12. Ceza Dairesi 2019/10291 E. , 2020/6962 K.
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suçlar : Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, kişilerin huzur ve sükununu bozma, tehdit, hakaret, cinsel taciz
Hükümler : 1- Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan TCK’nın 136/1, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
2- Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçundan TCK’nın 244/2, 43/1, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
3- Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan TCK’nın 123/1, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
4- Tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1, 43/1, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
5- Hakaret suçundan TCK’nın 125/2. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 125/1, 43/1, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
6- Cinsel taciz suçundan CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraat
Temyiz Edenler : Sanık müdafii ve katılan vekili
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, kişilerin huzur ve sükununu bozma, tehdit ile hakaret suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık müdafii tarafından, cinsel taciz suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Katılan vekilinin duruşmalı inceleme isteminin, beraat hükmünün niteliğine göre ve hükmedilen cezaların on yıl hapis cezasından aşağı olması nedeniyle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 318. maddesi gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede:
Yapılan yargılamaya, incelenen dosya kapsamına göre;
1- Aynı şirkete ait iş yerinde çalışmalarından dolayı tanışıp, arkadaş olan sanık … ile mağdur … arasındaki duygusal ilişkinin mağdur tarafından sona erdirilmesini kabullenemeyen sanığın, mağdurun şirket tarafından tahsis edilen elektronik posta hesabındaki şirket kimlik kartı üzerinde bulunan fotoğrafını ve mağdura ait bilgileri ele geçirerek, mağdurun adını ve soyadını taşıyan sahte facebook hesabı açıp, bu hesap üzerinden, mağdura ait kişisel veri niteliğindeki fotoğraf ve bilgileri yayımladığı, mağdura ait twitter hesabının şifresini kırıp, twitter hesabına kendi elektronik posta adresini yazarak, mağdura gönderilen elektronik iletileri ele geçirdiği iddialarına konu olayda;
Sanığın, duruşmada doğruluğunu kabul ettiği Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan; “… …… adına açılmış sahte profil hesabını da benim açtığım doğrudur; ancak ben buradan hiç bir şekilde paylaşımda bulunmadım. Kendisi adına herhangi bir yazışma yapmadım… Benim kendisine ait bilgileri fotoğrafları twitter ve facebook adreslerine izinsiz girmem elde etmem söz konusu olamaz. Çünkü o dönemde tam bir bilgisi olmadığı için bana bu adreslerinin mail bölümlerinin şifrelerini kendisi vermiştir. Ben bu şifreleri kullanarak onun bilgisi dahilinde zaten giriyordum. Fotoğraflarını ise facebook adresinden herkez zaten görebilir; ancak, onun twitter hesabına girip de onun adına yazılar yazmam doğru değildir. Ancak bir facebook hesabı açtığım doğrudur; ama, dediğim gibi bu hesaptan resimlerine veya bilgilerine girerek arkadaşlarıyla konuştuğum doğru değildir… arkadaşlığımız bittiğinden itibaren kendisi benim bildiğim şifreleri değiştirmiştir, benim şu an için bu mail adreslerine veya onun hesaplarına girmem mümkün değildir…” biçimindeki 06.07.2012 tarihli ifadesi ve duruşmanın 20.02.2013 tarihli oturumunda alınan “… twitter şifresini bana kendisi vermiştir… twitter hesabına bir kez kendisinin yanında girdim, başkaca bu hesabı kullanmadım ve şifresini de değiştirmedim…” şeklindeki savunması karşısında, mağdurun beyanları, sahte facebook ile twitter hesabına ilişkin belge örnekleri ve dosyada mevcut diğer deliller birlikte değerlendirilerek, iddianamede verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme olarak nitelendirilen suçların yanı sıra iddianamedeki anlatıma ve mevcut delil durumuna nazaran TCK’nın 243/1. madde ve fıkrasındaki bilişim sistemine girme ile TCK’nın 132/1. madde ve fıkrasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarının da sübutuna ilişkin kanıtlar tartışılıp, sanığa isnat edilen eylem ve/veya eylemlerin sübut bulduğu sonucuna varıldığı takdirde, sübutu kabul edilen her bir eylemin hangi tarihte işlendiği ve TCK’nın 43/1. madde ve fıkrasındaki zincirleme suç koşullarının oluşup oluşmadığı denetime olanak verecek şekilde gerekçelendirilerek, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ile zincirleme şekilde sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçlarından ayrı ayrı mahkumiyet hükümleri kurulması,
2- Sanığın, aralarındaki arkadaşlık ilişkisini bitiren mağduru sık sık telefonla arayıp, iş yerinde ve dışarıda onu takip etmeye, gönderdiği çok sayıda mesajlarla onu rahatsız etmeye başladığı, bu kapsamda; “Seni yaşatmam, benden ayrılamazsın, sana aşığım, seni işten attırırım, yaşadıklarımızı herkese anlatırım, seni rezil ederim” biçimindeki ve tespit edilen diğer mesaj içeriklerine göre de mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici nitelikteki sözlerle hakaret ve tehdit, “Ama sen yenisini bulmuşsundur, iyi zevk vermezse gel bana, sonrası yok artık, ancak yatarım senle … yine müthiş zevk veririm ama o kadar…” biçimindeki mesajlarıyla cinsel taciz, görüşmek istemediğini bildiği mağdura ısrarla mesajlar gönderip, mağduru takip ederek kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarını işlediği iddialarına konu olayda;
