Sosyal Medyanın Yargılamaya Etkisi

GİRİŞ

Kitle iletişim araçlarının içinde bulunduğumuz son yıllarda toplumdaki bireyler tarafından ne kadar aktif bir şekilde kullanıldığı aşikâr durumdadır. Bu durumun olumlu yanlarının yanı sıra hukukumuzu da yakından ilgilendiren sosyolojik olumsuzlukları beraberinde getirmiştir. Toplumda yer alan bireylerin sanal ortamda geliştirdikleri bu etkileşimin kitle iletişim araçları vasıtasıyla küresel anlamda büyüdüğü bu dönemlerde gerek ticari faaliyetlere gerek sosyolojik faaliyetlere etkisi hiç de yadsınamaz büyüklüktedir. Bu gelişmelerin akabinde karşılaşılan sorunların çözümüne ilişkin hukukumuzda her ne kadar belirli başlı düzenlemelere yer verilse de hızla gelişen bu alana kalıcı çözüm getirmek mevcut halde mümkün gözükmemektedir. Hızla gelişen ve kapsamı gün geçtikçe artan internetin bu alandaki etkinliğinin gücü ise bizce olağanüstü boyutlara ulaşacaktır.

Kitle İletişim Araçları Çerçevesinde Sosyal Medya:

Sosyal medya, kişilerin mütekabil ve münferit olarak içinde bulundukları Sosyal ağ sağlayıcıları marifetiyle internet ortamında metin, ses, konum, görüntü ve video paylaşmalarına olanak sağlayan sanal bir platform niteliğine haizdir. İnternet ortamında özellikle web 1.0’dan geliştirilmiş hali olan web 2.0’a geçiş ile birlikte çok sayıda araçlar ortaya çıkmıştır. Web 1.0 ile internet kullanıcıları kendilerine sunulan bilgiyi yalnızca okuyucu konumunda işleyebiliyor, sadece tüketici olarak yer alabiliyordu. Web 2.0 ile bu durum değişiklik göstermiş ve kullanıcılar artık aktif bir şekilde katkıda bulunabilir ve fikir olarak gelişimde pay sahibi olabilir konuma gelmiştir. Bu bağlamda mevcut popüler sosyal medya araçları olarak sayılan; Facebook, Instagram, Youtube, Twitter, Whatsapp vs. Sosyal ağ sağlayıcılarından sayılacaktır. Ticari ve sosyal faaliyetlerin yapıldığı bu platformlar yeni medya olarak gündemi oluşturmaktadır.

Sosyal Medyanın Türkiye’de kullanım oranı:

We Are Social’ kuruluşunun yayınladığı ‘Digital 2020: Turkey’ raporuna göre, sosyal medya platformlarının 2020 yılında Türkiye’de aktif kullanıcı sayısının 54 milyon olduğu gözlemlenmektedir. Bu sayı 2019 yılından 2020 yılına kadar aynı raporda 2,2 milyon artış göstermektedir. Bu da yüzde 4,2’lik bir artışa işaret etmektedir. Türkiye İstatistik kurumunun 2019 verilerine baktığımızda ise 2019 yılı içerisinde Türkiye’de internet kullanımının oranı nüfusun yüzde 75,3’ünü kapsamaktadır. Bu araştırmalar sosyal medya kullanımının ne denli fazla olduğunu ve her sene artarak devam ettiğini bizlere göstermektedir.

5651 sayılı kanun çerçevesinde sorumluluk sistemi:

  1. Kanunun amacı, kapsamı, içeriği ve niteliği

04.05.2007 tarihinde kabul edilerek 23.05.2007 tarih ve 26530 sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanıp yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 1. Maddesi yasanın amacını ve kapsamını şu şekilde belirtmiştir: “Bu Kanunun amaç ve kapsamı; içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir

5651 sayılı kanun bu amacı doğrultusunda, 2. Maddesinde bazı terim ve kavramlarla ilgili tanımlara yer vermiştir. Bu tanımlardan özellikle “içerik sağlayıcı”, “yer sağlayıcı”, “erişim sağlayıcı” ve “toplu kullanım sağlayıcı” kavramlarına ilişkin olanlar, ceza sorumluluklarının saptanması açısından çok önemlidir.

“İçerik sağlayıcı” (Content-Provider), internet ortamında kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişilerdir(m.2/1-f). Böylece, Basın Kanunu kapsamında “eser sahibi” ile internet hukuku kapsamında “içerik sağlayıcı” aynı niteliklere sahiptir. Dolayısıyla, suç oluşturan içerik nedeniyle, yani kendi fiillerinden dolayı ceza sorumluluklarının ceza hukuku ilkelerine uygunluk gösterir. 5651 sayılı yasanın 4. Maddesinin 2. fıkrasında ifade edildiği üzere: “(1) İçerik sağlayıcı, internet ortamında kullanıma sunduğu her türlü içerikten sorumludur.(2) İçerik sağlayıcı, bağlantı sağladığı başkasına ait içerikten sorumlu değildir. Ancak, sunuş biçiminden, bağlantı sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını amaçladığı açıkça belli ise genel hükümlere göre sorumludur.”

