Bu ülke topraklarında yetişen ve akademik hayatın içinde olan bir akademisyen göz hekimi olarak kuruculuğunu yaptığım ve iyileştirilmesinde çalıştığım askeri, üniversite ve devlet hastaneleri göz klinikleri ve son olarak ülkemizin iki müstakil göz hastanesinden birinde yaklaşık 6 yıldır ifa ettiğim baştabiplik görevimde edindiğim tüm tecrübeler hep aynı istikameti göstermiştir: Uluslararası kabul görmüş, bilimsel alanda öncü bir “GÖZ ENSTİTÜSÜ” ne ülkemizin ihtiyacı vardır.
Ülkemizde 68 üniversite, 28 eğitim araştırma hastanesi, diğer özel ve devlet sağlık kuruluşları olmasına rağmen göz organı ve bunun hastalıklarını araştıran, tedavi yöntemleri bulmak ve uygulamak için her yönü ile multidisipliner yaklaşımlı spesifik bir göz enstitüsü bulunmamaktadır.
Göz enstitüsünden amaç;
Göz kalıtsal hastalıkları, az görülen hastalıkları, tümörleri, immünolojisi, patolojisi, mikrobiyolojisi, genetiği, doğumsal hastalıkları, prematüre retinopatisi, ileri cerrahi teknikler, farmakolojik yaklaşımlar,
göz hastalıkları teşhis ve tedavilerinde ileri lazer ve nanoteknoloji uygulamaları, az görenlere yardım teknolojileri, gen tedavileri, moleküler analizler ve yaklaşımlar vs. gibi birçok konuda çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu alanlarda gerekli personel istihdamı ve yetiştirilmesi için, zamana ihtiyaç duyulsa da üzerinde çalışılması gerekmektedir. Ülkemiz şartlarında öncelikle insan kaynağı oluşturmak, eğitimlerinin sağlanması ve bunların planlanması öncelik arz etmektedir. Bugün itibarıyla yetişmiş insan gücü planlayıp yurt içi ve yurt dışı eğitim imkânları hazırlanmalı, gerekli mobilizasyon sağlanmalıdır.
Bu proje tarafımızdan yaklaşık 10 senedir üzerinde durulan, Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde projelendirilmiş, Avrupa’daki hastanelerle – merkezlerle yazışmalar yapılmış, ortak hareket edilerek Türkiye Göz Enstitüsü kurulması planlanmış fakat proje ortaklarının durumundan dolayı devam etmemiş, sonrasında Sağlık Bakanlığı’nda Ocak 2008’de göreve getirildiğimde, konu değişik zamanlarda bakanlığımıza yazı ile bildirilmiş, bakanlığımızın hemen her kademesinde gündeme getirilmiş, bu amaçla girişimlerde bulunulmuştur. Bu projenin büyük bir proje olduğu, bu sebeple de gerçekleşmesinin Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, YÖK, Tübitak işbirliği ile mümkün olabileceği bildirilmiştir.
İlk uygulamalardan olarak, Ulucanlar Göz Hastanesi’nde fiziki, cihaz, işletme ve eğitim alanları başta olmak üzere her alanda, kısa zamanda, çok ve büyük iyileştirmeler yapılmıştır. Ulucanlar Göz Hastanesi’nin binasının (depreme dayanıksızlığı, toplam alanı vs) ve kadrosunun yetersizliği gibi sebepler nedeniyle, tarafımızdan başka bir mekânda VIP hizmeti verecek bir Ulusal Göz Hastanesi düşünülmüş, planlanmış, önerilmiş, araştırılmış, bulunmuş (Ankara Söğütözü mevkiinde, Konya-Eskişehir kavşağında, A Tİ-Metro durağı yakınında), görüşmeleri, kiralama şartları, fizibilitesi çalışılarak, talep yazısı, tüm bilgi, belge ve dokümanlar müsteşarlık ve genel sekreterlik makamlarına teslim edilmiştir. Ulusal Göz Hastanesi’nin, Ulusal Göz Enstitüsü’nün bir parçası; uygulama merkezi olarak hizmet vermesi düşünülmüştür.
Göz enstitüsü kavramı üzerine yoğunlaşırken en önemli unsurlardan birisi, hatta en önemlisi “yetişmiş bilim insanı” faktörüdür. Prensip olarak en önemli yatırımın, binalara, cihazlara değil “İNSANA” yapıldığı görüşünde olan biri olarak, insan gücü oluşturulmasında; liyakat ve karakter sahibi, kendini bilen, dürüst, insani değerlere önem veren, insan sevgisi taşıyan, insanını ve mesleğini seven, özverili, bilgili, becerikli, hevesli kişilerin olması gerektiği düşüncesindeyiz.
Böyle bir enstitü, merkez ve hastanenin yönetiminde; “İşin heveslisi, sevdalısı, meraklısı olan, ne iş olursa yaparım demeyen, ben her işi yaparım, her iş benim için çerezdir demeyen, onun bunun desteklemesi ile ayakta durmayan, işin gereğine, lüzumuna inanan, ideali olan, tarzı olan, eğitilmiş olan, işin gereğine uygun birisi olan, bu iş olmazsa, ne iş olsa yaparım demeyen, hastanın derdiyle dertlenen, politik kaygılardan uzak, göstermelik verilerden uzak, iş yapıyor gibi yapmayan, işi bilimsellik olan, işine bakan, işi ile meşgul olan” bir doktor ve de bir göz doktoru olmalıdır. Çünkü ulusal boyutta temsil gücü olacak bu enstitüde temel kaygı “bilimsel kalitenin” daima en üst düzeyde tutulması olmalıdır. Asla birilerini taltif etmek için araç olarak kullanılmamalıdır. Ülkemiz göz uzmanlık alanında yetişmiş ama daha da uzmanlaşması gerekli hekim gücüne sahiptir. Göz enstitüsü kavramını ilk dillendirdiğimiz yıllardan beri diğer uzmanlık alanlarında oluşturulmuş yan dal uzmanlığına benzer şekilde, oftalmolojinin retina, glokom, kornea gibi alanlarında müstakil yan dal uzmanlık alanlarının oluşturulması gerekmektedir.
GÖZ UZMANLIK DALI CİDDİ BİR “SAĞLIK TURİZMİ” OLUŞTURACAK UZMANLIK DALIDIR
Daha kaliteli ve düşük maliyetli alternatif sağlık hizmeti arayışları, sağlık turizmine yönelik seyahatleri de artırmaktadır. Dünyada 2004 yılında 40 milyar dolar olan sağlık turizmi pazarının, 2012 yılında 100 milyar dolara ulaştığı bildirilmektedir. Dünyada sağlık turizmi medikal turizm, termal turizm, yaşlı bakımı ve engelli turizmi gibi alanlarda çeşitlenirken Türkiye’deki sağlık turizmi, özellikle termal ve tıbbi turizm alanındadır. Ülkemizdeki göz doktorlarının bilgi ve beceri birikimlerinin iyi olması ve hastaya güven vermesi sebebiyle, göz hastalıkları alanında sağlık hizmetleri standartları, teknoloji altyapısının gelişmesi ve çeşitlenmesiyle, ülkemiz sağlık turizmi adına bölge ve dünyamız için iyi bir alternatiftir.