Süresiz Nafaka konusunda, siyasetin yani yasama ve yürütme organlarının dışında, yargı erkiyle hukuki yollarla yapılabilecek bir çözüm yolu mevcut.
Hangi süreçte olduğu önemli olmayan bir boşanma davasında aşağıda belirtmiş olduğum yöntem uygulanırsa süresiz nafakaya neden olan Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesi, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir.
Linkte
belirttiğim 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesi, yine
linkte
belirttiğim 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152. Maddesi’ne dayanarak; halen devam etmekte olan bir dava görülürken hakimin kanunun Anayasa’ya aykırılığını kendiliğinden tespit etmesi ya da davaya taraf olanların aykırılık konusunda ciddi bir iddiası üzerine konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşımaya karar vermesi durumunda somut norm denetimi ile kanunun iptali mümkün. Aşağıda, Anayasa Mahkemesi’nin konu ile ilgili bilgilendirme notunu paylaşıyorum.
Somut norm denetiminin uygulanabilmesi için, Anayasa’nın 152. Maddesi’ne göre bu kanunla ilgili önceki 10 yılda esastan reddedilen bir başvuru olmaması gerekiyor. Bu süre, kararın Resmi Gazete’de yayınlandığı gün başlıyor. Daha önce esastan bu maddeyle ilgili reddedilen ilk karar, 26.06.2012’de yayınlanmış. Dolayısıyla, 26.06.2022 tarihinde halen derdest olan yerel, istinaf veya temyiz mahkemelerinden herhangi bir hakim, tarafların ciddi aykırılık iddiası üzerine ye da re’sen Anayasa Mahkemesi’ne kanunun iptali için başvurabilir. Mahkeme bu ve benzer davaları karar açıklanana kadar bekletmektedir.
26.06.2012’de Anayasa Mahkemesi’nin esastan red verdiği 2011/136 E., 2012/72 K., sayılı linkteki kararda karşı oy veren tek üye, mevcut Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında en eski üyelerden biri olmuştur. Dolayısıyla 10 yıl önceki karar veren üyelerin çoğu ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişti. Aşağıda bu kararı paylaşıyorum.
26.06.2022 tarihinden sonra, devam etmekte olan bir ya da birden fazla dava üzerinden güçlü bir başvuru yapılabilirse, zamanla kanun uygulamalarının değişebileceği esasıyla konulmuş somut norm denetimi yoluyla TMK 175.’in Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilmesi mümkün.
Burada kritik olan, hakimin ikna olup boşanma davasını nafakadan ötürü Anayasa Mahkemesi’ne taşıması. Bu koldan ilerlenirse, başvurular birleştirilerek Anayasa Mahkemesi tarafından konunun önem teşkil etmesi nedeniyle 6 ay gibi bir sürede karar çıkabilir. Sonrasında TBMM konuyu yeniden ele alarak günümüze uygun biçimde yeni bir kanun çıkarır.
BAŞVURU DİLEKÇE ÖRNEĞİ
ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDİASI
(
Somut Norm Denetimi Talebi)
AİLE MAHKEMESİ’NE
DOSYA NO :
DAVALI/KARŞI DAVACI :
VEKİLİ :
DAVACI/KARŞI DAVALI :
VEKİLİ :
KONU :
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu
’nun 175. Maddesi’ndeki
“süresiz”
ifadesinin, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2., 10., 17., 41. ve 49. Maddeleri’ne aykırılığı nedeniyle iptali istemiyle, yüce mahkemeden Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yolunun kullanılması talebinden ibarettir.
AÇIKLAMALAR :
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152. Maddesi’ne göre; bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada esasa etki edecek şekilde uygulanma ihtimali bulunan bir kanun hükmünü, re’sen ya da
taraflardan birinin yasanın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasını ciddi bulması
halinde Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
….. mahkeme
dosyasına ait dava dilekçesinde belirtilen ve boşanma kararının verilmesinin ardından ömür boyu olacak şekilde talep edilen
yoksulluk nafakası
, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesi’ndeki
“süresiz”
ifadesine dayanmaktadır.
Yine Anayasa’nın 152. Maddesi’ne göre işin esasına girilerek
oyçokluğuyla
reddedilen, kanun hakkındaki
AYM 2011/136 E., 2012/72 K., 17/05/2012
itiraz yolu kararının, Resmi Gazete’de yayınlandığı 26/06/2012 tarihinin üzerinden on yıl geçmiş olması nedeniyle, somut norm denetimi yapılabilmesi için gereken
hukuki ve sosyolojik şartlar
oluşmuştur.
