Yazı: Camilla Croso
Çeviri: Erdoğan Usta
ÖZET: Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) arasında, yaşamboyu öğrenme alanına dair ne tür hedeflerin yer alacağı konusunda küresel bir uzlaşıya varmak, son derece karmaşık bir pratikti. Doğrusu, ortaya çıkan sonuç da hala, yetişkin eğitimi konusunda çalışma yürüten pek çok kişi açısından oldukça tartışmalıdır. Bu makale, SKH4 diye adlandırılan hedeflerin yaşama geçirilmesi sırasında karşılaşılan çeşitli güçlüklerin altını çizmekte ve bizatihi bu uygulama sürecinin kendisinin ne kadar kapsayıcı olduğu sorusunu üç farklı perspektifle ele almaktadır.
***
O gün, yurttaşlar için olduğu gibi hükümetler için de tam anlamıyla kutlanası bir gündü. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ve Eğitim 2030 / SKH4 Eylem Çerçevesi deklarasyonu, nihayet kabul edilmişti. Bu noktaya gelebilmek için uzun yıllar boyunca derin ve kapsamlı tartışmalar yürütülmüştü. Gerek Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gerekse de Eğitim 2030’da ortaya konulan yaklaşım, son derece geniş ve kapsamlıdır. İnsan hakları perspektifleri ile de yakından ilişkilidir. Hiç kuşkusuz, yaşanan uzun tartışma ve müzakere sürecinin doğasını yansıtan ve böylesi bir tartışma sürecinin sonucunda ulaşılmış bir uzlaşıyı da ortaya koyan kimi çelişkileri de içinde barındırmaktadır.
Eğitim dünyası SKH4’ü, onun “herkes için hayatboyu öğrenme fırsatlarını” çoğaltmak ve “kapsayıcı ve eşit kalitede bir eğitim” sağlanmasını güvence altına almak yönündeki iddiasıyla, coşkuyla karşıladı (UNESCO 2015a). Zira bu yaklaşım zaten, eğitim hakkının en temel ilkelerini ortaya koymaktadır. SKH4 aynı zamanda, ortaya koyduğu vaatlerin genişliğini ve derinliğini açıkça ortaya koyan hedefleri ile de dikkat çekiciydi. Bu hedeflerin tümünü değil, ama birkaçını burada sıralamak mümkün:
Bugün, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile Eğitim 2030 / SKH4’ün uygulanmasına başlanmasının üstünden bir buçuk yıl geçmişken, sahada etkin ve tutarlı bir pratiğin hayata geçirilmesinin önünde esaslı engeller oluşturan kimi temel sorunları çok daha berrak biçimde tespit etme şansına sahibiz. Bu makalede farklılık ve kapsayıcılık konusunu üç farklı perspektiften ele alacağız: 1) Eğitim sistemi içinde kapsam ve derinliklerinin artıp artmaması açısından, 2) Bu konuların nasıl takip edildiği açısından ve 3) Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin uygulamaya konması sürecinin bizatihi kendisinde ne kadar kapsayıcı bir yöntemin izlendiğinin ortaya konulması açısından.
Özel sektöre gitmek
Incheon kentinde 2015 yılında gerçekleştirilen STK Forumunun nihai bildirgesi “örgün eğitim ortamları içinde ve dışında; erişim, eşitlik ve kalitenin her yaş için bir arada ele alınmasını sağlama çağrımızı yineliyoruz” dedikten sonra şunu vurguluyordu: “Gerçekten de, çoğu eğitim sisteminin karşı karşıya kaldığı temel zorluk, eğitim kalitesinde eşitliği sağlamak, toplumlarda eşitsizlikleri arttıran ayrışma ve katmanlaşmayı sonlandırmaktır” (UNESCO 2015b). Ne yazık ki Eğitim 2030 / SKH4’ün kabul edilmesinden bugüne dek geçen süre zarfında, eğitimde özelleştirme ve ticarileşme eğiliminin hiçbir biçimde ivme kaybetmemiş olmasından kaynaklanan ciddi endişelerle karşı karşıyayız. Önde gelen uluslararası finans kurumları ve işbirliği ajansları, nüfusun daha fakir kesimlerini hedef alan aşırı düşük kaliteli ve “düşük ücretli” özel okul zincirlerinin yaygınlaşmasını açıkça desteklemektedir.
