaynağı farklı olarak verilmiştir. Bu araştırmalarda kullanılan kaynak özellikleri arasında kaynağın karizması, uzmanlığı, çekiciliği, inanılırlığı gibi değişkenler bulunmaktadır. Kaynağın güvenilirliği diğer etkenlere oranla tutum değişimini daha çok etkilemektedir (İnceoğlu, 2004: 180) .
Herhangi bir görüş ya da mesajın konunun uzmanı tarafından iddia edilmesi veya ortaya atılması da sıradan kişilerin iddiasından daha yüksek güvenilirlik taşımaktadır. Burada saygınlık özelliği kaynağın kendisine ait olabileceği gibi kanala yani taşıyıcıya da ait olabilmektedir (Özerkan ve İnceoğlu, 1997: 11). Aynı zamanda güvenin oluşması için gerekli faktörler arasında özneye yönelik bilgi, problem çözme yeterliliği, iletişim becerisi, iletişimin sürekliliği, iletişimin şeffaflığı, sosyal sorumluluk ve etiksel sorumluluk gibi unsurlar gelmektedir. Kaynak tarafından bu faktörler yerine getirildiğinde yüksek seviyede güven oluşturulurken, bu faktörlerin düşük seviyede olması ya da hiç olmaması durumu güvensizlik oluşumuna neden olmaktadır. Güven oluşumu dinamik bir süreçtir ve aynı zamanda güveni sağlamak uzun bir süreçken güvenin yok olması hızla gerçekleşebilmektedir (Bentele ve Seidenglanz, 2008: 9). Aynı zamanda kurumlara yönelik inanılırlıkta kaynak bir birey olmamakla birlikte çok daha karmaşık bir yapı taşımaktadır. Kurumun sahip olduğu deneyimlerinin tarihsel geçmişi ve bugünkü bilgi, toplum tarafından sürekli biçimde izlenmekte ve toplum ve kurum karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin ticari kuruluşlar için kurumlara yönelik inanılırlık reklamcılık ve pazarlama literatürü içerisinde gelişmektedir. Kurumsal inanılırlık, şirket inanılırlığı, satışı gerçekleştirenin inanılırlığı ya da reklamcının inanılırlığı kuruluşlara yönelik inanılırlık için kaynak durumundadır (Metzger v.d., 2003: 299).
2. Sosyal Medya Kavramı
Sosyal medya terimi kullanıcıların birbirleriyle bilgi, görüş ve ilgi alanlarını paylaşarak etkileşim kurmaları için olanak sağlayan online araçlar ve web sitelerini içermektedir. Sosyal medya, teknolojiyi, sosyal girişimciliği kelimeler, resimler, videolar ve ses dosyaları ile birleştiren şemsiye bir kavramdır. Sosyal medya ortamları, bloglar, online sohbet, RSS, sosyal ağ siteleri, sosyal imleme, forum, podcast, online sohbet ortamları, e-posta zincirleri, sanal dünyalar, wikiler gibi interaktif, kullanımı kolay, katılıma açık olan internet üzerindeki iletişim ortamlarıdır (Onat, 2010: 105). Sosyal ağ paylaşım siteleri ya da bir diğer adıyla sosyal medya siteleri içinde ülkemizde en yaygın olarak kullanılanları Facebook, Twitter, Youtube gibi sitelerdir.
Facebook
Facebook, insanların arkadaşlarıyla iletişim kurmasını ve bilgi alış verişi yapmasını amaçlayan bir sosyal web sitesi olarak şubat 2004 tarihinde kurulmuştur. Facebook ağlardaki öğrencilerin fotoğraflar, blog mesajları (facebook notları), kişisel profiller, arkadaş grupları, e-postalar, “duvar” adı verilen ziyaretçi girişleri ve ilgi grupları aracılığıyla iletişimine olanak sağlayan bir web platformudur (Fuchs, 2008: 188).
Facebook ismini “paper facebooks”dan almaktadır. Bu form Amerika Birleşik Devletleri üniversitelerinde okulların öğrencilerine, öğretmenlere ve çalışanlara doldurduğu tanıtım amaçlı bir formdur. Son verilere göre facebook’un 800 milyondan fazla aktif üyesi bulunmakta, her bir üye ortalama olarak 130 arkadaşa sahip bulunmaktadır
(https://www.facebook.com/press/info.php?statistics). Facebook giderek artan kullanıcısıyla sosyal ağ lideri konumundadır. Harvard öğrencileri için yaratılmış fakat üç yıl içerisinde küresel bir gelişim göstermiştir. Facebook kullanıcıları bulundukları şehre, çalıştıkları kuruma, okula ya da mensup oldukları bölgeye göre ağlara katılabilmektedirler. Temel bağlantı noktası davet ettiğiniz ve profil sayfalarına giriş yaptığınız arkadaşlarınızdan oluşmaktadır (Brown, 2009: 165).
