Walt Disney Hayali…

Kayıp Balık Nemo, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Aslan Kral, Külkedisi Sindrella, yalan söyledikçe burnu uzayan Pinokyo, sevimli köpekler 101 Dalmaçyalı, Uyuyan Güzel… Bu karakterleri hayatımıza kazandıran kişi Walter Disney; yani hepimizin yakından tanıdığı ve çoğumuzun onu da bir çizgi karakter sandığı Walt Disney…

Geçenlerde Walt Disney Company ile blogger anneler olarak bir araya geldik. Ve Walt Disney’in eğlenceli dünyasına dahil olduk. Walt Disney kişi olarak benim için farklı bir noktadır, çünkü hayallerinin peşini asla bırakmayanların yaşamları için güzel bir örneklemedir bence. Nasıl mı? Kısaca bahsetmek isterim hayatından.

Walter Elias Disney, 1901 yılında Chicago’da kendi halinde çiftçilik yapan yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Onun diğer çocuklardan farklı kılan şey ise hayal dünyasının çok geniş olmasıymış. Çevresindeki hayvanları inceliyor, onların insanlara benzeyen özelliklerini düşünüyor, kurduğu hayaller eğlencesi ve hayata tutunma amacı oluyor. Disney büyüdükçe bu özelliklerini çizgiye dökerek geliştirmiş. Hatta zamanının önemli bir bölümünü hayvanat bahçelerinde geçiriyormuş. Dostları onun zaman içinde hayvanların konuşmalarını anlayacak noktaya ulaştığını düşünüyormuş. Çizimlerini gösterdiği Kansas City Star’ın yayın müdürü, Disney’in hiçbir yeteneğinin olmadığını söyleyerek umutlarını yıkmış… Walt Disney artık çok az bir paraya kilise için resimler çizmeye başlamış. Sonunda mahalli kiliselerden birinin rahibi; bu genç insanı, kilisedeki etkinliklerin resimlerini çizmesi için küçük bir ücret karşılığı işe alıp, çalışması ve kalması için bir de oda vermiş. İşte bu odada yalnız değilmiş Walter Diney. Ona eşlik eden bir fareyle birlikte yaşamaya başlamış. Günlerini birlikte geçirdiği bu fare, tıpkı o genç sanatçı gibi dünya çapında şöhrete kavuşuyor… Mickey Mouse.
Mickey Mouse ve Walt Disney hikayesi her zaman benim için etkileyici olmuştur. Hayallerinin peşinden koşmak… İşte belki de bu yüzden çocuklarımızın hayal dünyasına ket vurmamak, onları bu konuda cesaretlendirmek aslında öyle önemli ki. Seminerlerimde hep anlattığım bir hikaye vardır: “Bir gün kızım Mavi, babasının terliğini koluna takmış geziyordu evin içerisinde, hayalinde o terlik değil çantaydı çünkü. Eşim de farkında olmadan onun çanta değil terlik olduğunu ve ayağımıza giyilen bir şey olduğunu söyledi. O noktada göz göze geldik, çünkü o çantaydı artık, belki bir saat sonra şapka da olacaktı belki de bir uzay aracı… Bu hayal gücünü desteklemek bizlerin elinde;)

Gelelim Walt Disney Company lansmanına tekrar;) Hayran olduğum Üstün Dökmen’inde katıldığı ve çizgi filmler üzerine uzun uzun konuşulan bu lansmanda, çizgi filmin geldiği noktayı konuştuk. Evet, çizgi film hayatımızın en önemli gerçeği ve olmazsa olmazlarımızdan. Ben bile bu yaşımda çizgi filmsiz bir hayat düşünemiyorum ( Bir animasyon film hastası olarak) Ama evet, bu konunun çok hassas bir konu olduğunun da farkındayım. Çocuklarımız için müthiş bir eğlence aracı, bebeklerimiz ve bebeklikten çocukluğa geçiş için ise ebeveynlerin dikkatli olmaları gereken bir konu. Seçeceğiniz ve izleteceğiniz çizgi film, yedirdiğiniz yemek gibi özene bezene olmalı. Çünkü bu dönemde duyduklarını değil, gördüklerini taklit edecekler ve belki de bu taklit geleceğini şekillendirmeye kadar gidecek. İki örnek vereyim, çizgi filmde paylaşmayı görüyorsa oyuncağını, bir süre sonra miniğiniz de paylaşabilir, fakat gördüğü elinden oyuncağı alınınca bas bas bağıran bir karakterse ya da durmadan bir yerlere vuran, bağıran çağıran bir karakterse, bir süre sonra siz de evinizde bu senaryoyu yaşayabilirsiniz. Ben bile bu yaşımda her Oyuncak Hikayesi ( Toy Story) filmini izlediğimde etkileniyorum, her defasında da diyorum ki evet oyuncakların da bir ruhu var. Bir de bebeklerimizi, çocuklarımızı düşünün. Henüz sorgulamanın, doğru ile yanlışın ne olduğunun farkına varmayan bebeklerimizin gördüklerini taklit etmeye çalışması yadsınmamalı. Bu noktada bizlere çok büyük görev düşüyor. Doğru bir çizgi film, çocuklarımız için de doğru bir arkadaş olacaktır;)

Sevgili Üstün Dökmen’in de değindiği ve bence de çok önemli olan bir konuya daha değinip, yazıma son vereceğim. Çizgi filmlerden müthiş yararlar beklemeyin, çizgi filmler çocuklarımız için bir bakıcı da değil, çizgi filmler çocuklarımız için bir eğlence aracı. Çocuklar hayatla ilgili olan durumları ikili ilişkilerden öğrensin. Diş fırçalayan bir çizgi film karakterinden değil, diş fırçalayan bir anne baba örneğinden öğrensin diş fırçalamanın önemini gibi. Eğer ikisi de birbirini destekliyorsa muhteşem o zaman zaten.

Hayatınızda eğlence her zaman olsun ve hayallerinizin peşinden kaç yaşında olursanız olun siz de koşun ki çocuğunuz da peşinizden gelsin…

Sevgilerimle
İnci Akbay