TATLI BİR SÜRPRİZ

Zeki Ordu
Seyahatler kendine has sürprizlere sahiptir. Ne zaman ne ile karşılaşacağınızı bilemezsiniz.
Kendi halimde sık seyahat eden biri olarak daha çok yeni şehirler görmek meraklarım arasında. Kimi tarihi yerler görmek ister, kimi coğrafi mekânlarda vakit geçirmek ister, kimi bir yaylada, bir plajda yorgunluk atmak ister. Kimi yurt dışı seyahatlerine daha çok önem verir, kimisi iş gezilerine çıkar vs…
Benim de merakım ülkemizin belki de çok uğranmayan yerlerini gezip, görmek orada bulunan vatandaşlarla sohbet edip oradan ayrılmak. Bana bu seyahatlerim esnasında en çok sorulan soru; “Buraları kimse görmek için gelmez. Ya amir gelir ya da memur gelir. Zaten buralarda görülecek de fazla bir şey yok. Peki, siz niye geldiniz?
Bu soruya o kadar çok aşinayım ki cevap versem bile cevabı kabul ettirmek zor. Ben de hepsinde “Bu ilçeyi, sizleri görmeye geldim” diyorum hem memnun oluyorlar, bir yandan da inanmamış gibi davranıyorlar. Öyle ya hiçbir tarihi eseri olmayan, coğrafi farklılığı olmayan, dini, kültürel açıdan öne çıkmış bir vasfı olmayan bir yer hangi sebeple ziyaret edilir?
Tabii bu bir gönül işi ve ben bu ülkeyi çok seviyorum. İmkânlarım dâhilinde, sağlığım da el verdiği müddetçe bu ziyaretlere devam edeceğim.
***
Yolum Kastamonu’nun Devrekâni ilçesine düştü bir gün. Orada bir gece konakladıktan sonra sabah bir okula ziyaret etmek için Devrekâni sokaklarında gezerken karşımda öğrenci olduğunu düşündüğüm bir delikanlı yürüyordu. Yanına yaklaştım ve “Burada en yakın lise nerede?” dedim. Bana, önce bir yeri tarif etmeye başladı sonra da “Ben Şehit Teğmen Cemal Tepeli Çok Programlı Anadolu Lisesi öğrencisiyim, oraya gidiyorum” dedi.
O öğrenciden, benimle gelmesini söyledim. Onu otomobilime alıp okulun yolunu tuttuk. Okula varınca daha ilk zil çalmamıştı. Okul önünde bekleyen öğretmen yanımdaki öğrenciyi kastederek “ Filancanın velisi misiniz?” diye sordu. Ben de “Ben yabancıyım, o öğrenci bana okulu tarif etti. Burayı ziyarete geldim. Buraların yabancısıyım. Muhtemel siz de buraların yabancısı olmalısınız” dedim. Sonra bir bayan öğretmene “Nerelisiniz?” diye sorduğumda “Kırşehir” cevabı alınca ona “Yani ‘O’ harfine inceltme işareti koyan kişinin memleketindensiniz” dedim.
Küçük bir şaşkınlığın ardından, devam ettim. “Neşet Ertaş ‘O’ harfine inceltme işareti koymuş gibi ‘Ô’ olarak telaffuz eder. Onun “gônil” demesini her türküsever bilir” dedim.
Öğrenciler sıra olmuştu. Ben okul salonunda bir yerde bekliyordum. Öğrenciler içeri girmeye başlarken genç bir bayan yanıma yaklaşıp önce “Hocam” dedi ve ardından “Ünye’den mi?” diye sordu. Ünye kelimesini duyunca şaşırdım. İki ilçe arasında 401 km ve yaklaşık 5,5 saatlik yol vardı. Ben sekiz günlük yol yorgunluğu olan biri olarak dikkatimi toplayarak “evet” dedim. Daha sonra Ünye’de öğretmenlik yaptığım okulu daha sonra da adımı söyleyince bir hayli şaşırdım.
Karşımda genç bir bayan duruyordu ve ben tanıyamamış olmanın üzüntüsü ve mahcubiyetile sükût halindeyken “Siz benim öğretmenimsiziniz” demez mi?
Şaşkınlık ve sevinci aynı anda yaşıyordum. İsminin Behiye Canan Bayrak olduğu söylemesiyle bazı taşlar yerine oturdu. Çok değerli öğrenci o okula öğretmen olarak atanmış ve kader bizi yıllar sonra kısa da olsa bir araya getirmişti.
Dersinin de boş olmasından dolay yaklaşık bir ders boyu sohbet ettik. Daha sonra dersine girdi. Ben de bu arada okul müdürü ile sohbet ettim. Ve ikinci dersin sonunda öğrencim ile vedalaşıp ayrıldık.
Artık sırada yeni ilçe ve iller vardı. Bizi nelerin beklediğini bilemezdim. Her nereye gidersem gideyim ardımda güzel dostlar kalıyordu. Bu sefer ki başkaydı. Geride kalan yıllar önce öğretmen öğrenci iken şimdi iki meslektaş olarak bir arada olmuştuk.
Daha gidilecek yolumuz vardı ve ben öğrencimden, öğretmenlerden ve ilçeden ayrıldım. Tarihe bir not kalması için de bu satırları kaleme almış oldum. Öğrencime bundan sonraki hayatınsa sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir hayat dilerim.