Bu durumda; yüce mahkemenin itiraz yoluna gidebilmesi için, somut olayda uygulanma olasılığı olan normun,
Anayasa’ya aykırılığı iddiasının ciddiliği konusunda bir ölçüt sunulması zorunluluğu
bulunmaktadır.
İddiaların ciddiliğinin belirlenmesi konusunda
EK-1
’de belirtilen doktrinde yer alan bazı görüşler, Türkiye Barolar Birliği Dergisi’nin 1988/3 sayısının 365. ila 372. sayfaları arasındaki
ÇAĞLAR BİLGİN
’in “
Türk Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi Yolu”
isimli çalışmasında incelenmiştir.
Makalede ciddiliğin saptanması konusunda;
PROF. METİN KIRATLI
ile
PROF. RONA AYBAY
’ın savunduğu
“hukuki bakımdan tartışılmaya değer bulunmak”
ve
PROF. LÜTFİ DURAN
’ın paylaştığı
“iddianın gerçekten aykırılık şüphesi ve tereddüdü doğurabilmek”
ölçütlerine yer verilmektedir.
Yoksulluk nafakasının özellikle kısa süreli evliliklerde süresiz olarak uygulanmasının getirdiği adaletsiz sonuçlar hakkında; 03/08/2018 tarihinde yayınlanan ve halen resmi Internet sitesinde mevcut olan
EK-2
’de belirtilen
“Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı 100 Günlük İcraat Programı”
belgesinin, Adalet Bakanlığı bölümünün 15. Maddesi’nde
“nafaka ödeme sisteminin adil bir hale getirilmesi”
ifadesiyle, konunun yürütme erki tarafından hukuki açıdan tartışmaya değer bir konu olarak görüldüğü ve toplumsal bir sorun haline geldiği ortadadır.
Yine 14/05/2016 tarihinde TBMM tarafından hazırlanan
“Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”
belgesinin 83. Sayfasında belirtildiği üzere yasama erki tarafından da konunun
gerçekten Anayasa’ya aykırılık şüphesi ve tereddüdü doğurabilecek
boyutta olduğu açıktır.
Kanunun lafzi yorumundan hareketle, süreli yoksulluk nafakası verilebileceği anlamı çıkarılabilse de pratikte
Yargıtay 2. HD’nin 2016/8859 E., 2017/14407 K., 12.12.2017 tarihli
içtihadıyla,
somut olayın özelliklerine bakılmaksızın
süresiz nafakaya hükmedilebilmesi yerleşik hale gelmiştir.
Oysaki; çağımızın sosyolojik ve hukuki gerçeklerine uygun şekilde uyarlanan İsviçre Medeni Kanunu’nun
EK-3
’te belirtilen (Zivilgesetzbuch-ZGB) 125. Maddesi’ne göre, nafaka konusunda bir katkının yapılıp yapılmayacağına ve yapılacaksa
hangi miktarda
ve
ne kadar süreyle
sağlanacağına karar verirken, özellikle aşağıdaki unsurlar dikkate alınmaktadır:
“1. evlilik sırasında görev dağılımı; 2. evliliğin uzunluğu; 3. evlilik sırasında hayattaki pozisyon; 4. eşlerin yaşı ve sağlığı; 5. eşlerin gelir ve mal varlığı; 6. eşler tarafından sağlanacak çocuk bakımının kapsamı ve süresi; 7. eşlerin mesleki eğitimi ve istihdam beklentileri ile hak sahibi kişinin mesleki entegrasyonu için varsayılan harcamalar; 8. Federal yaşlılık ve ölüm sigortasından ve mesleki veya diğer özel veya devlet emekli maaşlarından, kazanılan yardımların bölünmesinin olası sonucu da dahil olmak üzere haklar.”
İsviçre Federal Mahkemesi’nin,
ARZU AHSEN MEDAR
’ın 515409 Ulusal YÖK Tez Merkezi numaralı
“Yargı Kararları Işığında Türk ve İsviçre Hukukunda Yoksulluk Nafakası”
isimli çalışmasının 40. ila 56. sayfaları arasında kaynaklarını belirttiği üzere; boşanma davalarında son yıllarda benimsemiş olduğu yeni hayat
(das clean break)
ilkesine göre amaç,
boşanan eşler arasındaki mali bağın da hızlı şekilde kesilebilmesi ve bireylerin kendi geçimini sağlama yeteneğinin oluşturulmasıdır.