“Yer sağlayıcı”(Service-Provider), internet ortamında hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten gerçek veya tüzel kişilerdir.(m.2/1-m). Yasa, bu kişilerin yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü bulunmadıklarını öngörmüştür (m.5/1)

“Erişim Sağlayıcı” (Access-Provider) ise, kullanıcılarına internet ortamına erişim olanağı sağlayan gerçek veya tüzel kişileri ifade eder. (m.2/1-e) 5651 sayılı yasa, “erişim sağlayıcının kendisi aracılığı ile erişilen bilgilerin içeriklerinin hukuka aykırı olup olmadıklarını ve sorumluluğu gerektirip gerektirmediğini kontrol etmekle yükümlü olmadığını” açık bir şekilde belirtmiştir.(m.6/2) [1]

5651 sayılı yasa internet süreci bağlamında içerik, yer, erişim sağlayıcılardan başka “toplu kullanım sağlayıcıları” nı kapsamına alıp, bunlarla ilgili bazı yükümlülükler öngörmüştür. Yasaya göre, “toplu kullanım sağlayıcı” , kişilere belli bir yerde ve belli bir süre internet ortamı kullanım olanağı sağlayanlardır. Günlük dilde “internet kafe” olarak anılan yerlerde bireylerin belirli bir ücret karşılığında internetten yararlandırılması söz konusu olabileceği gibi, okullar, bürolar veya benzeri yerlerde de ilgililere böyle bir hizmet verilebilir. Yasada “ ticari amaçlı olup olmadığına bakılmaksızın bütün toplu kullanım sağlayıcılarının konusu suç olan içeriklere erişimi önleyici tedbirleri almakla yükümlüdür .” Hükmü bulunmakla beraber, suç oluşturan içerik nedeniyle toplu kullanım sağlayıcının ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için sadece bu hükme dayanılamaz. Toplu kullanım sağlayıcının ceza sorumluluğu için suç içerikli yayın bağlamında bu kişi açısından iştirak koşullarının oluştuğunun kanıtlanması gerekir.

Sosyal Medya ile Yargı İlişkisi:

Türk adalet sistemi içerisinde belirli yargılama prensipleri yer almaktadır. Bu prensiplere kümülatif şekilde bakıldığında adil yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülmesine ve gerçeği ortaya çıkarma amacına hizmet etmekte olduğu görülür. Bu doğrultuda usul hukukunda ve bilhassa ceza yargılamasında önemini hissettiren Adil yargılanma ilkesine değinmek gerekirse;

-Adil Yargılanma Hakkı, Anayasa’nın 36.maddesinde öngörülen ve Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi’nde ifade edilmektedir . “Herkes yasal yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercii önünde taraf olarak adil bir şekilde yararlanma hakkına sahiptir.” Aynı zamanda muhtevası gereği masumiyet karinesini de içinde barındırmaktadır. Bu husus aşağıda daha detaylı değinilecektir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesinde ise adil yargılanma hakkının unsurları ifade edilmektedir:

1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:

a. Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

b. Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;

c. Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa, 8 mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;

d. iddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağrılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;

e. Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.

Günümüzde Sosyal Medyanın Yargılama Üzerinde Etkisi:

Günümüz sosyal medyasının temellerinin atıldığı 1994 yılından günümüze değin gelişen ve değişen sosyal medyanın kamuoyuna etkisi yadsınamaz boyutlarda olduğu genel kabul görmüş bir tespittir. Bu etkinin temas ettiği toplumsal bir olgu olan hukuk bakımından eksik veya birtakım yanlış bilgilerle kitleleri, yargılamaya baskı yapmak ve yön vermek saikiyle örgütlemeye ve yargı mercilerinin ve tarafların adil yargılama sürecini sekteye uğratmaktadır. CMK madde 157’de öngörülen ‘ kanunun başka hüküm koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir.’ İfadesi ile bir bakıma bu tip durumların önüne geçmek amaçlanmış ve adil yargılanma hakkının gereğince uygulanması sağlanmaya çalışılmıştır. Her ne kadar bu tip düzenlemeler önleyici rol oynasa da yargı mercileri bazı durumlarda bu baskılara yenik düşüp olağan süreçte yapılmaması gereken yargılama safhalarını taraflara tatbik etmektedir.