Bu durum eğitim sistemine dahil olma, kalite, eşitlik, sosyal kapsayıcılık gibi çok çeşitli alanlara yayılan ve her biri herkes için eğitim hakkını ciddi biçimde tehlikeye atan önemli riskleri de beraberinde getirmektedir. İlk olarak, uluslararası insan hakları sözleşmelerinde yer alan ve SKH4 / Eğitim 2030’a da dahil edilen ücretsiz eğitim ilkesi ihlal edilmektedir. Gerçekten de, Katarina Tomasevski’ye (2006) göre, eğitim hakkının gerçekleştirilmesini sağlamak için şu üç temel unsur bir arada ele alınmalıdır: Eğitim evrensel , ücretsiz ve zorunlu olmalıdır. Herkes İçin Eğitim Dakar Eylem Çerçeve Belgesi yılları boyunca (2000-2015), kamusal eğitimde ücretleri ortadan kaldıran politikaların izlenmesi ve bu doğrultuda Anayasa değişikliklerinin yapılması önemli bir avantaj sunuyordu. Bu politikalar okullaşma oranını yükseltti; nüfusun yoksul kesimleri için eğitime erişim olanaklarını arttırdı, dolayısıyla da eşitliği ve sosyal kapsayıcılığı teşvik etti. Bu durum, zenginler ile yoksullar arasındaki uçurumun kapanması yönünde bir etki yarattı.
“Düşük ücretli özel okullar” diye adlandırılan şeyin yaygınlaşması ise, tazmin ilkesini ciddi biçimde ihlal ediyor. Zira bir taraftan “düşük ücret” diye adlandırılan paraları ödemeye gücü yetmeyen toplum kesimlerini eğitim süreçlerinin dışına iterken, bir taraftan da öğretmenlerin profesyonellikten uzaklaştığı ve kıymetinin düştüğü, en temel kalite standartlarından dahi yoksun bir eğitim sisteminin yaygınlaşmasına vesile oluyor. Ortaya çıkan sonuç, toplumlarda ayrımcılık ve dışlanmayı hızlandıran, zenginlik, cinsiyet, etnisite, göçmenlik statüsü, engellilik, yaşanan lokasyon gibi etmenler temelinde oluşan türlü ve çeşitli eşitsizlik biçimlerini de derinleştiren, çift katmanlı bir eğitim sistemlerinin habis bir kombinasyonudur. Bu yapı aynı zamanda kar elde etme güdüsünü merkezine almakta, eşitlik, katılım, erişim gibi ilkeleri de ihlal etmektedir. Bu durum, eğitim alanında insan haklarının çok açık bir ihlalidir. Geçtiğimiz yıllarda çeşitli insan hakları kuruluşları ve başka kimi örgütler, bu eğilimin tersine çevrilmesinin gerekliliğini ortaya koyan çok sayıda çalışma yaptılar. İnsan Hakları Konseyi’nin 2015 çözümlemeleri, bunun örneklerinden sadece bir tanesidir (A/HRC/29/L.14). [1]
Parayı takip et
“Düşük ücretli özel okulların” kimi aktörler eliyle ve giderek artan bir ivmeyle yaygınlaştırılmasına ek olarak, 2017 yılında düzenlenen 8. CCNGO/EFA Küresel Konferansı’nın sonuç bildirgesinde de belirtildiği gibi, “SKH4’ün büyük bir hevesle onaylanmış olması, bu hedeflere denk düşen finansal yükümlülüklerin yerine getirilmesi sonucunu doğurmamış, aksine, kimi örneklerde ayrılan kaynaklarda gerileme dahi görülmüştür.” Hiç kuşkusuz ihtiyaç duyulan kaynakların sağlanmaması durumunda kalite, eşitlik ve katılım konularında hedeflenen noktaya ulaşılmasının da imkanı bulunmuyor. Bu bağlamda, eğitim için ayrılan yerel kaynakların mutlaka arttırılması ve olası krizlerden de korunması; uluslararası bir işbirliği içinde, kaynakların azaltılması yönündeki bu eğilimin tersine çevrilmesi; 2015 yılı Kasım ayında kabul edilmiş olan Eğitim 2030 çerçeve metninde ifade edilen asgari düzeyin mutlak suretle yakalanması gerekiyor. Dahası, 8. CCNGO/EFA Küresel Konferansı’nın sonuç bildirgesinde şu tavsiyede de bulunuluyor: Kamu kaynakları, “doğrudan kamusal eğitim sistemine aktarılmalı ve tüm insanların, ama özellikle de toplumun en marjinalize edilmiş ve savunmasız durumdaki kesimlerinin, eğitim hakkına erişimine sağladıkları katkı çerçevesinde değerlendirilmelidir.”
