Umudun eşliğinde, büyük bir yaşam mücadelesi

Opr. Dr. Vildan Toğrul geçen yıl göğüs kanseri teşhisi konulmasıyla iki ameliyat geçirdi… Çok ağrılı bir süreç yaşamasına karşın, umudunu hiçbir zaman kaybetmeyen Dr. Toğrul, büyük bir yaşam mücadelesine girdi ve hastalığı yendi. Dr. Toğrul’la bu süreci konuştuk.

Önce, acıyla baş edebileceğimi, en azından sabırla geçmesini bekleyebileceğimi gördüm. Herkes için geçerli olmayabilir, ama ben ne depresyona girdim ne de üzüldüm. Böylece, hastalığımla da mücadele edebildim…” Böyle başlıyor söyleşimize Opr. Dr. Vildan Toğrul… “Çağımızın hastalığı” olarak adlandırılan kanserin bir türü olan ve istatistiklere göre, 8 kadından birinin yakalandığı göğüs kanseri türüyle mücadelesine…

5 yıldır İstanbul Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Kliniği’nde görev yapan Opr. Dr. Toğrul, geçen yıl Şubat ayında, klinik şefi nöbet iznini kullandığı bir gün tetkik yaptırıyor. Röntgen filminin çekilmesinden bir saat sonra, radyolog arkadaşı çağırıyor kendisini ve filmde gördüğü şüpheli durumu aktarıyor. Opr. Dr. Toğrul o anı şöyle anlatıyor: “İlkin tetkiklerin karışmış olabileceğini düşündüm, çünkü hiçbir belirti yoktu. Daha sonra ise ultrason çekimleri, testler, tetkikler yapıldı. Hastalığım kesinleşince, 1 ay sonra ameliyat oldum. Aslında hastalığıma inandım, ama kötü bir şey olacağına inanmadım. Yayılımı yoktur, küçüktür diye düşündüm hep. Ne olacağı hakkında bir fikrim olmadı, bir doktor gibi de davranmadım. Ne bu konu hakkında okudum

ne de bilgi sahibi olmaya çalıştım. Sadece, ne deniliyorsa onu yapmaya çalıştım. Sürece müdahale edersem olumsuz sonuçlar doğabileceğini düşündüm. Ben, bir hastanın bana tamamen güvenmesini ve teslim olmasını severim. Ben de doktorlara teslim oldum.”

Ameliyattan önce, yaşamıyla ilgili değerlendirmeler yaptığını ifade ediyor Opr. Dr. Toğrul. Kendisi ameliyat yaptığı için var olan riskleri bildiğini, enfeksiyonun, hastalığın hatta ölümün ne anlama geldiğinin farkında olduğunu aktarıyor. İnsanın hiç ummadığı durumdan dolayı, birçok olumsuz sonuçla karşılaşabileceğini düşündüğünü söylüyor. Fakat umudu, mücadele bilinci, tüm bu olasılıkların gerçekleşmesine olasılık tanımıyor: “Her şey yolunda gidecek, istediğim gibi olacak diye umut ettim ve hakikaten de öyle oldu. Diyebilirim ki herkes benden daha çok üzüldü.”

İKİ AMELİYAT BİR RADİKAL KARAR

Opr. Dr. Toğrul, Amerikan Hastanesi’nde ameliyatının yapılmasına karar veriyor. Hastanenin doktoru ve ekibine güveniyor. Önce, bütün testler tekrarlanıyor. Küçük bir parça bulunmasına karşın, hücrelerin yayılımının dağınık olmasından dolayı, göğsünün dörtte üçünün boşaltılması gerektiği kanısına varılıyor. Koltuk altı ve lenflerde yayılım olup olmadığının ameliyat sırasında ortaya çıkabileceği belirtiliyor. Opr. Dr. Toğrul da doktorların bu tetkikleri sonucunda, radikal bir karar aldığını ifade ederek, “İki göğsümün birden boşaltılmasını istedim. Çünkü, radyoterapi görmek istemiyordum. Lenf bezlerindeki durum negatif çıkarsa, kemoterapi almayı da düşünmüyordum.”

Ameliyat başarılı geçiyor ve Opr. Dr. Toğrul’un iki göğsü de boşaltılıyor. Koltuk altı bezlerinde yayılım olmadığı görülüyor. Kemoterapi ve radyo terapi uygulanmıyor, yalnızca cilt koruyucu yapılıyor. İkinci ameliyatın ardından Ağustos ayında silikon konuluyor. Opr. Dr. Toğrul’un bu dönemi çok ağrılı geçiyor.

Opr. Dr. Toğrul’u bu süreçte, Kanada’da bir sinema okulu mezunu olan ve İngiltere’de aynı alanda yüksek lisansa hazırlanan oğlu hiç yalnız bırakmıyor. O dönemde, yüksek lisansını erteleyip, annesinin yanında kalıyor ve ona destek oluyor. Dr. Toğrul, “Oğlum yurt dışında yaşadığı için, yıllardır uzun bir birlikteliğimiz olamamıştı. Bu dönem, geçmişin de bir telafisi oldu” diyor.