Sosyal medyada eksik veya gerçeği yansıtmayan bilgiler ışığında oluşturulan kitlesel algılar neticesinde soruşturma ve kovuşturma aşamalarında görev alan savcı, hâkim ve avukatların mesleki etiğe aykırı olarak etkilenmeleri ve taraflara karşı tarafsızlıklarını kaybetmelerine sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla adil yargılanmanın gereği gibi işlemesi açısından kamuoyunda çıkan yetersiz bilgilerle yapılan haberlere karşılık “sosyal medya mahkemeleri” kurulmakta ve kamuoyu oluşturularak yargılamanın taraflarının adil yargılanmasının önüne geçilmektedir. Bu durum ise birçok noktada kamuoyunda yargısız infazların yapılmasına, Anayasanın 38. Maddesinde ifade edilen “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde masumiyet karinesinin çiğnenmesine ve tarafların olumsuz etkilenmesine sebebiyet vermektedir. Burada Anayasa’nın 25. ve 26. Maddeleri iletişim özgürlüğü ile yakın ilişki içinde bulunan ‘düşünce özgürlüğü’ nün ihlali konusu akla gelebilir. Eski Anayasanın 20. Maddesi düşünce özgürlüğünü soyut bir kavram olarak ele almış iken, yeni Anayasamız bu özgürlüğün tüm kitle iletişim araçları ile olan bağlantısını ve hangi hallerde sınırlandırabileceğini açık ve seçik bir biçimde ortaya koymuştur. Gerçekten 25. Madde ‘Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz’ şeklinde ifade ederek düşünce özgürlüğünün düşünceleri açıklamama hakkını da içeren bir özgürlük olduğunu vurguladıktan sonra devamında 26. Maddede ‘düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti’ başlığı altında ifade özgürlüğüne yer verilmiştir. Bu düzenleme yapılırken, eski Anayasa’nın yürürlükte olduğu dönemdeki duraksamaların ortadan kaldırılması ve düşünceyi açıklama özgürlüğünün kötüye kullanılmasının önlenmesi için özen gösterildiği dikkati çekmektedir:

26. madde ilk fıkrası, ‘ herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.’ şeklinde, düşünce açıklama özgürlüğünün kitle iletişim araçları ile ilgili iletişim özgürlüğünü de kapsamına aldığını belirten bir ifade kullanmıştır.

Anayasamızın 26. Maddesinin 2. Fıkrası, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün hangi durumlarda sınırlandırılabileceğini özel olarak düzenlenmiştir. Bunun nedeni, eski Anayasanın uygulandığı dönemde görülen Anayasaya aykırılık iddialarına son vermektir. Bu özgürlüğün sınırlandırılabileceği halleri gösteren 26.maddenin 2.fıkrasındaki özel hüküm 2001 değişikliği ile şu şekle girmiştir: “ Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir .” Bu nedenle Anayasaya aykırılığa karşı bu fıkra bizi aydınlatmaktadır.

SONUÇ

Kitle iletişim araçlarının gelişim göstermesinin elbette ki toplumsal bilinç açısından birçok faydasının da olduğu reddedilemez. Fakat sosyal medyanın sınırlarının belirlenmesi, hukuk disiplin ve ilkeleri açısından hassasiyet gösterilmesi gereken bir husustur. Bireylerin zorluklarla inşa ettiği onur, haysiyet ve itibarlarının soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde hakir görülerek karalama defteri misali hassasiyetten uzak bir şekilde birtakım kişi/kişilerin oyuncağı haline gelmesi hiçbir haklı nedene dayandırılamayacak kadar önemli olup, bu durumun hukuk nezdinde işlenmesi kabul edilebilir bir husus değildir. Nitekim ünlü düşünür Blaise Pascal’ın da ifade ettiği gibi “ Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.”

KAYNAKÇA:

  1. Anayasa md. 38-36-26-25
  2. 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun
  3. İçel Kitle İletişim Hukuku
  4. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
  5. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Hukuku md.157
  6. We Are Social ve Hoofsuit Ocak Ayında Yayımlanan “Digital 2020 Turkey” Raporu

Av. Enes KARTAL


[1] İçel Kitle iletişim Hukuku s.511

Av. Enes KARTAL

Almanya’ da dünyaya gelen Kartal, 2021 yılında İstanbul Ticaret Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Aydın Hukuk Bürosu bünyesi altında avukatlık stajına başlamıştır.

Öğrencilik yıllarında da İstanbul’ da çeşitli ofislerde yaz stajı yapan Kartal, özellikle Uluslararası Özel Hukuk, Yabancılar Hukuku, Vatandaşlık Hukuk, Uluslararası Ticaret Hukuku alanında çalışmalara devam etmektedir. Müvekkillerine çözüm odaklı sonuçlar sunmayı şiar edinen Kartal, İş Hukuku, Gayrimenkul Hukuku, Enerji Hukuku, İdare Hukuku, Şirketler Hukuku, Kişisel Verileri Koruma Hukuku alanlarındaki çalışmalarına Aydın Hukuk Bürosu bünyesinde devam etmektedir.