Sistemin tepkisi
Incheon kentinde 2015 yılında gerçekleştirilen STK Forumunun nihai bildirgesi “cinsiyet, ırk, dil, din, etnisite, yersizlik, sakatlık, cinsel yönelim, sağlık durumu, coğrafi konum, mülteci veya göçmen statüsü, sosyo-ekonomik durum, yaş, acil durum, insan ürünü felaketler, çatışmalar ve benzeri başka nedenlerle marjinalize edilenlerin dahil edilmesine özel bir önem verilmelidir” hatıratmasını yaptıktan sonra “kadınlar ve kız çocukları, marjinalize edilmiş kesimlerin karşı karşıya kaldığı ayrımcılık biçimlerine ek olarak, çok katmanlı ve birbiriyle kesişen çeşitli ayrımcılık biçimlerine maruz kalmaktadırlar” vurgusunu yapıyor. Sahada kimi olumlu gelişmelerin yaşandığını gözlemlemek elbette mümkün; ama aynı zamanda SKH’ın kabul edilip uygulamaya konmasından bu yana geçen süre boyunca ayrımcılığın ve yabancı düşmanlığının giderek arttığını da gözlemliyoruz. Bu durum, eğitim sistemlerini de yeni ve zorlu bir sınavla karşı karşıya getiriyor. Kız çocukları, kadınlar ve LGBTİ bireyler, son derece sert ve tepkisel eğilimler ile karşı karşıyalar. Çeşitli Latin Amerika ülkelerinde, okul müfredatlarında cinsiyete yapılan atıflar bir tartışma konusudur. Brezilya gibi kimi ülkeler bu konuda somut adımlar da atmış bulunuyor. [2]
Eğitim 2030 / SKH4’de yaşamboyu öğrenmenin hatırı sayılır biçimde öne çıktığı doğrudur. Bununla birlikte, Sien Reap’te düzenlenen 8. CCNGO Küresel Konferansı için hazırlanan Arka Plan Belgesine göre, 2017 yılı Mayıs ayı itibarı ile sivil toplum örgütleri “bu eğitimin yetişkin eğitimi ve yetişkin okur-yazarlığı da dahil olmak üzere, ihmal edilmeye devam ettiğini düşünmektedir. Yeni okuryazarlık biçimleri ve yaygın eğitim, gündemde ancak oldukça zayıf bir yer tutuyor”.
Söz konusu bu belge, “yetişkin eğitim göstergelerini daha da geliştirmek – ve son derece önemli bir husus olarak – bu konunun SKH4 / Eğitim 2030 finansman çerçevesinde ihmal edilmeye devam edilmediğinden emin olmak” gerektiğinin altını çizmektedir. Ayrıca belgede“yaşam boyu öğrenmenin bir yaklaşım olarak, daha derin bir şekilde benimsenmesi ve hakkaniyetli öğrenme fırsatlarının sağlanmasının desteklenmesi” önerilmektedir, çünkü “ayrımcılık yapmama ilkesi, eğitimin her yaştan insan için yaşam boyunca erişilebilir olması gerektiği anlamına gelir” (UNESCO 2017).