OPR. DR. VİLDAN TOĞRUL: “ÖZELLİKLE
KATARAKT CERRAHİSİNİ ÇOK SEVİYORUM”

Opr. Toğrul’u ameliyattan önce, yoğunluk nedeniyle görüşemediği doktor arkadaşları da yalnız bırakmıyor. Çok ciddi ağrılar yaşayan Opr. Dr. Toğrul ameliyatın ertesi günü, hastanede saçını yıkatıyor, fön çektiriyor ve ziyaretçilerini karşılıyor. Sanki ameliyat olmamış gibi her gün değişik bir giysiyle çıkıyor dostlarının, tanıdıklarının önüne.

Opr. Dr. Toğrul ilk ameliyatından sonra 1 ay çalışıyor, ardından tekrar ameliyat oluyor. Ameliyatlarından sonra, bir süre yalnız kalmaya ihtiyaç duyduğunu, hiç kimseyi görmek istemediğini, hissettiği acıları tek başına yaşamayı tercih ettiğini belirten Opr. Dr. Toğrul, “Kimsenin bana bakmasını istemedim yalnızca yapacak gücüm olmadığı için sıcak yemek yapılmasına izin verdim; çünkü kendime acımak istemiyordum. Oğlumla birlikte bu süreci atlattık” diyor.

HASTALIKLA GELEN YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ

Hastalık, Opr. Dr. Toğrul’un gündelik yaşam kargaşasında unutulan, göz ardı edilen birçok güzel ve anlamlı ayrıntının daha çok farkında olmasını sağlıyor. Opr. Dr. Toğrul yaşamındaki yaklaşım değişikliğini şöyle açıklıyor: “Sürekli çalışmaktan, kendime zaman ayıramıyordum. Bu açıdan, hayatımda değişiklik yapmak istediğim bir dönemde, bu hastalıkla karşılaştım. Hastalığımdan sonra yaşamımdaki her anımdan, ufacık, ama güzel şeylerden

zevk almaya başladım. Vazgeçemem dediğim şeylerden nasıl kolayca vazgeçebileceğimi anladım. Ameliyattan sonraki dinlenme dönemimde, zihnimi meşgul eden konular beni artık üzmez oldu. Anlık kızgınlıklarım, öfkelerim oluyor, ama eskisine göre çok daha kısa sürüyor. Yaşamının her an bitebileceği yaklaşımıyla, ona artık bütünüyle bağlı hissetmiyorum kendimi. Yaşamayı çok seviyorum ama ‘ölmeyeceğim’ diye bir derdim yok. Hoşlandığım, benim için anlamlı olduğunu düşündüğüm eylemleri yapıyorum.”

Modern toplum yapısından kaynaklanan korkunun insanlar üzerinde belirleyici unsur olduğunu dile getiren Toğrul, birçok insanın kendine bir şey olacağı korkusuyla yaşadığını aktarıyor.

Medya tarafından insanlara sürekli empoze edilen sağlık haberleri, programları ve yazılarla bu korku imparatorluğu oluşturulduğunu vurgulayan Opr. Dr. Toğrul, insanları hasta olmadıklarına ikna etmek zorunda kaldıklarına dikkat çekiyor: “Hiçbir rahatsızlığı olmadığı halde, bu korkunun insana verdiği zarar çok büyük. Korku insan yaşamını eriten, elinden alan bir şey; bence asıl hastalık bu. İnsanlar ya sağlığıyla hiç ilgilenmiyor, umursamaz oluyor, yaptırması gereken rutin işlemleri de yaptırmıyor ya da çok titiz oluyor, bu korkuyla yaşıyor ve ruh sağlığını kaybediyor, kendisini sürekli doktorlara taşıyor. İnsan bu iki halin arasında olmalı bence” şeklinde görüşlerini açıklıyor.

Opr. Dr. Toğrul hastalığından önce kendisinin de en küçük ayrıntıları üzüntü kaynağı olarak değerlendirdiğini belirterek, yaşadıklarının kendisini güçlü kıldığını şöyle ifade ediyor: “İhtimalleri yok etmek kadar, başka bir boş çabanın olduğunu sanmıyorum. İhtimalleri yok edemeyiz. Sonuç olarak, ne olacaksa oluyor. Ne kadar iyi korunduğumuzu, ne kadar temiz olduğumuzu düşünsek de mutlaka mikrop kapacağız, kanser ya da başka bir hastalık bizi bulacak. İnsanın kendisine gereğinden fazla anlam yüklememesi gerektiği kanısındayım. Kendisini doğanın üzerinde görmek doğru değil. Herkes özgür düşüncesiyle, kendi vicdanıyla hareket etmeli diye düşünüyorum. Bazı insanların yaşamdan zevk almayı bazı koşullara bağladıklarını, onlar gerçekleşmeyince mutlu olmayacaklarına inandıklarını görüyorum. Toplumsal öğretilerden kaynaklanan bu öğretiye, eğitimli kişilerin de hiç sorgulamadan uyması, çok üzücü bir durum. Evrenin kendi akışını sürdürdüğü, insanın başına her şeyin gelebileceği unutulmamalı.”