Tehlikelere kalkan çabalarımız olmalı

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.

Yoktan var eden Rabbimizin yaratmasının en güzel örneğidir çocuklarımız. Bir tohum gibi anne karnında çimlenir, filizlenir; anne karnı dediğimiz o topraktan yeşerir ve dünyaya gelir. Toprağa attığı bir tohum ağaç olunca her türlü bakımını yapar da insan, hayatının en güzel meyvesinin bakımını unutur. Oysaki bir çocuğu bir bitkiden daha çok tehlike bekler. Bu tehlikeler ayrı ayrı zikredilmeyecek kadar iç içedir.

Daha küçücük bir bebekken çocuğumuzun boğazına kaçabilecek bir cisim kadar olan tehlikeler, çocuk büyüdükçe onu içine alıp yutan bir girdaba dönüşür. Sanılır ki çocuk üç yaşına gelince tehlikeler biter. Ne var ki asıl tehlikeler işte tam da bu ‘tehlikeler bitti’ diye düşünülen andan itibaren başlar. Çamaşır suyu içerek değil, uyuşturucu maddeler kullanarak zehirlenir çocuk, ailesinden gizli… Poşette değil, internette boğulur. Oyuncaklar değil oyunlardır artık tehlikeli olan. Oyun dediysek, kovalamaca oynarken yaralanan dizden değil, nette gezinirken yaralanan ruhtan bahsediyoruz. Diz yarası iyileşir de ruhta açılan yara kolay kolay iyileşmez. Dizi kanayınca acı hisseder çocuk. Ama gün gelip de ruhu kanayınca, nefsi galeyana gelince acı hissetmez, nefsinin isteklerinin peşinden gider –Allah korusun.

Günümüz şartlarında çocukları korumamız gereken ilk tehlike; çocuk istismarcıları, organ mafyaları gibi kötü kişi veya gruplardır. Diğerleri bundan sonra geliyor. Zira yaşamayan bir çocuğun diğer tehlikelerle karşılaşması söz konusu değil… Anne dükkânın içinde, bebeği sokaktaki bebek arabasının içinde… Dükkândaki eşya çocuğundan daha önemli olanlar, toplumun vicdanında onulmaz yaralar açarlar. Sadece çocuklarını tehlikeye atmakla kalmaz, toplumsal huzurun kaçmasında da etkin rol alırlar. Unutulmamalı ki günümüz şartları, çocuğumuzu gözümüzün önünden bir an bile ayırmamamızı gerektiriyor.

Çocuklarımızı bekleyen başka bir tehlike de kötü ortamdır. Kötü arkadaşlar, kötü komşular, kötü insanlarla dolu ilçe, köy, belde… Kötülük bulaşıcıdır. Nasıl ki bir hastalık virüsleri çocuklara daha çabuk bulaşıyorsa, ahlaksızlık gibi manevi virüsler de çocuklara daha hızlı sirayet eder. Çocuğun fıtratı temizdir, başta anlaşılmaz bu sirayet. Ancak ergenlik çağından bilinçaltından kendini göstermeye başlar. Bu sebeple çocuk daha anne karnında iken onu kötü ortamlardan korumaya başlamak gerekir.

Hadis-i şerifin beyanıyla, geçmiş milletlerden, 99 kişiyi öldürüp tövbe etmek isteyen, affedilmeyeceğini söyleyen âlimi de öldürüp sayıyı yüze tamamlayan bir adam varmış. Bu adama bir başka âlim, ‘Sen falan yere git. Senin memleketindekiler kötü insanlar.’ demiş. O kişi de iyilerin memleketine giderken yolda vefat etmiş ve varacağı menzile, çıktığı diyardan daha yakın olduğu için salihlerden sayılmış. Ruhunu rahmet melekleri teslim almış. (Bkz: Buharî, Enbiya 50)

Kötü ortam, kötü alışkanlıkların ve alışkanlık hâline gelen ahlaksızlıkların da kaynağıdır. Zira insan, düşmanının silah zoruyla işletemediği bir haramı bir dostuyla gönül rızasıyla işleyebilir.

