Tazminat Davası Çeşitleri

Tazminat davası Çeşitlerini incelemeden önce tazminat nedir? sorusunu cevaplayacağız. Tazminat, haksız yere yapılan fiiller sonucu oluşacak maddi veya manevi tazminatın karşılanmasıdır. Haksız bir durum karşısında zarar gören kişiler tazminat davası açabilirler. Kişilik hakkı zarara uğrayıp da manevi olarak bir acı, üzüntü çeken kişiler manevi tazminat davası açabilecekken, maddi bir zarara uğrayan kişiler ise maddi tazminat davası açabilirler. Bu noktada temel ikili ayrım dışında inceleyebileceğimiz çok sayıda tazminat davası çeşidi bulunmaktadır. Maddi manevi tazminat davaları dışında kalan tazminat davalarında da maddi ve manevi zararlar oluşabilir ama onlara özel olarak uygulama isimler verilmiştir.

Tazminat Davası Çeşitleri Nelerdir?

Tazminat davası çeşitlerini aşağıda tek tek inceleyeceğiz ama bir sayım yapacak olursak aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

Maddi ve Manevi Tazminat Davası

Maddi tazminat davası, hukuka aykırı bir fiil veya işlem nedeniyle malvarlığında meydana gelen eksilmenin, yani maddi zararların giderilmesi; manevi tazminat davası ise hukuka aykırı işlem veya eylemler nedeniyle bireyin yaşadığı üzüntü ve yıpranmanın yol açtığı manevi zararların giderilmesini amaçlayan bir tazminat davası türüdür. Maddi tazminatın ne olduğu manevi tazminata göre daha rahat hesaplanır.

Kişilik Hakkının Zedelenmesiyle Açılan Tazminat Davası

Kişilik hakkının zedelenmesi nedeniyle tazminat davası açılabilmesi için hukuka aykırı bir fiile kişinin kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görmüş olması lazımdır. Bu kişi maddi bir kaybı yoksa uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir. Yargıtay kararlarına göre manevi tazminata konu olabilecek kişilik haklarına örnek şunlardır: Kişinin yaşamı, sağlığı, vücut bütünlüğü, ruh bütünlüğü (Örneğin, aleyhine suç işlenmesi veya internetten bir haber yayınlanması nedeniyle depresyona giren veya ruh sağlığı bozulan kişinin manevi zararı)

Boşanma Tazminatı

Boşanma tazminatına geçmeden önce boşanma davasıyla ilgili çok kısa birkaç şey söyleyecek olursak, boşanma davası, tarafların evlilik sözleşmesine son verdikleri bir dava türüdür. Taraflar boşanma davası ile birlikte karşı tarafın evlilik sırasında kusurlu hareketleriyle verdikleri zararları maddi ve manevi tazminat davasına konu yapabilirler. Boşanmada tazminat davası, boşanma sebepleri konusunda kusursuz veya daha az kusurlu olan eşin diğer eşten talep ettiği tazminatı konu alan bir tazminat davasıdır.

Destekten Yoksun Kalma Tazminat Davası

Destekten yoksun kalma tazminatı, bir haksız fiil sonucu meydana gelebilecek ölümlerde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpların giderilmesine yönelik olarak açılan bir tazminat davasıdır. Ölenin desteğinden yoksun kalan yakınları bu davayı açabilir. Yargı kararlarına göre bu davanın sadece geride kalan çocuklar ve eş tarafından açılması değil, ölen kişinin baktığı akrabaları tarafından açılması da mümkündür. Hatta Yargıtay ‘’yakın’’ kavramını çok geniş tutarak aynı evde uzun süre yaşayıp da evli olmayan sevgilileri bile yakın kavramının içine dahil etmektedir.

