Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Yatırımcı İlişkileri Yönetimi Dersi 3. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Kurumsal yönetim, günümüz dünyasında gerek devletler gerekse de bireyler tarafından üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Bunun nedeni kurumsal yönetimin “iyi şirket yönetimi” doğrultusunda birçok kavramla iç içe geçmiş olması ve bağlantısının kurulmasıdır.
Birçok ülke kurumsal yönetime dair düzenlemeler yapmıştır. Düzenlemelerini yaparken genellikle, OECD Kurumsal Yönetim İlkelerinden faydalanılmıştır. OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri, çok sayıda ülke tarafından genel kabul gören düzenlemelerdendir. OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri, hükümetlere ve düzenleyici otoritelere, kurumsal yönetim faaliyetlerinin yasal, kurumsal ve düzenleyici çerçevesinin iyileştirilmesi ve değerlendirilmesi yönünde fayda sağlayan genel bir politikadır. Bu ilkeler; borsalar, yatırımcılar, şirketler ve diğer birimler için rehber olma niteliği taşır.
Şirketler de yatırımcı ilişkileri vasıtasıyla kurumsal yönetim ilkelerine uygun hareket eder. Şirketlerde gerek mevzuata uyum gerekse de ilkelerin uygulanmasından yatırımcı ilişkileri bölümü sorumludur.
Kurumsal yönetim; bir şirketin, yönetim kurulu, ortaklar, çalışanlar, tedarikçiler ve toplumla, bir başka ifade ile tüm paydaşları ile olan ilişkilerini, eşitlik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk ilkeleri çerçevesinde yürütmesi olarak tanımlanabilir.
Bugünkü anlamını tam karşılamasa da kurumsal yönetim kavramının çok eski yıllara dayandığı söylenebilir. Adam Smith, “Milletlerin Zenginliği” (1776) adlı çalışmasında, tam olarak “kurumsal yönetim” kavramını kullanmasa da kastettiği kurumsal yönetimin içeriğidir. Adam Smith’e göre: “ Yöneticilerin kendi kazandıkları paradan ziyade başkalarının paralarını yönetmeleri nedeniyle bu parayı aynı titizlikle yönetmeleri beklenemez. Böylece yönetimde israf ve ihmal az ya da çok etkili olur. ” demiştir.
Bu alanda çalışma yapanlar, Berle ve Means tarafından yazılan kitapta “kurumsal yönetim” kavramından ilk kez söz edildiğini belirtir. Yine bu konunun ilgilileri, “kurumsal yönetim” teriminin ilk kez Micheal J. Earl tarafından 1980’li yıllarında yazılan makalenin başlığında bulunduğunu söylemiştir.
Kurumsal yönetim kavramının ilk olarak Amerika’da ele alındığı, daha sonra İngiltere’ye yayıldığı, 1990’lı yıllarda da Kıta Avrupası’nda ve devamında da Asya kıtasında etkinlik göstermeye başladığı söylenebilir.
İngiltere’de kurumsal yönetimin gelişimi aşama aşama olmuştur. Öncelikle 1992 yılında Cadbury Raporu, 1995 yılında Greenbury Komitesi Raporu, 1998 yılında da Hampel Raporu ve yine 1998 yılında Birleştirilmiş Kurallar yayımlanmıştır.
Cadbury Raporu’nda kurumsal yönetim kavramı tanımlandıktan sonra, yönetim ve denetim kurullarının sorumluluklarından söz edilmiş, yönetim kurulu başkanı ile şirketin idaresinden sorumlu olan en üst düzeydeki yönetici ile idareden sorumlu olmayan kurul üyelerinin görevleri irdelenmiş, yıllık denetimin kurumsal yönetimin diğer önemli unsurlarından biri olduğu belirtilmiştir.
Greenbury Komitesi Raporu’nun çıkış noktasını, 1990’lı yıllarda İngiltere’de yöneticilerin gelirinin, yatırımcı ve kamuoyu nezdinde sorun haline gelmesi oluşturmaktadır.
Hampel Raporu, önceki raporların birleştirilmesi ve güncellenmesi ile ortaya çıkmıştır.