Federal Mahkeme’nin kararlarına göre İsviçre’de, evlilik sonrası dayanışma ilkesinin uygulanabilmesi için söz konusu evliliğin
5 yıl ve daha uzun süreli
ya da
müşterek çocuğun olduğu
güçlü bir güven ilişkisi ve kader birliğinin tahsis edildiği
hayat biçimlendirici evlilik
(lebensprägende ehe)
olması gerekmektedir.
Ülkemizde değişen koşullarla birlikte bu şekilde modern yaklaşıma sahip bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.
Mevcuttaki TMK 175. Madde ile boşanma ile evlilik birliği sona ermesine rağmen, kısa süreli birliktelik için dahi ömür boyu sürecek bir yükümlülük ile kişiler birbirlerine bağımlı hale getirilmektedir. Bu bağın tamamen sona erdirilmesi adına, TMK 176. Maddesi’ne dayanılarak hükmedilebilen
“toptan yoksulluk nafakası”
ödeme şeklinin, irat yöntemine oranla çok daha seyrek biçimde uygulandığı Adalet Bakanlığı’na ait istatistiklerden anlaşılabilecektir.
Nitekim; ülkemizde yaşanan üzücü olayların eşler boşandıktan sonra da sıklıkla yaşanması nedeniyle, 08/07/2021 tarihinde 5237 Saylı Türk Ceza Kanunu’nda 7331 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle
“kasten yaralama”, “eziyet”, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” ve “kasten öldürme”
suçlarında yer alan “eş” ibaresi “boşandığı eş” şeklinde değiştirilerek, ilgili suçlar nitelikli hale getirilmiştir.
TCK’da geçtiğimiz yıl yapılan bu değişikliklerin zaruriyeti, ülkemizde yaşanan yüksek sayıdaki kadına şiddet vakalarıyla ilgili
EK-4
’te belirtilen Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verileriyle sabit iken; eski eşlerin birbiriyle olan bağını ömür boyu koparamamasına neden olan nafaka gibi bir sebebin varlığının sürdürülmesi,
ceza kanununda alınan önlemlerin amacı ile çelişmektedir.
01/01/2002 tarihinde değiştirilen Türk Medeni Kanunu’ndan
kocanın birliğin reisi olduğu, kadın ve çocukların bakımından sorumlu olduğu
ilkeleri çıkarılmış; TMK 186. Maddesi’ne göre
eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmaları
beklenmiştir. Yine Anayasa’nın 41. Maddesi’ne göre
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.”
Malvarlığı olan tarafın, evliliğin bitmesinin ardından emek vermeyen tarafa ömür boyu nafaka ödemesi; TMK Madde 186.’ya ve
Anayasa’nın 41.
Maddesi’ne aykırı olarak sorunların sadece maddi anlamda ele alınmasına, emek olarak verilecek katkı değerinin yok sayılmasına ve manevi nedenlerle yeni mağduriyetler ile eşitsizliklerin oluşmasına neden olacaktır.
Böyle bir durumda, miktarından bağımsız olarak süresiz yoksulluk nafakası bağlanması;
EK-5
’te belirtilen TÜİK verilerine göre
istihdama katılma oranları istenen düzeyde olmayan kadınların ülke ekonomisine katkıda bulunması ile kadın-erkek eşitliğinin tam anlamıyla sağlanması adına engel oluşturacak
ve yıllarca emek verip doktor, mühendis, hakim, polis, öğretmen ve pilot gibi her türlü görevde alın teri ile kendi ayakları üzerinde durabilecek potansiyeli olan kadınları nafakanın kesilmemesi için iş hayatından uzaklaştırarak yasa dışı çalışma koşullarına yönlendirecektir.
Zamanla değişecek ekonomik koşullara göre artabilecek nafakanın miktarıyla ilgili olarak; gelirin nafakadan az olduğu durumda dahi Yargıtay 3. HD.’nin onamış olduğu artırım davası kararı hakkında;
2016/3140 Sayılı, 7/11/2019 Tarihli, 17/12/2019-30981 R.G. Tarih ve Sayılı
Anayasa Mahkemesi
İBRAHİM ACAR
Bireysel Başvurusu kararında;
950 TL gelire karşın 1000 TL nafaka ödenmesiyle ilgili olarak Anayasa’nın 17. Maddesi’ne göre hak ihlali bulunduğuna hükmedilmiştir.
