Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
XVI. yüzyıldan itibaren divan şiirinde görülen yerlilik arzusu; günlük hayat sahnelerinin, konuşma kalıplarının ve mahallî konuların şiire yansıması biçiminde özetlenebilir. XVIII. yüzyılda mahallîleşme, Nedim’in adı ile özdeşleşir. XVIII. yüzyıla gelene kadar her asırda ancak bir veya iki şairle temsil edilen bu eğilim, bu yüzyılda daha geniş bir şair kadrosu tarafından benimsenir.
XVIII. yüzyıldan önce geleneğin sınırlarını zorlayan denemeler, Fars şiirine yönelik meydan okumalar sıradanlaşır. Divan şairlerinin saygıyla adlarını andıkları, göndermelerle şiirlerine mitolojik arka plan oluşturdukları Şehname kahramanları, şiirdeki seçkin konumlarını giderek kaybederler. Fars şairleriyle rekabet hissi geliştirmeye başlayan Osmanlı şairlerinin Nabî ve Nedim ile birlikte bu rekabet hissini bilinçli bir tercihe dönüştürdükleri söylenebilir. Fars ve Arap edebiyatının tarihî ve mitolojik kahramanlarını sıradanlaştıran Nedim, cömertliğin simgesi olan Hatem-i Tay ile Cafer-i Bermekî’yi Damat İbrahim Paşa’yla kıyaslamaya bile değer bulmaz.
Nedim’in bu tutumunu destekleyici nitelikte bir takım siyasi ve edebî gelişmeler de vardır. Hatırlayacağınız gibi Sebk-i Hindî, XVIII. yüzyılda İran’da revaçtan düşer. Çoğu zaman hayal gücüyle dahi yürümekte zorluk çekilen Hint yolundan çıkılarak sade, coşkun ve gerçekçi bir ifade tarzı benimsenir. İran’da mahallî ve samimi bir üslubun ağırlık kazanması, Fars şiirini daima dikkatle izleyen Türk divan şairlerinin de yerlilik arzularını depreştirmiş olabilir.
Bu yüzyılda yaşayan hemen her tarz şairin dilinde ve hayal dünyasında belli ölçülerde de olsa mahallîleşmenin izleri sürülebilir. Atasözü ve deyimlerle örülü şiir tarzını Necatî’yle zirveye taşıyan gelenek, etkisini bu yüzyılda daha da genişletir. Arapça kelimelerin daha evvel şiirde yer bulamayan Türk telaffuzu biçimleri yavaş yavaş aruza girer.
İstanbullu olan 1681 yılında dünyaya geldiği tahmin edilen Nedim’in asıl adı Ahmet’tir. Annesi Saliha Hatun, İstanbul’un fethinden itibaren devlet hizmetinde bulunan Karaçelebizadeler ailesindendir. Babası Kadı Mehmet Efendi ise Sultan İbrahim devri kazaskerlerinden Merzifonlu Mustafa Muslihittin Efendi’nin oğludur.
İyi bir eğitim görmüş olan Nedîm, döneminin klasik ilimlerini tahsiletmiş, Arapça ve Farsça’yı bu dillerde şiir yazacak kadar öğrenmiştir. Tahsilini tamamladıktan sonra Şeyhülislam Ebezade Abdullah Efendi’nin de bulunduğu bir jüri tarafından yapılan sınavda başarılı olarak hariç medresesi müderrisliğini elde etmiştir.
Resmî görevlerinin sağladığı fırsatlardan çok, şairlik kabiliyetiyle elde ettiği saygınlık sayesinde Damat İbrahim Paşa döneminin en dikkate değer kişileri arasına giren Nedim, Lale Devrini şiirinin dekoru yapmayı başarmıştır. Patrona Halil İsyanı ile hem Lale Devri hem de Nedîm’in hayatı sona ermiştir.
Döneminin önde gelen aydınlarından olan Nedîm’in aydın kimliği ve yaşama üslubuna dair şiirlerindeki ipuçlarının dışında çok önemli kanıtlar mevcuttur. Ölümünün ardından kayda geçen muhallefatı arasında bulunun kitaplar ve diğer eşyalar, onun hem müderris hem de mütercim olarak döneminin kültür hayatına ne ölçüde katkı sağladığını gösterir.
Nedîm, aruzun musikisini yakalayan ve şiirinde âdeta bir ahenk unsuru olarak kullanan divan şairlerinden biridir. İstanbul’un gündelik hayatından izler taşıyan kasidelerinde çeşitli anlatım biçimlerini kullanır. Kimi zaman öykülemeye başvurur; manzum hikâyeler anlatır. Kimi zaman kasidelerinin kurgusal mekânlarında kahramanlarını bir gösterinin figürleri hâline getirir. Ancak Nedîm, kasidelerinden çok gazelleriyle ve şarkılarıyla tanınır. Nedîm Divanı’ndaki 44 kaside, onu döneminin kaside şairleri arasında öne geçirecek niteliktedir.