Cadbury, Greenbury ve Hampel raporlarındaki prensipler ve tavsiyeler birleştirilerek Birleştirilmiş Kurallar adını almıştır. Bu kurallar bütünü 2003 ve 2006 yıllarında revize edilmiştir.
Daha sonra OECD tarafından 1999 yılında “Kurumsal Yönetim İlkeleri” oluşturulmuştur. İngiltere’de yayımlanan raporlar, OECD İlkelerinin oluşturulmasına temel teşkil etmiştir. Ülkemizde de Sermaye Piyasası Kurulu tarafından ilk kez 2003 yılında “Kurumsal Yönetim İlkeleri” düzenlenmiştir. İlkeler düzenlenirken, OECD Kurumsal Yönetim İlkelerinden yararlanılmıştır.
OECD’nin 1999 yılında hazırladığı raporda kurumsal yönetim kısaca; bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen kurallar bütünü olarak tanımlanmıştır.
“İyi kurumsal yönetim” ise yönetim kurulları ve üst yönetim için şirketin ve hissedarlarının çıkarları doğrultusunda hedeflere yönelme açısından uygun teşvikleri sağlayan ve etkin denetimi kolaylaştıran bir sistemdir.
Kurumsal yönetim, şirketlerin oluşturacağı yönetim kurulları ile bir taraftan karar alma ve yürütme işlevini yerine getirirken diğer taraftan yönetimin içten ve yakından gözetlemesini sağlamayı amaçlamakta, etkin denetime ve kamuyu aydınlatma önlemlerine yönelmektedir.
Kurumsal yönetim uygulamaları ile bir takım hedeflere ulaşılması beklenmektedir:
Kurumsal yönetimin uygulanması sonucu elde edilecek faydalar:
Çeşitli kuruluşlar tarafından ortaya konan kurumsal yönetim ilkelerinin ve çeşitli ülkeler tarafından benimsenen farklı kurumsal yönetim uygulamalarının genelde ortak birtakım unsurları bulunmaktadır. Bunlar;
Şeffaflık, şirketlerin ticari sır niteliğinde olmayan ve henüz kamuya açıklanmamış bilgiler dışında kalan finansal ve finansal olmayan bilgilerin zamanında, doğru, eksiksiz, kolay anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle ulaşılabilir olarak kamuya duyurulmasıdır.
Karar alma ve bunları icra etme sorumluluğu olanların eylemleri ve bunların sonucunda ortaya çıkacak performansları hakkında tüm şirket paydaşlarına hesap verebilmesidir. Bir şirkette hesap verebilirlik arttıkça yöneticilerin beklenmedik kararlar almalarına, sorunsuzca davranmalarına, sadece tek bir kesimin çıkarlarını gözetmelerine sınırlama getirilmiş olacak ve nihayetinde hesap verme yükümlülüğü olduğu için etkili kararlar alınabilecektir.
Şirket içi çalışanlar da yöneticilerine hesap vermekle yükümlüdür. Bunları yaparken de şirketin politika, kural ve prosedürlerine uygun hareket etmeleri gerekir.
Kurumsal yönetim açısından sorumluluk; şirket yönetiminin, şirket adına yaptığı tüm işlemlerde mevzuata, şirket esas sözleşmesine, şirket içi düzenlemelere, politika ve prosedürlere uygun hareket etmesi ve bu faaliyetlerinin denetlenmesidir. Şirket, kendinden beklenileni sosyal sorumluluk anlayışı içinde yerine getirmelidir. Toplumun istek ve ihtiyaçlarını dikkate almalı, çevreye duyarlı olmalıdır.
Kurumsal yönetim açısından adillik, şirket yöneticilerinin çalışmalarında ve iş yapışlarında tüm kararlarında taraf olanlara eşit mesafede olmasıdır. Adillik pay sahiplerine, çalışanlarına, müşterilerine, tedarikçilerine ve diğer paydaşlara eşit davranılmasıdır.
Kurumsal yönetimde tüm tarafları içine alan kavram, “paydaş” kavramıdır. Paydaş kavramı ile bir şirketin tüm ilgilileri anlatılmak istenir. Paydaş kavramı, bir organizasyonun içinde veya dışında yer alan ve organizasyonun amaçlarına ulaşmasından etkilenen veya onu etkileyebilen birey ya da grup/gruplar olarak tanımlanır. Başka bir deyişle; bir şirketin faaliyetlerinden faydalanan ya da zarar görebilen birey ya da gruplardır.