Facebook’ta ana menü Duvar adı verilen alanı, mesajlar için açık bir alanı, fotoğraf ve videolar için ayrılan başka bir alanı kapsamaktadır. Kullanıcılar bir kısım fotoğraflarını ya da albümlerinin tamamını facebook’taki sayfalarına yükleyebilir, fotoğraflardaki insanları kim olduklarını etiketleyebilir, arkadaşlarına ne yapıyor olduğuyla ilgili bilgileri
güncelleyebilmektedirler (Brown, 2009: 166). Site kullanıcılara ücretsizdir ve gelirini banner reklamlarından ve sponsor gruplarından almaktadır. Kullanıcılar profil oluşturabilmekte, kişisel bilgilerini, ilgi alanlarını, gizli ya da açık mesajlarını, arkadaş gruplarını
sergileyebilmektedir. Ayrıca profillerin gösterimi sadece arkadaşlara görünecek şekilde veya belli ağların dışındakilere açık olmayacak şekilde sınırlandırılabilmektedir.
Myspace
MySpace interaktif ortamda kullanıcı kontrolünde iletişim ve arkadaşlıklar kurulabilen, kişisel profillerin, blogların, grupların, resimlerin, müzik ve videoların barındırılabileceği bir sosyal iletişim web sayfasıdır.
Myspace son zamanlardaki sosyal ağlar için bir öncü konumundadır. 2003 yılında Los Angeles temelli bir internet pazarlama şirketi olan eUniverse tarafından kurulmuştur. Şirket
ve Myspace 2005 yılında Rupert Murdoch tarafından satın alınmıştır. Diğer sosyal paylaşım siteleri gibi Myspace de birçok özelliğe sahiptir.
Twitter, kullanıcılarının maksimum 140 karakterden oluşan kısa bloglar yazmasına olanak sağlayan başta gelen mikro-blog sitesidir. Titter’ın basit yapısına rağmen kullanıcılar kendileriyle ilgili bilgilerin takipçilerine ulaşabilmekte, durumlarıyla ilgili bilgi verebilmekte, iletişimin dolaysız bir formunu oluşturmaktadır. Twitter’da doğrudan ulaşılabilecek çok yüksek sayıda gazeteci ve blogcu bulunmaktadır. Aynı zamanda twitter aracılığıyla insanların ne hakkında konuştukları ve gündem de takip edilebilmektedir (Brown, 2009: 171-172).
Youtube
YouTube, 2005’te PayPal şirketinin eski çalışanları tarafından kurulmuş bir video barındırma web sitesidir. Youtube finansal gelirini sitesinde videolara eşlik eden reklamlar aracılığıyla elde etmektedir. 2006’da Google tarafından satın alınmıştır (Fuchs, 2008: 186-187).
YouTube platformunda kullanıcılar var olan video klipleri izleyebilmekte ayrıca istenildiğinde kendi video klibini YouTube’a ekleyebilmektedir. Bu platformda profesyonel içerik, film ve müzik videolarının yanı sıra kişisel klipler, TV programlarından bölümler de yer almaktadır. Aynı zamanda youtube kullanıcıları izledikleri video görüntüleri hakkında yorum yazabilmektedirler.
Wikipedia
Wikipedia (vikipedi) sanal ortamda yayınlanan, herkes tarafından üzerinde düzeltme ve ekleme yapılabilen sanal bir ansiklopedidir. 2001 tarihinde Jimmy Wales, Larry Sanger tarafından Nupedia projesine yardımcı olması amacıyla başlatılan bir projedir. Wikipedia ise daha hızlı bir içeriğe sahip olarak Nupedia’dan ayrılmıştır (Fuchs, 2008: 9). İnternetteki kullanıcılar wikipedia’ya içerik sağlamakta, editörler ise içerik denetiminden sonra bilgileri yayınlamaktadır. Vikipedi, 100’den fazla dilde hizmet vermektedir. 2005 yılı Ağustos ayı itibariyle İngilizce olarak yaklaşık olarak 750 bin, diğer dillerde de toplam 1 milyonu aşkın madde bulunmaktadır.