İş Kazası Sebebiyle Açılabilecek Olan Tazminat Davası

İş kazası sebebiyle işçilerin uğradığı zarar için kendileri veya yakınları tarafından iş kazası tazminat davası açılabilir. İş kazasını tanımlayacak olursak; iş kazası, işyerinde veya işin yürütülmesi sırasında meydana gelen, işçinin ruhsal ve bedensel olarak zarar gördüğü bir olaydır. İş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında tazminat miktarı, hesap bilirkişisi raporunun düzenlendiği tarihte, ölen veya yaralanan işçinin bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. İşçinin bakiye ömrü, özel tablolar kullanılarak bulunur.

Ölümlü veya Yaralanmalı Trafik Kazası Sebebiyle Açılabilecek Olan Tazminat Davası

Ölümlü veya yaralamalı trafik kazası nedeniyle tazminat davası, günümüzdeki trafik kazaları düşünüldüğünde önümüzü çok sık gelen bir tazminat davası türüdür. Trafik kazasından ne anladığımıza gelecek olursak, trafik kazası, karayolunda bir taşıtın diğer taşıtlara, taşıtlar içindeki kişilere, yayalara veya herhangi bir nesneye çarpmasıyla oluşur. Trafik kazası sebebiyle hem malvarlığı hem de vücut bütünlüğü zarar görebilir. Trafik kazası nedeniyle zarara uğrayanlar veya yakınları da maddi ve manevi tazminat davası açabilirler. Trafik kazası nedeniyle mağdur yaralanmışsa; mağdurun bu nedenle uğradığı bedensel zararı tespit edilmelidir. Tazminatın hesaplanmasına esas alınacak maluliyet oranı ancak usulüne uygun bir bakım ve tedavi uygulanan kişi hakkında düzenlenen doktor raporuyla belirlenebilir.

Trafik Kazası Sonucu Araç Değer Kaybı Nedeni ile Açılacak Olan Tazminat Davası

Trafik kazası sonucu kazada kusuru bulunmayan araç sahibi aracın değerinde meydana gelen azalmaya yönelik araç değer kaybı tazminatı davası açabilir. Trafik kazası sonucu araç değer kaybı nedeni ile açılacak olan tazminat davası kazaya neden olan aracın sürücüsüne, sürücü ile ruhsat sahibi farklı kimseler olduğu takdirde ilaveten ruhsat sahibine karşı açılabilir.

Yanlış Tedavi Sonucu Açılacak Tazminat Davası

Yanlış tedavi sonucu açılacak tazminat davası sık karşılaşılan tazminat davalarındandır. Teşhis veya tedavi aşamalarında yapılan herhangi bir yanlış tedavi insanın tüm yaşamını etkileyebilir. Yanlış tedavi sebebiyle zarara uğrayan herkes tazminat davası açabilir. Yanlış tedavi; doktorun belli bir tedavi uygularken bilgisizlik, tecrübesizlik veya ilgisizlik nedeniyle hastanın bedenine hatalı bir uygulama yapması veya görevi ihmal etmesi neticesinde bir zararın doğması halinde söz konusu olur.

Telif Hakları Nedeniyle Tazminat Davası

Telif hakları ihlal edilen kişiler, müdahalenin önlenmesi için dava açabileceği gibi hem de maddi ve manevi zararını tazmin etmek için de tazminat davası açabilir. Telif hakları, fikri bir çabanın ürünü olan eserleri korumaktadır. Telif hakları; eser sahibinin izni olmadan eserin genele arz edilmesi ve yayımlanması, başkasına ait eseri kendi eseriymiş gibi yayınlama, henüz alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuoyuna açıklamada bulunma gibi sayısız nedenlerle ihlal edilmektedir.

Tazminat Davasını Nasıl Kazanabilirim?

Tazminat davasını kazanabilmek için ispat etmemiz gereken bir takım hususlar vardır. İspatı gereken konular şu şekildedir:

Tazminat Davasında Ne Kadar Tazminat Alabilirim?