Şirketler hukukunda, pay sahipleri, diğer paydaşlara göre; şirketin sahipleri olarak üstün statüde görülür. Onlar, yönetim kurulunu seçebilirler, seçilen bu yönetim kurulu üyeleri üst düzey yöneticileri işe alma ve çıkarma hakkına sahip oldukları gibi, şirketin önemli politikalarını ve stratejilerini reddetme veya onaylama haklarına da sahiptir.
Pay sahipleri veya ortaklar, şirket yatırımlarının getirilerini maksimize eden araç olarak görür. Pay sahipleri kadar olmasa da diğer paydaşlar da şirket ile karşılıklı ilişki içindedir.
Bir şirketin paydaşları;
Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 2003 yılında yapılmaya başlanılan düzenlemeler 2014 yılı Ocak ayı ile son şeklini almıştır.
II-17.1 sayılı “Kurumsal Yönetim Tebliği” ile kurumsal yönetim ilkelerinin uygulama zorunluluğu olanlar ile uygulama zorunluluğu olmayanlar ayrımı korunmuş, kurumsal yönetim ilkelerini uygulamak için borsada işlem gören şirket olması ve belli piyasalarda işlem görmesi şartı getirilmiştir.
Tebliğe göre aşağıdaki şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerini uygulamada sorumluluğu yoktur:
Kurumsal yönetim ilkelerini uygulamakla yükümlü olan şirketler üç gruba ayrılmıştır:
Sermaye Piyasası Kurulu Tebliği’nde “Kurumsal Yönetim İlkeleri” 4 başlık altında işlenmektedir:
Kamuyu Aydınlatma Platformu, sermaye piyasası ve borsa mevzuatı uyarınca kamuya açıklanması gerekli bildirimlerin elektronik imzalı olarak iletildiği kamuya duyurulduğu elektronik sistemdir.
Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK), Sermaye Piyasası Kanunu çerçevesinde sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesi sürecinde kaydi sistemi kurmak ve işletmekle yetkili Türkiye’nin merkezi saklama kuruluşudur.
Yatırımcı ilişkileri birimi, taşıdıkları nitelikler doğrultusunda kamuoyunun doğru ve zamanında bilgilendirilmesinde önemli rol oynar. Mevzuata uygun hareket ederek şeffaf ve güncel bilgilerle kamunun aydınlatılmasını sağlar.
Kurumsal yönetim tebliğinde yatırımcı ilişkilerinin görevleri tanımlanmıştır. Buna göre:
Kurumsal yönetim, günümüz dünyasında gerek devletler gerekse de bireyler tarafından üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Bunun nedeni kurumsal yönetimin “iyi şirket yönetimi” doğrultusunda birçok kavramla iç içe geçmiş olması ve bağlantısının kurulmasıdır.
Birçok ülke kurumsal yönetime dair düzenlemeler yapmıştır. Düzenlemelerini yaparken genellikle, OECD Kurumsal Yönetim İlkelerinden faydalanılmıştır. OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri, çok sayıda ülke tarafından genel kabul gören düzenlemelerdendir. OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri, hükümetlere ve düzenleyici otoritelere, kurumsal yönetim faaliyetlerinin yasal, kurumsal ve düzenleyici çerçevesinin iyileştirilmesi ve değerlendirilmesi yönünde fayda sağlayan genel bir politikadır. Bu ilkeler; borsalar, yatırımcılar, şirketler ve diğer birimler için rehber olma niteliği taşır.
Şirketler de yatırımcı ilişkileri vasıtasıyla kurumsal yönetim ilkelerine uygun hareket eder. Şirketlerde gerek mevzuata uyum gerekse de ilkelerin uygulanmasından yatırımcı ilişkileri bölümü sorumludur.
Kurumsal yönetim; bir şirketin, yönetim kurulu, ortaklar, çalışanlar, tedarikçiler ve toplumla, bir başka ifade ile tüm paydaşları ile olan ilişkilerini, eşitlik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk ilkeleri çerçevesinde yürütmesi olarak tanımlanabilir.