Wikipedia üzerinde sürekli ilaveler ve değişiklikler yapılmaktadır. Vikipedi sözcüğü, viki ve pedi kelimelerinin birleşiminden oluşur. “Viki” sözcüğü, Hawaii dilindeki “wiki wiki” (hızlı veya bilgi amaçlı) sözcüğünden türetilmiştir. “Pedi” ise, Antik Yunan Medeniyeti’nde “kapsamlı kültürel eğitim sistemi” anlamına gelen paideia kelimesinden gelmektedir (https://tr.wikipedia.org/wiki/Vikipedi). Wikipedia, çeşitli konularda ve farklı kesimler tarafından kullanılan sanal anlamda bir ansiklopedi özelliği taşımaktadır.
Bloglar
İnternet üzerinde giderek daha popüler olan weblog ya da blog olarak anılan kullanım alanları sürekli bir biçimde değiştirilerek güncellenmekte ve aynı zamanda da gönderiler ters bir kronolojik düzenlemeyle yer almaktadır. İlk blog’un Tim Bernars-Lee tarafından 1991 yılında oluşturulduğuyla ilgili iddialara rağmen, daha yaygın ve geniş bir kitle tarafından tanınması, “weblog” adıyla 1997 yılında gerçekleşmiştir (Herring v.d., 2009).
Online bir etkinlik olarak bloglar, 1999 yılının ortalarına kadar katlanarak büyümüş ve özellikle 11 Eylül 2001 sonrasında ve Amerika’nın Irak işgali sırasında yaygın medya tarafından taban örgütlenmesi bakımından alternatif bir medya kaynağı olarak değerlendirilmiştir (Herring, 2009). Bloglar ilk olarak 2003 yılında Irak savaşında Bağdat şehri ateş altındayken, medya dar bir elitler çerçevesinden olayları anlatırken, blogcuların şehirle ilgili izlenimlerini anlatmalarıyla dikkati çekmiştir. Blogcular başından sonuna gerçeğe dayalı dolayımsız ve sınırsız bir iletişim süreciyle olayları aktarmışlardır (Rawsley, 2005: 179).
Genel olarak blog’lar sınırları olmayan üç kategoriye ayrılmışlardır. Ağırlıklı olarak metinlerden, fotoğraflardan, video ya da seslerlerden oluşmaları önem teşkil etmemektedir. Kişisel ya da profesyonel olabilmekte ya da her iki özelliğe birden de sahip olabilmektedirler. Hepsi teknolojik, siyasi ve günlük kategoriler olarak ayrılabilmektedir (Aydede, 2006: 33).
Blog’ların ortaya çıkış sebepleri arasında ana hatlarıyla bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler, internet kullanımının giderek yaygınlaşması ve kullanım alanlarının farklılaşması, müşterilerin bilinçlenmesi ve daha fazla söz sahibi olmak istemeleri, web sitelerinin kullanımın pratikliğini yitirmesi gibi unsurlar yer almaktadır (Akar, 2006: 22). Blog’lar, kullanım alanları açısından alt kategorilere ayrılmaktadır. Bu kategoriler arasında kişisel bloglar, topluluk blogları, gazetecilik blogları ve şirketlerin kullandıkları kurumsal bloglar gibi bloglar bulunmaktadır. Bunlara kısaca değinilecek olursa (Lamshed, Berry ve Armstrong, 2009):
• Kişisel Bloglar: Bu kategorideki blog’ların en sık kullanım şekli kişisel gözlem ve bilgileri düzenleyen ve bireyler tarafından kullanılan web siteleridir. Kişisel blog’ların en iyileri, internet üzerinde herhangi bir alanda olan ilginç olay ve hikayelerin anlatıldığı ve sıklıkla güncellenen blog’lardır.
Bu sitelerden bazıları, çok kişisel ve özel olabilmektedir. Bu nedenle genel ziyaretçilerin düzenli olarak bu siteleri ziyaret edecekleri kadar ilginç içeriklere sahip olmayabilirler. Gönderiler sadece blogger’ın kişisel ilgisine yöneliktir ve geniş kitlelerle bağlantı kurulması bakımından ilgisiz kalabilmektedir.