Osmanlı şairleri arasında devriyle birlikte anılan, hatta özdeşleşen şairlerden olan Nedîm’in eserlerinde Lale Devrinin bütün olumlu özelliklerini ve güzelliklerini bulmak mümkündür. Lale Devrinde Nedîm’le aynı muhitte yaşayan ve devrin havasını onunla birlikte teneffüs eden pek çok şair olmasına rağmen devrinin ruhunu onun kadar eserine yansıtan olmamıştır.
Nedim, yaşadığı dönemden itibaren etrafında takipçiler toplayabilen, etkisi birkaç nesle intikal eden müstesna ustalardandır. Bunda divan şiirini yerli bir havaya sokmasının etkisi vardır. O, tekke-tasavvuf muhitleri gibi nispeten kapalı bir yapı içinde eserini vererek özellikle sözlü gelenekte etkisini sürdüren Nesimî, Yunus ve Niyazîi Mısrî gibi kabul görmüş şairler istisna edilirse soluğu her dem taze şairlerin başında gelir. Sadece yaşadığı zaman itibariyle değil, eseriyle de bize diğer divan şairlerinden daha yakındır.
Şiirlerinin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:
Nedim divan şiirinin birikimini, bütün arayışlarını değerlendirmiş; Fuzulî, Bakî gibi ustalar başta olmak üzere pek çok şairden etkilenmiştir. Çağdaşlarını ve kendisinden sonra yetişenleri etkilemiştir. Modern Türk şiirinin ustaları da divan şairleri arasında en çok Nedim’i anarlar. Fakat modern şairlerin Nedîm’e yaklaşım biçimleri ve algılamaları onun şiiriyle tam olarak örtüşmez.
Eserleri
Döneme damgasını vuran Nedim’in eserleri; Nedim Divanı, Sahaifü’l-Ahbar, Aynî Tarihi olarak sıralanabilir. Nedim’in bunlardan başka, Şehit Ali Paşa’ya yazdığı bir dilekçesi, İzzet Ali Paşa’nın şaka yollu mektubuna mensur cevabı, Safayî Tezkiresi’ne Takriz’i ve Münşeat-ı Aziziye’de yer alan ve kime yazıldığı belli olmayan bir mektubu vardır.
XVI. yüzyıldan itibaren divan şiirinde görülen yerlilik arzusu; günlük hayat sahnelerinin, konuşma kalıplarının ve mahallî konuların şiire yansıması biçiminde özetlenebilir. XVIII. yüzyılda mahallîleşme, Nedim’in adı ile özdeşleşir. XVIII. yüzyıla gelene kadar her asırda ancak bir veya iki şairle temsil edilen bu eğilim, bu yüzyılda daha geniş bir şair kadrosu tarafından benimsenir.
XVIII. yüzyıldan önce geleneğin sınırlarını zorlayan denemeler, Fars şiirine yönelik meydan okumalar sıradanlaşır. Divan şairlerinin saygıyla adlarını andıkları, göndermelerle şiirlerine mitolojik arka plan oluşturdukları Şehname kahramanları, şiirdeki seçkin konumlarını giderek kaybederler. Fars şairleriyle rekabet hissi geliştirmeye başlayan Osmanlı şairlerinin Nabî ve Nedim ile birlikte bu rekabet hissini bilinçli bir tercihe dönüştürdükleri söylenebilir. Fars ve Arap edebiyatının tarihî ve mitolojik kahramanlarını sıradanlaştıran Nedim, cömertliğin simgesi olan Hatem-i Tay ile Cafer-i Bermekî’yi Damat İbrahim Paşa’yla kıyaslamaya bile değer bulmaz.
Nedim’in bu tutumunu destekleyici nitelikte bir takım siyasi ve edebî gelişmeler de vardır. Hatırlayacağınız gibi Sebk-i Hindî, XVIII. yüzyılda İran’da revaçtan düşer. Çoğu zaman hayal gücüyle dahi yürümekte zorluk çekilen Hint yolundan çıkılarak sade, coşkun ve gerçekçi bir ifade tarzı benimsenir. İran’da mahallî ve samimi bir üslubun ağırlık kazanması, Fars şiirini daima dikkatle izleyen Türk divan şairlerinin de yerlilik arzularını depreştirmiş olabilir.
Bu yüzyılda yaşayan hemen her tarz şairin dilinde ve hayal dünyasında belli ölçülerde de olsa mahallîleşmenin izleri sürülebilir. Atasözü ve deyimlerle örülü şiir tarzını Necatî’yle zirveye taşıyan gelenek, etkisini bu yüzyılda daha da genişletir. Arapça kelimelerin daha evvel şiirde yer bulamayan Türk telaffuzu biçimleri yavaş yavaş aruza girer.