Tazminat davasında ne kadar tazminata hükmedileceğinin miktarı kesin olarak söylenemez. Maddi tazminat davalarında yaşanılan kayıp ya da zararın giderilmesi için tazminat zararın veya kaybın çeşitli şekillerde hesaplanabilmesi neticesinde belli olabilecek durumdadır. Çoğu zaman bilirkişi yardımına da başvurulduğu görülür. Manevi tazminat davalarında ise yaşanılan acı ve üzüntü sebebiyle ve adı üstünde maneviyatı etkilediği için zararın tam olarak tespitinin mümkün olmaması ne kadar tazminat alınabileceği konusunda kesin bir cevaba götüremiyor bizi. Hakimin takdiri de bu açıdan tazminat davasında büyük öneme sahiptir. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Maddi kaybın boyutu, karşı tarafın ödeme gücü gibi sayabileceğimiz farklı unsurlar tazminat davasında ne kadar tazminat ödeneceğinin belirlenmesi açısından önem taşımaktadır.

Tazminat Davasında Tazminatta İndirime Gidilebilir Mİ?

Tazminat davasında tazminatta indirime hakim tarafından gidilebilir. Tazminatta indirim sebepleri diyebileceğimiz sebepleri şu şekilde sayabiliriz:

Yukarıda saydığımız durumlarda hakim, tazminatı indirebileceği gibi tazminatı tamamen de ortadan kaldırabilir. Ancak zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hakim, tazminatı indirebilir.

Tazminat Davası Nasıl Açılır?

Tazminat davası, tüm davalar için yetkili mahkeme olan davalının yerleşim yerinde, davalı tüzel kişi ise tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açılabilir. Davalı sayısı birden fazla ise, tazminat davası herhangi birinin yerleşim yerinde açılabilir. Tazminat davalarında davanın açılacağı yetkili mahkeme, genel olarak haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Yani istenilen herhangi bir yerde tazminat davasının açılması mümkün değildir. Tazminat davasının türüne göre davanın açılacağı mahkeme özel kanunlarda farklı olarak gösterilmiş olabilir. Bu sebeple tazminat davasını açacak kişilerin avukata danışarak, davalarını takip etmeleri onlar açısından yararlı olacaktır.

Tazminat Davasını Kimler Açabilir?

Tazminat davasına sebep teşkil eden konu ne olursa olsun, hukuka aykırı fiil veya işleme muhatap olan kişi tazminat davası açabilir. Örneğin, trafik veya iş kazası nedeniyle yaralanan kazazede,ölenin destekte bulunduğu yakınları, doktor hatası nedeniyle vücut bütünlüğü zarar gören hasta, boşanma davasında eşler tazminat davası açabilirler.

Tazminat Davası Kime Karşı Açılır?

Tazminat davası,zarara neden olan fiil veya işlemi gerçekleştiren gerçek veya tüzel kişilere karşı açılır. Haksız fiillerde, haksız fiil kimin tarafından işlenmişse, tazminat davası da o kişiye karşı açılır. Ancak, bazen haksız fiili işleyen kişi ile birlikte tazminat sorumlulukları olan bazı kimseler de bulunabilir. Örneğin, haksız fiili işleyen kişi ile iş ilişkisi olan işveren iş nedeniyle üçüncü kişiye verilen zarardan sorumludur. Yine, trafik kazası ile üçüncü kişiye zarar veren aracın şoförü ile birlikte aracın sahibi de sorumludur. Doktor hatası nedeniyle tazminat davası, hatayı yapan doktora, doktorun çalıştığı hastaneye veya sağlık kuruluşuna, doktor Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışıyorsa bakanlığa karşı, bir üniversite veya vakıf hastanesinde çalışıyorsa ilgili vakfa veya üniversiteye tazminat davası açılabilir. Son olarak motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölmesi, yaralanması veya eşyanın zarara uğramasına neden olursa tazminat hukuku gereği ilgililerin tazminat sorumluluğu vardır. Trafik kazası nedeniyle tazminat davası, aracın sürücüsü, işleteni, sahibi ile aracı sigortalayan sigorta şirketine karşı birlikte veya ayrı ayrı açılabilir.

Tazminat Davalarında Zamanaşımı Var Mıdır?

