Yapay zeka tamlamasını duyunca insanlarda bir ürkme, bir endişe hissi açığa çıkabiliyor. Bunun nedeni büyük ihtimalle bu terimin zihinlerimizde somut bir şey canlandıramaması. B ilişsel bilimle (cognitive science) uğraşan ve yapay zeka dediğimiz şeyin tam olarak neler yaptığını bilenlerde ise böyle bir tedirginlik pek yoktur. Bilinmezliğin insanı korkutmasından olsa gerek, yeni bir teknolojik ürünle karşılaştığımızda ona tepkili veya mesafeli olma eğilimimiz olabiliyor. Y ve Z kuşağı bugün adeta gün aşırı yeni bir teknolojik gelişmeye uyandığı için bu tip endişeler X ve daha önceki kuşaklarda daha fazla göze çarpıyor. Aslında önyargılarımızdan biraz sıyrılarak yapay zekanın kullanıldığı alanlara, yapılan araştırmalara biraz bakıp aslında bizlere faydası olduğunu, o kadar da “korkulacak” bir şey olmadığını görmek mümkün. Geçenlerde bir makalede yapay zekanın psikiyatri alanında olası kullanım alanları hakkında okuduklarımız bizi bir hayli heyecanlandırdı. Yapay zekaya biraz daha farklı gözle bakalım diye o araştırmayı sizlerle paylaşmak isteriz.
Colorado Boulder Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, hastaların konuşmalarını temel alan zihinsel sağlık durumları hakkında çıkarım yapacak bir uygulama tasarlayarak makine öğrenimini psikiyatride kullanmanın yolları üzerine çalışmışlar. Bilişsel Bilim Enstitüsü’nde profesör olan Peter Foltz, “Biz, klinisyenlerin yerine yapay zekayı koymayı düşünmüyoruz ancak onlara hastalarını gözlemlemekte yardımcı olacak aletler tasarlayabileceğimize inanıyoruz.” diyor.
Tromsø Üniversitesi’nde nörobilimci olarak görev yapan Brita Elvevåg, “Kimi ülkelerde, şehirlerde yaşayan kişilerin psikiyatrist ya da psikologlara ulaşmaları zor oluyor. Bazılarının parası yetmiyor, bazısının yakınında gidebileceği birisi, kimisinin ise zamanı yok. İnsanlar, terapisti arada bir ziyaret etme fırsatı bulsa bile hastalığının teşhisi ve tedavisi için izlenen yöntem çoğunlukla hastanın söylediklerini dinlemeye dayalı geleneksel yöntemler.
Böylesi bir yol izlemenin doktorları öznel ve güvenilirliği tartışılır sonuçlara ulaştırma ihtimali var. Doktorlar da tüm insanlar gibi mükemmel değiller ve bazen dikkatleri dağıldığı için konuşmalardaki ufak ipuçlarını ve uyarıcı belirtileri kaçırma ihtimalleri her zaman var. Maalesef zihinsel parametreleri ölçebileceğimiz, nesnel sonuçlar veren, mesela kan testi gibi bir aracımız yok.” diyor. Kan testlerinden alıştığımız o nesnelliğin yapay zeka versiyonu için Elvevåg ve Foltz bir ekip oluşturup zihinsel işlev değişikliklerine bağlı olarak konuşmalarımızdaki günlük değişimleri saptayabilecek bir makina öğrenim teknolojisi kurmaya karar vermişler.
Prof. Folz’a göre dil, hastanın akli durumunu ölçebilmek için çok önemli bir araç. Mesela mantıksal bir örüntü izlemeyen cümleler şizofreninin kritik semptomlarından biri olabiliyor. Hız ve tonda değişiklikler mani ve depresyonla ilgili ipuçları saklayabiliyor. Hafıza kaybı ise zihinsel ve ruhsal sağlık problemlerinin göstergesi olabilir. Prof. Foltz, cep telefonları ve yapay zekayı kullanarak hastaları günlük olarak takip edebileceklerini ve en küçük değişimleri bile gözlemleyebileceklerini belirtiyor. Tasarladıkları uygulama ile hastalardan duygusal durumlarını betimlemelerini, kısa bir hikaye anlatmalarını, bir hikayeyi dinlemelerini ve tekrar etmelerini istiyor; bir dizi ‘dokun ve kaydır’ tarzı motor beceri testi yapıyor ve bunlara ek olarak başka görevler de veriyorlar. Uygulama, endişe verici bir değişiklik tespit ederse doktora başvurulması için bildirimde bulunabiliyor.
Bir başka çalışmada, araştırmacılar, yarısı tanılı psikiyatrik rahatsızlığı olan diğer yarısı ise sağlıklı gönüllü kişilerden oluşmuş 225 katılımcının konuşma örneklerini uzmanlara inceletiyorlar. Daha sonra bu sonuçları makine öğrenme sisteminin sonuçlarıyla karşılaştırıyorlar. Elde edilen bulgulara göre bilgisayarların yapay zeka modelleri en az klinisyenlerinki kadar doğru sonuç veriyor.
Araştırmacılar, yapay zeka teknolojisinin psikiyatri için klinik uygulamaya yaygın bir şekilde getirilmesinden önce etkinliği kanıtlamak ve halkın güvenini kazanmak için daha geniş çaplı çalışmalar için bir eylem çağrısı yapıyorlar. “Yapay zeka etrafındaki gizem, bu teknolojinin güvenilirliği baltalıyor. Elbette bu da tıbbi bir teknolojiyi uygularken ciddi bir öneme sahip. Makine öğrenmesine dayalı modellerinin tıpta nihai karar verici hale gelmelerini beklemektense, insanlarla makinelerin birbirinden farklı ve ayrı şekilde iyi yaptığı işleri güçlendirmemiz gerekli.” diyerek “hibrit bir uygulama” ortamının önemine vurgu yapıyor.
West World gibi “kötücül ve kontrol dışı yapay zeka” temalı dizi ve filmlerin etkisi azımsanamayacak kadar büyük. “Ya bu gördüklerimiz bir gün gerçek olursa?” sorusu kaçınılmaz olarak çoğumuzun aklını kurcalıyor. Burada bahsettiğimize benzer araştırmalar, yapay zekanın da tıpkı diğer tüm insan icadı nesne ve uygulamalar gibi istenirse hayatımızı kolaylaştıracak ve yaşam standartlarımızı, sağlık hizmetlerini iyileştirebilecek yönde kullanılabileceğini gösteriyor. Tüm teknolojik buluşlarımız aslında böyledir: Biz ne yapmak istersek teknoloji o işe yarar. Yani bu güvensizliğimizin teknolojiye değil aslında “insana” dair olduğunu unutmamak lazım. Çaresi ise açık: İyi uygulayıcıların ve faydalı düşüncelerin sayısını olabildiğince artırmak.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazı sizin için geliyor:
Depresyon İçin En Etkili İlaç: Sosyalleşmek