Somut olay değerlendirildiğinde; Yargıtay’ın hala Eski Türk Medeni Kanunu’ndaki erkeğin ailenin reisi olduğu ve geçimi sağlama görevinin bulunduğu gibi saiklere göre hareket edebildiği,
TMK Madde 175.’in günümüze uygun biçimde
güncellenmesi gerektiği ve mevcut şeklinin Anayasa’nın, herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkını koruyan 17. Maddesi’ne aykırı olduğu
görülecektir.
TMK 175. Madde hakkında esastan reddedilen son başvurunun ardından geçen on yıl içinde ülkemizin ve dünyanın sosyal dinamikleri değişmiş ve bu durum aile hayatına da ciddi oranda yansımıştır.
EK-6
’te belirtilen TÜİK verilerine göre, 2021 yılındaki boşanmaların yaklaşık üçte biri, evliliğin ilk beş yılında gerçekleşmiştir. Bu durumda, 04/05/1988 tarih ve 3444 Sayılı Kanun ile
“bir sene müddetle” ifadesinin “süresiz” olarak değiştirildiği 30 yılı aşkın süre önce son halini alan mevcut TMK Madde 175.’in,
şimdiki haliyle kısa süreli evliliklerde problemlere ve adaletsiz durumlara neden olabileceği aşikardır.
Somut norm denetiminin amacı, soyut kanunlarda oluşabilecek sorunların zaman içinde değişebilen sosyolojik dinamikler ve gerçek vakalar üzerinden fark edilerek, konunun özüne hakim olan nitelikli yargıçların inisiyatif kullanması ile adaletin tesis edilebilmesidir. Anayasa Mahkemesi’nin
26.10.1988 tarihli ve E. 1988/19, K. 1988/33
sayılı kararında,
“Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet”
olarak tanımlanmıştır.
Mevcut haliyle TMK Madde 175., boşanma durumunda ömür boyu nafaka ödeme durumundan ötürü, kendinden daha az geliri olan eşle evlenmemeye sevk edecek şekilde düzenlenmiş olması nedeniyle insanların temel olarak maddi konuları düşünerek eş tercihi yapmasına yol açacağı için,
Anayasa’nın 10. Maddesi’ndeki eşitlik ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ndeki ayrımcılığın genel olarak yasaklanması ilkelerine aykırıdır.
Kısa süreli evliliklerde kendini geliştirip düzgün bir iş sahibi olmuş taraf neredeyse cezalandırılmaktadır.
Konuyla ilgili olarak TMK 175.’teki
“süresiz”
ifadesinin on yıl önce esastan reddedilen
Kestel Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/136 E. Sayılı AYM İtiraz Yolu Başvurusu dilekçesinde belirtildiği üzere;
“Genellikle boşanmaya sebep olaylarda pek çok halde iki tarafında direkt veya dolaylı olarak kusurlu hareketleri olduğu halde mesela bazen ispat güçlüğü, aile içi sorunların tam olarak anlatılmak istenmemesi, mahremiyet düşüncesi, hakimin düşünce yapısı hayata bakış açısı gibi pek çok sebeplerle taraflardan biri gerçekte olduğundan farklı olarak kusurlu, kusursuz az veya daha çok kusurlu kabul edilebilmektedir. Ayrıca boşanmaya sebep olaylardaki kusur pek çok halde görece ve sübjektiftir. Bu durumda kusurun daha ağır olduğu kabul edilen kişinin kusuru olsa bile daha az kabul edilen diğerine sürekli nafaka yükümlüğü altına sokulmasının çok sağlam ve her halde geçerli gerekçeleri olmayacaktır.
“Yoksulluk nafakasının sürekli olmasının dürüstçe olamayan evlilik taleplerini teşvik edici, yine boşanan kişilerin yeniden evlenmesini engelleyici mahiyette olduğu çok açıktır. Esasında taraflar ve toplumsal açıdan boşanmanın daha uygun olduğu pek çok halde bu yükümlülük yani
ömür boyu sürecek nafaka yükümlülüğü korkusu ile boşanmak yerine sorunlu olan evliliği sürdürmeye buna katlanmaya zorlamaktadır. Bunun aile içi huzursuzluk ve şiddete de bir şekilde etkisinin olabileceği rahatlıkla söylenebilir.