• Topluluk Blogları: Bu tür bloglar herhangi birinin bir link aracılığıyla ya da yorum yaparak katkıda bulunabileceği bloglardır. Bunlardan bazılarının gerçek bir grupla ilişkisi bulunmamaktadır. Topluluğun odaklandığı şey kimi zaman çok özel olabilmekte ya da belirsizlik taşıyabilmektedir. Burada amaçlanan tartışma gruplarında olduğu gibi katılım için cesaretlendirmektir.
Bu tür bloglar insanlar arasındaki sınırları kaldırmak ve blogu daha yaygın hale getirmek amacı taşımaktadır.
• Gazetecilik blogları: Gazeteciler, blogging teknolojisini geleneksel yayım formatına göre daha fazla bilgi sağlama potansiyeline sahip olması nedeniyle istekli bir şekilde benimsemişlerdir. Bu, arkaplanda sunulan bilgi, yararlı ilgi alanı kaynaklarını, kaynaklarla ilgili materyalleri, röportajların dökümlerini veya kişisel yorumları içerebilmektedir. Günümüzde birçok gazete en iyi online haberleri, makaleleri ve analizleri günlük şeklindeki formlarda kendi bloglarında yürütmektedirler.
• Kurumsal Bloglar: Öngörülü bazı kurumlar kendi müşteri tabanlarına doğrudan ulaşabilmenin bir yolu olarak blogları kullanmaya başlamışlardır.
Bu tür kurumların oluşturduğu blog’ların odak noktaları, belirli bir ürün hakkında veya daha genel olarak iş çözümleriyle ilgili olmaktadır.
3. Araştırma
3.1. Araştırmanın Amacı
Araştırmanın amacı, toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen sivil toplum örgütleri, ticari kuruluşlar ve medyaya yönelik bilgi edinmede genç kanaat önderleri olarak nitelendirilen üniversite öğrencilerinin sosyal medyayı ne ölçüde kullandıkları, ne ölçüde güvenilir ve inanılır buldukları, geleneksel kitle iletişim araçları ya da kişiler arası iletişim biçimleriyle karşılaştırıldığında sosyal medyanın güvenilirlik düzeyinin ortaya konmasıdır.
3.2. Araştırmanın Yöntem ve Kapsamı
Araştırmada ampirik çalışma yapılmıştır. Araştırmanın evreni Marmara Bölgesi sınırları içerisinde yer alan devlet üniversitesi statüsündeki İletişim Fakülteleridir. Toplam öğrenci sayısına göre, araştırmanın evreni 5000 kişi civarındadır. Araştırmanın kapsamı, İstanbul, Marmara, Galatasaray ve Kocaeli Üniversiteleri İletişim Fakültelerinde öğrenim gören öğrencilerle sınırlı tutulmuştur.
Araştırma örneklemi ise, % 95 güven aralığıyla farklı popülasyon (çalışma evreni) seviyeleri için örneklem çizelgesine (Keyton, 2005: 127) göre belirlenmiş, buna göre araştırmanın örneklem alt sınırı 360 kişi olarak saptanmıştır. Araştırmaya toplam olarak 389 kişi katılmıştır. Araştırma niceliksel araştırma biçimindedir. Örneklem seçimi olasılıklı örneklem, tabakalı tesadüfi örnekleme alınarak gerçekleştirilmiştir.
Araştırmada anket tipi soru formu kullanılmıştır. Anket formu, likert tipi ölçek kullanılarak yapılandırılmıştır. Bu çerçevede genel güven duyma, güvenme sonucunda oluşan tutumlar, güven yaratan faktörler, bilgi kaynağının inanılırlığı, bilgi kaynağı kullanım sıklığıyla ilgili sorular yöneltilmiştir. Araştırma kapsamında 450 adet anket formu dağıtılmış, çalışmanın sonucunda 389 adet kullanılabilir anket değerlendirmeye alınmıştır.
Araştırma sonucunda elde edilen bilgiler Sosyal Bilimler İstatistik Programı olan SPSS 17 programında değerlendirilmiştir. Bu istatistik programına, değerlendirmeye alınan 389 yanıt formundaki soru ve cevaplar kodlanmış, kodlanan soru ve cevaplar nümerik bilgiler olarak girilmiştir.
3.3. Araştırma Bulguları ve Değerlendirme
Araştırmada katılımcıların demografik özelliklerine göre değerlendirilmesi, sivil toplum örgütleri, ticari kuruluşlar ve hükümete yönelik bilgi edinmede sosyal medyanın güvenilirlik