Tehlikelere kalkan olan çabalarımız olmalı. Çocuklarımızı kötü arkadaşlardan çekip internet ve televizyona da teslim etmemeliyiz. Çok yakın bir tarihe kadar internet diye bir tehlike yoktu ancak artık internet bütün tehlikelerin önüne geçmiş durumda. İnternetteki sapkın oyun sitelerinim talimatlarıyla intihar eden çocuklar mı dersiniz, internet üzerinden bozulan ahlaklar, zayıflayan imanlar, özenilen gruplar, değişen fıtratlar vs… İnternetle yeni tanışan ana-babaların YouTuber evlatları oldu. Evlerin kapı ve pencereleri kapalı ama ev bütün mahremiyetiyle sanal ortamda… Hatta çocuklar zaaflarını ve isteklerini yabancılara çekinmeden anlatabiliyorlar.

Çözüm nedir o zaman? Zaafsız ve tavizsiz çocuk yetiştirmek… Çocuğun zaafı nerden gelir ve çocuk neden taviz verir?
“ Bir çocuğun en büyük sorunu; anlaşılmamaktır” desek yanılmayız sanırım. Bir söz vardır: “Aptal ve cahil olsalar bile insanları dinleyin. Zira herkesin bir hikâyesi vardır.” Evet, çocuğun da bir hikâyesi vardır ve kendisi için son derece önemlidir. Çocuklarımız hiç susmuyor diye dert ederiz ancak büyüdüklerinde de “Neden bizimle konuşmuyorlar?” deriz. Dinlememiz gereken zamanda dinlemezsek, konuşmalarını istediğimiz zamana yazılacak hikâyeleri kalmaz. Hikâyelerini kendilerini her zaman –sözüm ona- can kulağıyla dinleyen kimselere anlatırlar artık. Sözlerine değer verilmeyen, kendini sığıntı gibi hisseden, zaaflarla dolu bir varlık olmaması için, çocuğumuza kulak verelim. Anlaşılmamak tehlikesinden uzak, özgüveni sahih ve değerlerinden taviz vermeyen bireyler yetiştirmek olmalı gayemiz.

Batıl ideolojiler ve hakka muhalif davalar da çocuklarımızı bekleyen tehlikeler arasında. Hem de onların en sevdiği, bizim göz ardı ettiğimiz, ikinci evimiz diye gönderdiğimiz yerlerde. Özellikle Müslümanların tembel olduğu ülkelerde, çocuklar daha çok tehlikede… Zira eğlence orda, şiir/ tiyatro/ müsamere orda… Gezi, piknik, turnuva, etkinlik orda… Topluca, kendi yaşıtlarıyla, sevdiği arkadaşlarıyla bayram(!) kutlama orda… Çocuk bayramı denilen günde ülke genelinde çocuklar her türden ayrıcalıkla sevindirilirken biz Müslümanlar neler yapabiliriz? Onlara imkân tanımalıyız. Çocukça programlar düzenleyip onların yeteneklerini keşfedecek ve hatta (Allah ömür verirse) gelecekteki mesleklerini belirleyecek ortamlar oluşturmalı, amaçlı bireyler yetiştirmeliyiz. Gençlik ne çekiyorsa amaçsızlıktan çekiyor. Eskiden fakirin çocuğu, babasının düştüğü duruma düşmemek için bir amaç peşinde koşardı. Şimdi çoğunlukla zenginin de fakirin de çocuğu amaçsız. Çünkü şükürsüz…

Çocuklukta atılmayan ‘amaç’ tohumu gençlikte de yeşermez. Çocuklukta sakınılmayan tehlikelerden gençlikte hiç sakınılmaz. Çocukken kötü arkadaşlara duyulan sevgi, gençlikte kolay kolay terk edilmez. Çocuklarımız akarsu gibi… Bırakalım aksınlar ama akacağı yönü muhabbetle ve şefkatle biz belirleyelim. Çocuklarımız dörtnala giden bir atsa, bırakalım koşsun ama önüne Hakk’a giden yollar çizelim. Rabbim çocuklarımızı tehlikelerden koruyacak iman, sabır, sebat, zeka ve muhabbet versin hepimize.

Sezgin Özbay
Nisanur Dergisi, Mayıs 2019