Tazminat davalarında da zamanaşımı vardır. Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Boşanma davasında ise maddi manevi tazminat davası açma süresi, boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 1 yıldır. Maddi ve manevi tazminat davası boşanma davası ile birlikte açılabileceği gibi boşanma davasının kesinleşmesinden sonraki 1 yıl içinde de ayrı bir dava olarak açılabilir. Bu süreler çok kritik olup haksızlıkla karşılaştığını düşünen bir kişinin vakit kaybetmeden avukatıyla hukuki süreci başlatması gerekmektedir.

Tazminat Davalarının Ceza Hukuku İle İlişkisi

Tazminat davalarının da ceza hukuku ile bir ilişkisi vardır. Öncelikle zamanaşımı açısından değerlendirecek olursak tazminat davalarında eğer tazminat, ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, ilgili cezaya ilişkin zamanaşımı uygulanır.  İkinci olarak belirtmeliyiz ki özel hukuk davalarında hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hakimini bağlamaz.

Tazminat Davası Ne Kadar Sürer?

Tazminat davasının ne kadar süreceği konusunda net bir şey söylemek mümkün değildir. Tazminat davaları belirli prosedürlere sahip davalardır ve belirli zarar tespit işlemleri yapılmadan sonlandırılamaz. Tüm bu işlemler ve işlemlere itiraz edilip edilmemesi tazminat davasının ne kadar sürede sonuçlanacağını belirler. Tazminat davaları için  ortalama bir süre verecek olursak bir iki yıl gibi bir sürede sonuçlanmaktadır. Bu sürecin hızlanması için vakit kaybetmeksizin avukatınıza danışmanızı tavsiye ediyoruz.

Tazminat Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları

‘’…Boşanma davası içinde istenen tazminatlara boşanma hükmünün kesinleşmesi tarihinden itibaren faize hükmolunur. Bu yön gözetilmeden tazminatlara dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi kanuna aykırıdır…’’

(YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2003/4277 K. 2003/7140 T. 13.5.2003)

‘’…Kişilik hakkı tecavüze uğrayan kişinin manevi tazminat talebi düzenleme altına alınmıştır. Kişilik haklarının korunması için açılabilecek davalardan manevi tazminat davası genel olarak kabul edilen görüşe göre kişiliğe yönelik saldırı sebebiyle uğranılan manevi zararın, saldırı sebebiyle duyulan acı, elem ve ızdırabın tatmin edilerek giderilmesi amacıyla kişiye tanınan davadır. Manevi tazminat konusu mevzuatımızda, kişilik hakkı ihlallerinde istenebileceğini belirten MK m. 25 ve manevi tazminat davasının koşullarını belirleyen genel hüküm niteliğindeki BK m. 49 (6098 Sayılı TBK m. 58 ) haricinde, bazı özel hükümlerde de geçmektedir.Tüzel kişilerin manevi tazminat talep edip edemeyeceği tartışmalı olmakla birlikte hukuk düzeninin tüzel kişileri hukuk sujesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref ve itibar gibi kişisel varlıklar bahşedilmiş olduğuna göre, kişisel varlıklara yapılan saldırı sebebiyle elem ve ızdırap duymayacaklarından söz edilerek tüzel kişilerin manevî tazminat adı ile bir paranın ödetilmesi davası açamayacaklarını kabul etmek yasa koyucunun amacına aykırı düşecektir. Gerek Medenî Kanun ve gerekse Borçlar Kanunu yalnız gerçek kişilerin değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kişisel haklarını korumaktadır. Günümüzde doktrin ve Yargıtay tarafından yaygın olarak benimsenen görüş, gerçek kişilere özgü olanlar dışında kalan kişilik haklarında tüzel kişilerin de manevi zarara uğrayabileceğini ve bu sebeple manevi tazminat talebinde bulunabileceğini kabul etmektedir .Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, 15.12.2004 gün ve 2004/4-709 E.- 2004/720 K.; 31.05.2000 gün ve 2000/4-900 E. – 2000/935 K. sayılı ilamlarında tüzel kişilerin de kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat davası açabileceklerini kabul etmiştir…’’

(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2014/4-213 K. 2016/70 T. 22.1.2016)

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174 /1.maddesi; “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini…” hükme bağlamıştır. Bu hüküm gereğince, maddi tazminata hükmedilebilmesi için temel koşul, tazminat isteyen tarafın boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu olması ve boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmiş bulunmasıdır.

Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlal edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak, Türk Medeni Kanunu’nun 174/1.maddesi, genel tazminat esaslarından ayrılmış ve kendisine özgü kural getirmiştir.

Haksız fiil tazminatının temel unsuru olan “gerçek zararın belirlenmesi” koşulu, Aile Hukukunda, Borçlar Hukuku’ndaki düzenlemeden farklıdır. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibarıyla burada gerçek zararı tam olarak belirlemek zordur.

Bu özelliği nedeniyledir ki, yasa, menfaati zedelenene, uygun bir tazminat verileceğini açıklamıştır. Hakim, tazminat miktarını takdir ederken, kusurun ağırlığını, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, evlenme şanslarını, ortalama yaşam sürelerini, yaşam seviyelerini ve geçim koşullarını göz önünde tutarak, makul ve herkesçe kabul edilebilir bir miktar belirlemelidir.

Kanun, mevcut veya beklenen menfaatin neler olduğunu göstermemiştir. Mevcut menfaatin belirlenmesinde ölçü, genel olarak evlilik birliğinin eşlere sağladığı yararlardır. Beklenen menfaatler de, evliğin devamı halinde eşlerden birinin diğerine gelecekte sağlaması muhtemel olan çıkarlardır.

Aile birliği, eşler arasında eşitliğe dayanır ( Anayasa m.41 ). Başka bir ifade ile eşler, evlilik birliğinde eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir. Eşler, birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar ( TMK.m. 185 /3 ). Birliği beraberce yönetirler ( TMK.m. 186 /2 ). Evlilik birliğinin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla katılırlar. ( TMK.m. 186 /3 ) Boşanma halinde eşlerden birinin, diğerine, emek veya malvarlığıyla sağladığı katkı ve desteği yitirmesi, yoksun kalınan bu desteğin maddi değeri kadar mevcut menfaatin ihlalidir. Türk Medeni Kanunu’nun 174/1.maddesinde maddi tazminat talebi için kadın ve erkek yönünden bir ayrım yapılmamıştır ( Hukuk Genel Kurulu’nun 24.10.2007 gün ve E:2007/2-787, K:2007/766 sayılı kararı ). Boşanma sonucu eş en azından diğerinin maddi desteğini yitirecektir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174 /2. maddesine göre, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminatolarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebileceği öngörülmüştür.

Manevi tazminat, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilmiş bir tatmin ( veya telafi ) şekli olup, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi halinde manevi tazminata hükmedilir. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde ise, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların ekonomik – sosyal durumu dikkate alınmalıdır.

(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2012/2-707 K. 2013/303 T. 6.3.2013)

‘’…Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.

Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nın 45/11. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.

BK’nın 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.

O halde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür.

Bununla birlikte destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı ).Diğer taraftan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.

Önemle vurgulanmalıdır ki, BK’nın 45/111. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142-411 E., K. ve 20.04.2011 gün ve 2011/17-34-216 E., K. sayılı ilamları ).

Yeri gelmişken, davacıların açıklanan sıfatı ve hukuki konumları karşısında, davacılar üzerinde doğan zararın niteliği belirlenmelidir:

Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdikleri zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte sürücü üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Böyle bir zararın sürücünün kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan sürücünün zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Buradaki zarar, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir

Hal böyle olunca; aracı kullanan şoförün kusuruyla meydana gelen kazada ölümü nedeniyle talep edilen destek zararının, ölenin değil üçüncü kişi durumundaki destek tazminatı isteklilerinin zararı olduğu kabul edilmelidir…’’

(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2012/17-215 K. 2012/413 T. 27.6.2012)