Bu, veriler arasında yer almıyor
Eğitim 2030 / SKH4’ün benimsenmesinden ve uygulamaya geçilmesinden bugüne geçen zaman boyunca eğitimde eşitlik ve kapsayıcılığın seyrine dair genel bir değerlendirme yapıldığında, bu süreçte pek çok zorlukla karşılaşıldığı da görülüyor. Esasen Incheon STK sonuç bildirgesi zaten çeşitli kısıtlayıcı etmenlere dair endişelerini dile getirmiş ve başka önerilerin arasında şunu da dile getirmişti: “Her beş yılda bir ölçülecek olan ulusal ve bölgesel göstergeler, en zengin %20 ile en yoksul %40 arasında başarı ve erişim açısından söz konusu olan uçurumun giderek daraldığını göstermelidir.” Ayrıca, 2017 yılında toplanan 8. CCNGO / EFA Küresel Konferansı’nın Sonuç Bildirgesi, eğitimde farklılık ve kapsayıcılığın yaşama geçirilmesinin önündeki engellerden birinin de, bu alanlarda güvenilir ve sınıflandırılmış verilerin eksikliği olduğunu vurguluyordu. Bu nedenle de hükümetlere, “yaş, cinsiyet, engellilik, göç ve coğrafi konum temelinde ayrıştırılmış nitelikte” verilerin toplanması için “mali ve teknik kaynakların tahsis edilmesi” çağrısı yapılıyordu.
SKH’ın benimsenmesinden bu yana, göstergelerin tartışılmasının gerek ulusal gerekse de bölgesel düzeyde giderek artan bir ilginin odağı haline geldiğini, gerek göstergelerin iyileştirilmesi açısından gerekse de eşitlik, farklılık ve kapsayıcılık konularına duyarlı bir gelişkinlikte veri toplanması açısından yeni imkanların açığa çıktığını ifade etmek gerekir. Hatta Latin Amerika’da hayata geçirilen Kapsayıcı Eğitim Bölgesel Gözlemevi örneğinde olduğu gibi bazı STK’lar, kapsayıcı eğitimin izlenmesi konusuna özellikle odaklanmış bulunuyor. [3]
Süreç ne alemde?
Son olarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin yaşama geçirilmesi sürecinin bizatihi kendisinin ne ölçüde kapsayıcı olduğu meselesini ele almak gerekiyor. Incheon’da düzenlenen STK Forumunun sonuç bildirgesi hükümetleri, sivil toplumun katılımının kurumsallaşmasının ne denli önemli olduğunu kavramaya çağırıyordu ve toplumun en çok dışlananları başta olmak üzere ilgili tüm kesimleri, öğretmenleri, öğrencileri ve ailelerini bu süreçlere dahil etmenin önemine de özel bir vurgu yapıyordu. Devamında “insan haklarının bizatihi kendisinin de ancak katılımı kendi içinde bir hak olarak gören bir demokrasi bağlamında hayata geçirilebileceğine” dikkat çekerek “özellikle eğitim alanında aktivistlere ve sivil toplum örgütlerine karşı ayrımcılığın, baskının ve kriminalize etme çabalarının son bulması” çağrısı yapıyordu.
Ne yazık ki sivil toplum örgütlerinin katılımı, sadece kimi istisnai örneklerde, o da oldukça düzensiz bir biçimde ve pek çok çelişki ve aksaklılar ile mümkün olabildi. Uluslararası düzeyde ya da bölgesel düzeyde meseleye bakıldığında, diyalog ve katılımı daha mümkün hale getiren mekanizmaların da tanımlanmasıyla birlikte, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin ve Eğitim 2030 belgesinde ortaya konan yaklaşımın takibi ve değerlendirilmesi yönündeki çalışmalara sivil toplum örgütlerinin katılımı konusunda kimi olumlu gelişmelerin yaşandığını gözlemleyebiliyoruz. Ancak ulusal düzeyde ise durum genellikle böyle değil; orada çeşitli duraksamalar ve hatta gerilemeler göze çarpıyor. Gerçekten de 8. CCNGO / EFA Küresel Konferansı için Arka Plan Belgesini üretmek için kendisi ile görüşülen pek çok kişi, “bir çok ülkede sivil toplumun alanının ciddi biçimde daralmakta olduğunu” vurguladı. “Bu daralmanın küresel bir olgu haline geldiği ve bu olgunun da özellikle toplumun en yoksul kesimlerinin seslerini duyurmasını son derece olumsuz biçimde etkilediği” açıktır.
