Unutmak Mı İstiyorsun? Hatırla!

Hatırlama ile ilgili çalışmalar nörobilim alanında, anılarımızı tanımak ve tanımlamak konusunda büyük başarılar elde etti. 2014 yılında ilk defa moleküllerin anılara dönüştüğü gözlendi. Onların biyokimyasal yapısı neredeyse netleşti. Bu biyokimyasal yapıyı o kadar iyi çözümledik ki spesifik bazı anıları silip hatta bazı anıları beyne yerleştirebiliyoruz. Tabiki anıların nasıl oluştuğu yada sağlandığına ilişkin problemleri tam olarak çözemesek de onların kimyasal olarak depolandığını ve bu kimyasalların farklı kombinasyonlarındaki çağrışımının görsel, işitsel yada farklı duyusal anıları oluşturduğuna dair ikna edici çalışma ve bakış açılarına sahip olduk.

Nörobilim çalışmalarından elde ettiğimiz başarılardan en önemlisi anılarımızı ilk haliyle yani orijinalliğiyle bilincimizde sabit tutamayacağımız gerçeğidir. Anılarımızın bazıları oldukça güçlü ve aydınlık iken, bazıları ise silik ve bulanıktır. Ayrıca anıyı her çağırdığımızda o an, ruhsal durumumuz ve yaşantı aralığı da onların nasıl şekil aldığını yada kazandığı formu etkilemektedir.

Zihnimize davet ettiğimiz bir anıyı hatırlamaya çalışırken beynimiz o anının depolandığı bölgelere giderek çeşitli sinyallerin üretilmesini sağlar. Beynin gönderdiği bu sinyaller diğer bölgelerinde anının bıraktığı izler olarak algılanır. Fakat anıyı çağırmak üzere bu anıyı oluşturan kimyasallara her ulaşım sağlandığında gerçekleşen bu ulaşım elektro-biyo-kimyasal bir etki olduğu için anının içeriği de aslında az veya çok “değişir”. Eğer anı “kimyasal” ise ve beyin de kimyasal yöntemleri kullanıyorsa, bu işlemler kaçınılmaz olarak anının içeriğini değiştirecektir. Öyleyse her bir hatırlama, aslında yeni bir anı kaydıdır. Yapılan bir çalışmada da hatalı bir şekilde hatırladıkları bir anıyı yeniden hatırlayan kişilerdeki sinir faaliyetlerinin, hatalı anıya daha yakın bir anı ürettiklerinde daha aktif olduğu gözlemlenmiştir. Beynimiz hatalı bir anıyı doğruymuş gibi hatırladığımızda o anının sahteliğini güçlendiriyor gibi görünüyor. Sonrası, bu anı da bozulabilir ve bu şekilde devam eder.

Anıları Hatırlamak Anıları Gerçekten Canlandırır Mı?

Bununla ilgili yapılan deneysel bir çalışmada 70 katılımcı ile bir anının hatırlanması o anıya ait detayların değiştirilmesi amaçlanıyordu. Katılımcılardan, bir ızgara üzerindeki nesnelerin yerlerini üç gün boyunca hatırlamaları istendi. Denekler ilk gün, iki saat boyunca 180 ayrı nesne ile tanıştılar. İkinci gün, bu nesneler ızgaranın merkezine tek tek yerleştirildi ve katılımcılardan her bir nesneyi doğru bir biçimde yerleştirilmeleri istendi. Üçüncü gün de bu test tekrar edildi. Fakat ikinci gün doğru hatırladıkları ile hatırlamadıkları ayrı ayrı tespit edildi. Katılımcıların tümünde bir anı hatırlama sürecinin, o anıya dair hafızayı zayıflattığı görüldü. Aslında ikinci gün doğru hatırlama oranları, hatırlayamadıklarına göre daha iyiydi. Ancak denekler neredeyse hiçbir zaman doğru yeri hatırlayamadılar. Hatta üçüncü gün yanlış yere koydukları nesneler, ikinci gün yanlış yere koydukları nesnelerin konumuna, gerçek konumundan daha da yakındı. Yani ikinci gün oluşturdukları hatalı anıyı gerçek anıymış gibi değerlendirdiler.

Northwestern Üniversitesi’nden Donna Bridge durumu şöyle açıklıyor: “Bir görgü tanığı, bir olayı ilk hatırladığında oldukça isabetli bir anıya sahip olabilir. Ancak sonraki her bir hatırlamada, işler giderek kötüleşir. Bunu, katılımcılarımızın istisnasız her birinde gözledik. Bu etki, gerçekten de beklediğimizden de büyük. Artık birisi, bir olayın nasıl yaşandığını tam olarak hatırladığını iddia ettiğinde gülmekten kendimi alamıyorum!”

Beynimizin “Hatırlama” Yanılgıları

Anılarımız onları hatırladıkça zayıflıyor. Korkarız ki bir noktadan sonra hatırladığımız şeyin gerçekle hiçbir bağı olmayabilir.

Hafızanın belki de bizimle oynadığı bu oyun elbette ki çok şaşırtıcıdır. Bir anıyı her hatırladığımızda, duygularımızın, çevrenin, tüm koşulların aynı olması mümkün müdür? Hatırlamak, varoluşumuzun, ne ve kim olduğumuzun bir tür kimlik cüzdanı iken ve biz tüm gücümüzle anılarımızı canlı tutmaya çalışırken acaba neliğimizi yok mu ediyoruz? Okuldaki ilk günümüzü hatırladığımızda, muhtemelen orijinal olmayan, hatalı, hatta belki de çarpıtılmış farklı versiyonlarından birini mi hatırlıyoruz?

Bilimsel araştırmalarda gelinen bu nokta felsefi soruları da tekrarlattırıyor. Neyi ne kadar bilebiliriz? Bilme gücümüzün sınırları nedir? Sanırım özet şu olabilir:   Hafızamın beni yanıltmadığı kadar bilebilirim.

KAYNAKLAR

  1. M. Paul. Our Memory Is Like The Telephone Game. (19 Eylül 2012). Alındığı Tarih: 28 Mayıs 2019. Alındığı Yer: Northwestern University |
  2. D. J. Bridge, et al. (2012). Neural Correlates Of Reactivation And Retrieval-Induced Distortion. Journal of Neuroscience , sf: 12144-12151. |
  3. A. Dobrin. Your Memory Isn’t What You Think It Is. (16 Temmuz 2013). Alındığı Tarih: 28 Mayıs 2019. Alındığı Yer: Psychology Today |
  4. S. S. Hall. Repairing Bad Memories. (17 Haziran 2013). Alındığı Tarih: 28 Mayıs 2019. Alındığı Yer: MIT Technology Review |
  5. M. Fischetti. Why Do Our Memories Change?. (10 Şubat 2017). Alındığı Tarih: 28 Mayıs 2019. Alındığı Yer: Scientific American |
  6. https://evrimagaci.org/ani-ironisi-bir-aniyi-hatirlamak-onu-unutmaniza-neden-oluyor-2948 Bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazı sizin için geliyor: “Büyük” Firmaların “Küçük” Hileleri