”
Aynı AYM kararında karşı oy kullanan üyelerden
HİCABİ DURSUN
’un
EK-7
’da belirtilen şerh yazısına göre; Türk Medenî Kanunu’nda yardım nafakası için herhangi bir süre şartı öngörülmemişken, bakım nafakasının bir türü olan yoksulluk nafakasının
TMK Madde 175. belirlenen şartlar dâhilinde süresiz talep edilebileceğinin öngörülmesi, Anayasa’nın
2. maddesinde yer alan “sosyal hukuk devleti” ilkesine aykırıdır.
“İnsanların boşanarak aralarındaki hukuki ilişkiyi bitirmiş olmalarına rağmen evlilik birliğinde var olan sorumluluklarının ömür boyu devam etmesi hem insaflı değil hem de hakkaniyete aykırıdır.
Boşanmadan kaynaklanan bir nafaka alacağının varlığının belli koşullar altında, nafaka borçlusunun veya nafaka alacaklısının yaşamı boyunca, sanki mülkiyet hakkıymış gibi sürekli olması, hak düşürücü süre ve zaman aşımı kavramlarının kabul edildiği bir hukuk sisteminde adalet duygusunu zedelemektedir.
”
“Nafaka yükümlüsü eski eşin nafaka alan tarafın kanunda yazılı şartları taşıyıp taşımadığını kontrol amacıyla, onun özel hayatına müdahale anlamına gelebilecek davranışlara ve onun üzerinde psikolojik baskı kurmasına neden olabilecektir. Yoksulluk nafakasının süresiz olması bu nafakayı alan tarafın, karşı tarafı ömür boyu cezalandırmak amacıyla gelir getirici bir işte çalışmama ve evlilik ekti yapmadan birlikte yaşama gibi davranışlara itebilecektir. Bu haller yoksulluk nafakasının süresiz de olsa bir ceza olmadığını savunan görüşleri haksız çıkarmaktadır.
Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir hukuk sistemi boşanan eşlerden biri yoksulluğa düşecek diye diğeri için ömür boyu sürebilecek yoksulluk nafakası yükümlülüğü öngörmemiştir.
Dolayısı ile yoksulluk nafakasının süresiz uygulanmasının nedeni ahlaki ve sosyal gerekçelerle açıklanamaz.”
“Bunun yanı sıra,
istihdama yönelik politikaların, toplumsal cinsiyetle ilgili ayırımcılığı önleme politikalarının,
azınlıkların veya göçmen işçilerin sorunlarına yönelik çözümler geliştirme, özürlüler gibi özel ihtiyaçları olanlara yönelik önlem alma, evsizlik veya düşük standartta konut sorunlarını oradan kaldırma çabalarının,
sosyal hak ve siyasi sorumluluk temelli yaklaşımların geliştirilmesi gerekmektedir.”
“Kültürümüzden kaynaklanan yardımsever eğilimlerinin, aile dayanışmasının, hayır kurumları ve vakıflar gibi geleneksel kurumların yoksullukla mücadele bağlamındaki faaliyetleri sık sık övgüyle anılmaktadır. Ancak, aynı zamanda toplumsal bir olgu olan ve
Devletin aktif olarak mücadele etmesi gereken yoksulluğun sorumluluğunun, boşanan taraflardan birisinin üzerine ömür boyu yüklenmesi, kanımca, sosyal devlet ilkesine, hakkaniyete ve mantığa da uygun bir çözüm değildir.
”
Genç, sağlıklı ve çocuğu bulunmayan karşı davalının iş arayıp bulamadığına ya da çalışamayacağına ilişkin dava dosyasına hiçbir belge sunulmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 49. Maddesi’ne göre
“Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır.”
İş hayatında bulunduğum ve bulunacağım görevlerde hiçbir katkısı olmamasına rağmen, sürekli olarak maaşımı ve çalıştığım iş yerini vurgulayıp boşanma sonrası dahi enflasyonla ve gelirim oranında artacak biçimde ömür boyu nafaka istenmesine dayanak olan
TMK 175.’teki
“süresiz”
ifadesi; sosyal devlet görevini tek bir kişiye yükleyeceği için
Anayasa’nın 2. Maddesi’ne, kadın-erkek eşitsizliğine sebebiyet vereceği için Anayasa’nın
10. Maddesi’ne, ailenin temelini oluşturan eşler arası eşitlik ilkesine zarar vereceği için
Anayasa’nın 41. Maddesi’ne ve karşı tarafın çalışma ödevini yerine getirmesini dolaylı
olarak engelleyebileceği için Anayasa’nın 49. Maddesi’ne aykırıdır.
