Yaşam çok karmaşık, inanılmaz sayıda boyutu var. Ve bu kadar karmaşıklığı algılayamadığımız için her şeyi modellemek isteriz. Modellemek, basitleştirmek demek. Böylece anlarız, böylece yaşamımızı sürdürebiliriz. Ama bazen aşırıya kaçarız. Bu sebeple Einstein’a atfedilen “Her şey olabildiğince basit olmalı ama daha basit değil.” sözünü iyi anlamak gerekir. (Einstein söylemediyse de son derece değerli buluyorum.)
İnsanın çalışır durumdaki belleğinin kısıtlarından dolayı 4-5 unsurdan fazlası bizi zorlar. Mesela kısa vadeli hafızamız 4-5 unsurdan sonra bizi yaya bırakır. İş hayatımızda bir yöneticiye doğrudan bağlı insan sayısı 4-5’i aştığı zaman problemler çıkar. 4-5 insandan fazlasıyla kurduğumuz iletişim teke tekten kitlesele doğru kayar…
O yüzden modellerken de onlarca boyutlu modeller kurgulayamayız. (Makine öğrenmesi ya da uzun vadeli hafızamız gibi araçlar kullandığımızda bu sınırları aşabildiğimizi bir kenara not edelim.)
Tamam güzel, modelleyeceğiz, basitleştireceğiz, böylelikle anlam duygumuz oluşacak, yaşamda yol alabileceğiz. Ama acaba “olabildiğince basit ama daha basit değil” ne demek?
Basitleştirmenin boyut sayısına biraz kafa yoralım. Şimdi söyleyeceklerimi zihninizde canlandırmanızı istiyorum.
Boyutsuz bir şey hayal edin. Bu, sonsuz küçük bir noktadır. Havada öylece asılı olan neredeyse yok hükmünde bir tekillik.
Şimdi buna bir boyut katalım. Tek boyutlu şey nedir? Bir doğru. Artık iki yana sonsuz uzayan bir çizgiye sahibiz. Biraz genişledik.
Bir boyut daha katmaya ne dersiniz? İkinci boyutu farklı iki bakış açısıyla katabiliriz. Zamanı boyut olarak kattığımızı düşünelim. Artık o doğru var olmakla kalmıyor o doğrunun üzerindeki yerimizi zamanla değiştirebiliyoruz. Ne güzel! Peki zamanı katmak yerine ikinci boyut olarak bir koordinat eklersek ne olur? O zaman da iki boyutlu durağan bir yapı oldu elimizde: Yani artık resim yapabiliyoruz. Tek boyut sadece bir sayı doğrusu imkânı verirken, iki boyutta bir resim yaratabiliyoruz.
Boyut katmak dünyayı bir hayli değiştirebiliyor anlaşılan!
Zaman boyutunu sevmiştim. Zamansız iki boyutlu resmimize üçüncü boyut olarak zamanı katmaya ne dersiniz? Süper! Artık çizgi filme sahibiz. Peki hareket yerine üçüncü boyut olarak yine mekânsal algımızı genişletsek? O zaman üç boyutlu bir nesne var elimizde: Bir hologram.
Hadi ona dördüncü boyut olarak zamanı katalım: Tamamdır, işte karşınızda hareketli dış dünya algımız!
Bakın 0 boyutla 4 boyut arasında ne kadar fark var!
Geçiş tercihlerimizden birisi üzerinden özetleyecek olursak: Kendi içinde kapalı bir noktadan bir doğruya, doğrudan resme, resimden çizgi filme, çizgi filmden tüm dünya algımıza geçmiş olduk. Sadece dört boyutla! Ve bu boyutlardan birinin zaman olduğunu unutmayalım!
Diyelim öfke problemi olan bir insansınız. Kendinizi bir “öfke kara deliği” gibi hissediyorsunuz. Öfkelendiğinizde tüm varlığınız öfkeden ibaret gibi, başka her şeyi yutuyor. İşte size sıfır boyutlu bir nokta.
Biraz açalım sizi. Aslında öfke “var” ya da “yok” şeklinde bir şey değil. O bir ölçek. Bir ucu sakinlikte bir ucu öfkede olan sonsuz bir doğru gibi düşünebilirsiniz. Güzel, bir boyut ekleyerek öfkenin derecelerini algılamış olduk. Buna zamanı da ikinci boyut olarak ekleyelim. Hep böyle öfkeli değildiniz. Zaman içinde sakinlik-öfke skalasında ileri geri gidip geliyorsunuz. Aa, demek ki değişim mümkün. Her an öyle yoğun bir öfke içinde değilsiniz.
Buna ikinci boyut olarak zaman yerine duyarlılık eklemeye ne dersiniz? Zamanı da üçüncü boyut olarak ekleyelim. Şimdi öfke ve duyarlılık olarak iki boyutunuz var. Ayrıca zaman sayesinde bu iki boyutun çeşitli noktalarında hareket ediyorsunuz. Yani öfkeli olsanız bile belirli bir anda, kendinize ve başka insanlara karşı duyarlılığınızı korumanız mümkün. Ve koruyamayıp hem öfkeli hem de duyarsız olduğunuz anlarda bile, hareket mümkün, oradan başka bir noktaya doğru geçebilirsiniz.
Çizgi film tadına geldik. Eksenlerin bölgelerini düşünelim:
Öfkeli – duyarlı
Sakin – duyarlıH
Sakin – duyarsız
Öfkeli – duyarsız
Bu haller çeşitli derecelerde mümkün. Bölgelerin kendi içinde de hareket edebiliyoruz çünkü.
Hadi buna bir boyut daha ekleyelim. Mesela bu da dönüşebileceğime olan inancım olsun. Bu da bir boyut ve bunda da hareket edebiliyorum. Yani asla değişemem ya da her şeyi istediğim an değiştirebilirim uçları arasında gidip geliyorum.
Yukarıdaki dört halden birkaçıyla bu boyutun birleşimini düşünelim:
Aa, bu sonuncusu dört boyutlu gibi davranıp bizi sıfır boyuta hapsetmiş bir durum, di mi! Yakalayabildiniz mi? Üç boyut artı zamanın o geniş dört boyutlu zenginliğinde niye kendimi bu boyutsuz öfke kara deliğine hapsedeyim ki?
Kendi boyutlarınızı ve bakış açılarınızı düşünmek ister misiniz? Boyutsuz kara delikleriniz var mı sizin de? Onları nasıl açabilirsiniz? Ya da tek boyutta takılıp kaldığınız durumlar var mı? Onlara hangi boyutları katmak yaşamınızı zenginleştirir?
Yorumlarda görüşlerinizi belirtebilirsiniz… Bu yazı bağlamına ilişkin birkaç yazı fikri daha var aklımda. Belki yorumlarınız da yeni yazılar tetikler.
Yaşamınızın boyutlarını ve zenginliğini fark edip doya doya yaşadığınız nice haftalarınız olsun efendim.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Karar Vere Vere Batanlardan Mısınız?