Mağdur …’ın 29.06.2012 tarihinde…Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikayet dilekçesinde yer alan mesajların 28.11.2011 ile 06.01.2012; kovuşturma evresinde düzenlenen bilirkişi raporundaki 41 adet mesajın 17.12.2011 ile 13.02.2012 tarihleri arasında gönderildiğinin belirtilmiş olması karşısında; soruşturma evresinde sanık tarafından dosyaya sunulan ve sanıkla mağdurun 26.11.2011-06.12.2011 tarihleri arasında birbirlerine gönderdikleri mesajları gösteren belge örnekleri de dikkate alınarak, sanığın, 10.07.2012 tarihli iddianamede kişilerin huzur ve sükununu bozma, tehdit, hakaret ile cinsel taciz suçlarına dayanak gösterilen mesajlardan hangilerini hangi tarihlerde gönderdiği, hangilerinin hangi nedenle hangi suç ve TCK’nın 43/1. maddesi kapsamına alınabileceği, hangi tarihlerde mağduru ısrarla takip ettiği tartışılarak, suç tarihleri kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlendikten ve sübutu kabul edilen kişilerin huzur ve sükununu bozma, hakaret, cinsel taciz eylemleri ile ilgili olarak TCK’nın 73/1. madde ve fıkrasında öngörülen 6 aylık sürede şikayetçi olunup olunmadığı değerlendirildikten sonra, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle kişilerin huzur ve sükununu bozma, zincirleme şekilde tehdit ile zincirleme şekilde hakaret suçlarından ayrı ayrı mahkumiyet, cinsel taciz suçundan ise beraat kararı verilmesi,
3- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Sübutu kabul edilen verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, kişilerin huzur ve sükununu bozma, tehdit ile hakaret suçlarından dolayı sanık tarafından giderilmesi gereken maddi bir zararın mevcut olmaması ve adli sicil kaydı bulunmayan sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul etmesi karşısında, sanığın, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda ulaşılacak kanaate göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenlemenin uygulanıp uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususu tartışılmadan, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, kişilerin huzur ve sükununu bozma, tehdit ile hakaret suçlarından yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
B) Yerel mahkemece sanığa isnat edilen cinsel taciz suçunun yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle sanık hakkında cinsel taciz suçundan beraat kararı verildiği dikkate alındığında, sanığa yüklenen suçların işleniş biçimine, zamanına, gerçekleşme şekillerine göre; karar tarihinden sonra 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve TCK’nın 106/1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alınması, tehdit suçuyla birlikte işlenmesi nedeniyle CMK’nın 253/3. madde ve fıkrasına 26.06.2009 tarihli 5918 sayılı Kanunun 8. maddesiyle eklenen ve 09.07.2009 tarihinde yürürlüğe giren “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.” hükmü gereğince suç tarihi itibariyle uzlaşma hükümleri uygulanamayan hakaret suçu açısından da 6763 sayılı Kanunla yapılan değişiklik uyarınca uzlaştırma önerisinde bulunulmasının gerektiğinin anlaşılmış olması karşısında, TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası uyarınca; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek, 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirilip, sonucuna göre tehdit ve hakaret suçlarından dolayı sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
c) Sanığa isnat edilen eylemlerin, 5237 sayılı TCK’nın 123. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “kişilerin huzur ve sükununu bozma”, aynı Kanunun 106. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde düzenlenen “tehdit” ve 125. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen “hakaret” suçlarına ilişkin olduğu, temel ceza miktarlarının kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu için TCK’nın 123. maddesinin 1. fıkrasında “üç aydan bir yıla kadar hapis cezası”; tehdit suçu için TCK’nın 106. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde “altı aydan iki yıla kadar hapis cezası”, hakaret suçu için TCK’nın 125. maddesinin 2. fıkrası yollamasıyla aynı maddenin 1. fıkrasında “üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası” olarak belirlendiği; 5271 sayılı CMK’nın, 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanunun 24. maddesi ile başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmiş olan “Basit Yargılama Usulü” başlıklı 251. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” şeklindeki düzenlemeye, 7188 sayılı Kanunun geçici 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan “01/01/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme ile sınırlama getirilmiş ise de; Anayasa Mahkemesinin 19.08.2020 tarihli ve 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 25.06.2020 tarihli ve 2020/16 Esas-2020/33 Karar sayılı iptal kararı ile; “…kovuşturma evresine geçilmiş…” ibaresinin, aynı bentte yer alan “…basit yargılama usulü…” yönünden Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmesi sebebiyle, kovuşturma evresine geçilmiş olan ve basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden 7188 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan düzenlemenin iptal edildiği anlaşıldığından; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümesi mümkün olmayıp, Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişikliklerin ise derhal uygulanması gerekmekle birlikte, basit yargılama usulü uygulanan olaylarda CMK’nın 251. maddesinin 3. fıkrasına göre; “mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararının neticeleri itibariyle maddi ceza hukukuna ilişkin olduğunun ve CMK’nın 251. maddesinin 3. fıkrasında yer alan düzenlemenin sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, kişilerin huzur ve sükununu bozma, tehdit ile hakaret suçları açısından TCK’nın 7. maddesi ile CMK’nın 251. maddesi hükümleri gözetilmek suretiyle, sanık lehine olan uygulamanın belirlenerek yerine getirilmesi ve gereği için dosyanın, “Basit Yargılama Usulü” yönünden yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeksizin hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince kısmen isteme uygun olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarları yönünden sanığın kazanılmış hakkının infazda gözetilerek saklı tutulmasına, 09.12.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.