Sivil toplum örgütlerinin alanının daralması
Bu alan daralması, özellikle “azınlıkların eğitimi ve statüsü ya da denetim dışına çıkarılmış özel ya da dini okullar gibi kimi ayrımcı pratikler konularında hükümet politikalarına eleştiri getirildiğinde” belirginleşmektedir. Peki ama neden sivil toplum örgütlerinin alanları daralıyor? Bunun çok çeşitli nedenlerini sıralayabiliriz: Demokrasilerin zayıflaması, güvensizliğin artması, baskıcı yasaların yürürlüğe girmesi, kısıtlayıcı şartlar, barışçıl protestoların bile birer suç fiiline dönüştürülmesi ya da bilgiye erişim olanaklarının kısıtlanması.
Nitekim tüm bu zorlukların farkında olan 8. CCNGO Küresel Konferansı, bütün bu sorunlu alanların altını kalın bir biçimde çizmiş ve “içinde bulunulan siyasal iklim; özellikle de savaş, çatışma, şiddet, köktencilik ve güvensizlik iklimi, tüm bu zorlukları çok daha ağırlaştıracaktır” demişti. Barış, demokrasi ve yurttaşlık eğitimi, temel hak ve özgürlükleri korumak için bugün geçmişte hiç olmadığı kadar büyük bir öneme sahip.
Hükümetler, BM kurumları ve diğer kalkınma işbirliği organizasyonlarının, bir yandan SKH4 doğrultusunda kapsayıcılık ve farklılık konusundaki çalışmalarını sürdürürken, bir taraftan da süreci geriye götürmeye namzet tüm bu eğilimlere karşı mücadelelerini de yoğunlaştırmaları büyük bir önem taşıyor.
REFERANSLAR
Tomasevski, K. (2006): The State of the Right to Education Worldwide. Free or Fee: 2016 Global Report.
UNESCO (2015a): 2030 Education Agenda – Declaration of Incheon.
UNESCO (2015b): Final Declaration of the Incheon NGO Forum.
UNESCO (2017): CCNGO 8th Meeting Background Document.
YAZAR HAKKINDA
Camilla Croso
, Küresel Eğitim Kampanyasının (GCE) başkanı ve Latin Amerika Eğitim Hakkı Kampanyası’nın (CLADE) Koordinatörüdür. Londra İktisat Okulu, Gelişmekte Olan Ülkelerde Sosyal Politika ve Planlama bölümünü 1998 yılında bitirdi. Eğitim ve insan hakları konusunda yayınlanmış çok sayıda makale ve kitabı bulunmaktadır.
İletişim: [email protected]
________
[1] https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC/LTD/G15/135/95/pdf/G1513595.pdf?OpenElement
[2] Brezilya’da, temel eğitim için yeni ulusal müfredatın temel ilkelerinin açıklanmasının bir parçası olarak hükümet, müfredattan cinsel kimlik ve cinsel yönelimle ilgili referansları çıkarmıştır. https://m.folha.uol.com.br/educacao/2017/04/1873366-ministerio-tira-identidade-de-genero-e-orientacao-sexual-da-base-curricular.shtml
[3] 2015 sonrası eğitim gündeminin tanımı bağlamında, Kapsayıcı Eğitim Bölgesel Gözlemevi’nin (OREI) kurulması, kapsayıcı eğitim ve onun bölge açısından taşıdığı önemle ilişkilendirilerek, stratejik bir adım olarak sunulmuştur. OREI, Latin Amerika Eğitim Hakkı Kampanyası (CLADE), OREALC / UNESCO Santiago, IIPE UNESCO Buenos Aires, UNICEF, CEPAL, IBE UNESCO Cenevre ve Ibero-Amerikan Devletleri Örgütü’nün ortaya koyduğu, eşine nadir rastlanabilen bir işbirliğinin sonucu olarak yaşama geçmiştir. https://orei.campanaderechoeducacion.org/