Karşı davalının üniversite sınavına girmesi ve bir meslek sahibi olması için elimden gelen gayreti boşanma davası dilekçelerinde yer verildiği üzere göstermeye çalışmama rağmen, karşı davalı, herhangi bir iş arayışında bulunmamış ve kayıtlı olmasına rağmen üniversite sınavına dahi girmemiştir.
*84 Gün Birliktelik
11 Ocak 2021 – Karşı Tarafın 1. Ailesinin Yanına Gidişi, 1. Boşanma Davasını Açması
*13 Gün Ayrılık
24 Ocak 2021 – Karşı Tarafın 1. Boşanma Feragatı
*25 Gün Birliktelik
18 Şubat 2021 – Karşı Tarafın 2. Ailesinin Yanın Gidişi, 2. Boşanma Davasını Açması
*41 Günlük Ayrılık
29 Mart 2021 – Karşı Davalının 2. Boşanma Feragatı
*26 Günlük Birliktelik
24 Nisan 2021 – Karşı Tarafın Kadının Beyanıyla Verilen 6284 Sayılı Tedbir Kararı
*16 Günlük Ayrılık
10 Mayıs 2021 – Karşı Tarafın Tedbir Kararından Feragatı
*45 Günlük Birliktelik
25 Haziran 2021 – Karşı Tarafın 3. Gidişi, 3. Boşanma Davasını Açması
*1 Yılı Aşan ve Halen Devam Eden Ayrılık Süreci
Görüldüğü üzere, davalının sürekli müşterek konutu terk etmesi, her seferinde boşanma davası açıp, hemen ardından bu davasından feragat etmesi, 17/10/2020 – 25/06/2021 arası sekiz aylık süreçte 3 boşanma davası, 2 cezai şikâyet ve 3 kez de evi terk etmesi nedeniyle bir türlü
müşterek hayat ve kader birliği tesis edilememiştir
. Dolayısıyla sırf kendi kusuru ile müşterek hayatın kurulamamasına neden olan karşı davalının yasal olarak nafaka istemesine de imkân bulunmamaktadır.
TMK Madde 175.’te düzenlenen kanun metnindeki nafakanın bir diğer önemli koşulu ise nafaka isteyecek tarafın
“
boşanma yüzünden
”
yoksulluğa düşecek olmasıdır. Oysa boşanmadan önce işi ve geliri olmayan, 30 yıldır ailesi ile birlikte yaşayan ve geçimini ailesinin sağladığı karşı davalı; tanık beyanlarından da görüleceği üzere, kendi isteği ile müşterek konutu terk ettikten sonra da aynen evlilik öncesinde olduğu gibi ailesi ile birlikte yaşamakta ve geçimini ailesinin yardımları ile sağlamaktadır. Dolayısıyla, karşı davalının yüksek öğrenime devam etme konusundaki isteksizliği ile iş bulup çalışma ve kendi ayakları üzerinde durma konusunda hiçbir çaba göstermemesi ayrı birer eleştiri konusu olmakla birlikte, davalının boşanma yüzünden yoksulluğa düşmesi gibi bir durumu da yoktur.
Zira karşı davalı, hali hazırda evlilik öncesi yaşamını aynı şekilde idame ettirmekte olup,
boşanmadan kaynaklanan
herhangi bir yoksulluk durumu oluşması, somut olayda mevcut değildir.
SONUÇ VE İSTEM:
Yukarıda belirtilen nedenlerle; Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesi’ndeki
“süresiz”
ifadesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2., 10., 17., 41. ve 49. Maddeleri’ne aykırılığı nedeniyle iptali istemiyle, yüce mahkemeden Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yolunun kullanılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 27/06/2022
EKLER:
EK-1:
Türkiye Barolar Birliği Dergisi’nin 1988/3 sayısının Arasındaki
Çağlar Bilgin
’in “
Türk Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi Yolu”
Makalesinin 365. ila 372. Sayfaları