İstanbullu olan 1681 yılında dünyaya geldiği tahmin edilen Nedim’in asıl adı Ahmet’tir. Annesi Saliha Hatun, İstanbul’un fethinden itibaren devlet hizmetinde bulunan Karaçelebizadeler ailesindendir. Babası Kadı Mehmet Efendi ise Sultan İbrahim devri kazaskerlerinden Merzifonlu Mustafa Muslihittin Efendi’nin oğludur.
İyi bir eğitim görmüş olan Nedîm, döneminin klasik ilimlerini tahsiletmiş, Arapça ve Farsça’yı bu dillerde şiir yazacak kadar öğrenmiştir. Tahsilini tamamladıktan sonra Şeyhülislam Ebezade Abdullah Efendi’nin de bulunduğu bir jüri tarafından yapılan sınavda başarılı olarak hariç medresesi müderrisliğini elde etmiştir.
Resmî görevlerinin sağladığı fırsatlardan çok, şairlik kabiliyetiyle elde ettiği saygınlık sayesinde Damat İbrahim Paşa döneminin en dikkate değer kişileri arasına giren Nedim, Lale Devrini şiirinin dekoru yapmayı başarmıştır. Patrona Halil İsyanı ile hem Lale Devri hem de Nedîm’in hayatı sona ermiştir.
Döneminin önde gelen aydınlarından olan Nedîm’in aydın kimliği ve yaşama üslubuna dair şiirlerindeki ipuçlarının dışında çok önemli kanıtlar mevcuttur. Ölümünün ardından kayda geçen muhallefatı arasında bulunun kitaplar ve diğer eşyalar, onun hem müderris hem de mütercim olarak döneminin kültür hayatına ne ölçüde katkı sağladığını gösterir.
Nedîm, aruzun musikisini yakalayan ve şiirinde âdeta bir ahenk unsuru olarak kullanan divan şairlerinden biridir. İstanbul’un gündelik hayatından izler taşıyan kasidelerinde çeşitli anlatım biçimlerini kullanır. Kimi zaman öykülemeye başvurur; manzum hikâyeler anlatır. Kimi zaman kasidelerinin kurgusal mekânlarında kahramanlarını bir gösterinin figürleri hâline getirir. Ancak Nedîm, kasidelerinden çok gazelleriyle ve şarkılarıyla tanınır. Nedîm Divanı’ndaki 44 kaside, onu döneminin kaside şairleri arasında öne geçirecek niteliktedir.
Osmanlı şairleri arasında devriyle birlikte anılan, hatta özdeşleşen şairlerden olan Nedîm’in eserlerinde Lale Devrinin bütün olumlu özelliklerini ve güzelliklerini bulmak mümkündür. Lale Devrinde Nedîm’le aynı muhitte yaşayan ve devrin havasını onunla birlikte teneffüs eden pek çok şair olmasına rağmen devrinin ruhunu onun kadar eserine yansıtan olmamıştır.
Nedim, yaşadığı dönemden itibaren etrafında takipçiler toplayabilen, etkisi birkaç nesle intikal eden müstesna ustalardandır. Bunda divan şiirini yerli bir havaya sokmasının etkisi vardır. O, tekke-tasavvuf muhitleri gibi nispeten kapalı bir yapı içinde eserini vererek özellikle sözlü gelenekte etkisini sürdüren Nesimî, Yunus ve Niyazîi Mısrî gibi kabul görmüş şairler istisna edilirse soluğu her dem taze şairlerin başında gelir. Sadece yaşadığı zaman itibariyle değil, eseriyle de bize diğer divan şairlerinden daha yakındır.
Şiirlerinin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:
Nedim divan şiirinin birikimini, bütün arayışlarını değerlendirmiş; Fuzulî, Bakî gibi ustalar başta olmak üzere pek çok şairden etkilenmiştir. Çağdaşlarını ve kendisinden sonra yetişenleri etkilemiştir. Modern Türk şiirinin ustaları da divan şairleri arasında en çok Nedim’i anarlar. Fakat modern şairlerin Nedîm’e yaklaşım biçimleri ve algılamaları onun şiiriyle tam olarak örtüşmez.
Eserleri
Döneme damgasını vuran Nedim’in eserleri; Nedim Divanı, Sahaifü’l-Ahbar, Aynî Tarihi olarak sıralanabilir. Nedim’in bunlardan başka, Şehit Ali Paşa’ya yazdığı bir dilekçesi, İzzet Ali Paşa’nın şaka yollu mektubuna mensur cevabı, Safayî Tezkiresi’ne Takriz’i ve Münşeat-ı Aziziye’de yer alan ve kime yazıldığı belli olmayan bir mektubu vardır.