Bugünkü anlamını tam karşılamasa da kurumsal yönetim kavramının çok eski yıllara dayandığı söylenebilir. Adam Smith, “Milletlerin Zenginliği” (1776) adlı çalışmasında, tam olarak “kurumsal yönetim” kavramını kullanmasa da kastettiği kurumsal yönetimin içeriğidir. Adam Smith’e göre: “ Yöneticilerin kendi kazandıkları paradan ziyade başkalarının paralarını yönetmeleri nedeniyle bu parayı aynı titizlikle yönetmeleri beklenemez. Böylece yönetimde israf ve ihmal az ya da çok etkili olur. ” demiştir.
Bu alanda çalışma yapanlar, Berle ve Means tarafından yazılan kitapta “kurumsal yönetim” kavramından ilk kez söz edildiğini belirtir. Yine bu konunun ilgilileri, “kurumsal yönetim” teriminin ilk kez Micheal J. Earl tarafından 1980’li yıllarında yazılan makalenin başlığında bulunduğunu söylemiştir.
Kurumsal yönetim kavramının ilk olarak Amerika’da ele alındığı, daha sonra İngiltere’ye yayıldığı, 1990’lı yıllarda da Kıta Avrupası’nda ve devamında da Asya kıtasında etkinlik göstermeye başladığı söylenebilir.
İngiltere’de kurumsal yönetimin gelişimi aşama aşama olmuştur. Öncelikle 1992 yılında Cadbury Raporu, 1995 yılında Greenbury Komitesi Raporu, 1998 yılında da Hampel Raporu ve yine 1998 yılında Birleştirilmiş Kurallar yayımlanmıştır.
Cadbury Raporu’nda kurumsal yönetim kavramı tanımlandıktan sonra, yönetim ve denetim kurullarının sorumluluklarından söz edilmiş, yönetim kurulu başkanı ile şirketin idaresinden sorumlu olan en üst düzeydeki yönetici ile idareden sorumlu olmayan kurul üyelerinin görevleri irdelenmiş, yıllık denetimin kurumsal yönetimin diğer önemli unsurlarından biri olduğu belirtilmiştir.
Greenbury Komitesi Raporu’nun çıkış noktasını, 1990’lı yıllarda İngiltere’de yöneticilerin gelirinin, yatırımcı ve kamuoyu nezdinde sorun haline gelmesi oluşturmaktadır.
Hampel Raporu, önceki raporların birleştirilmesi ve güncellenmesi ile ortaya çıkmıştır.
Cadbury, Greenbury ve Hampel raporlarındaki prensipler ve tavsiyeler birleştirilerek Birleştirilmiş Kurallar adını almıştır. Bu kurallar bütünü 2003 ve 2006 yıllarında revize edilmiştir.
Daha sonra OECD tarafından 1999 yılında “Kurumsal Yönetim İlkeleri” oluşturulmuştur. İngiltere’de yayımlanan raporlar, OECD İlkelerinin oluşturulmasına temel teşkil etmiştir. Ülkemizde de Sermaye Piyasası Kurulu tarafından ilk kez 2003 yılında “Kurumsal Yönetim İlkeleri” düzenlenmiştir. İlkeler düzenlenirken, OECD Kurumsal Yönetim İlkelerinden yararlanılmıştır.
OECD’nin 1999 yılında hazırladığı raporda kurumsal yönetim kısaca; bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen kurallar bütünü olarak tanımlanmıştır.
“İyi kurumsal yönetim” ise yönetim kurulları ve üst yönetim için şirketin ve hissedarlarının çıkarları doğrultusunda hedeflere yönelme açısından uygun teşvikleri sağlayan ve etkin denetimi kolaylaştıran bir sistemdir.
Kurumsal yönetim, şirketlerin oluşturacağı yönetim kurulları ile bir taraftan karar alma ve yürütme işlevini yerine getirirken diğer taraftan yönetimin içten ve yakından gözetlemesini sağlamayı amaçlamakta, etkin denetime ve kamuyu aydınlatma önlemlerine yönelmektedir.
Kurumsal yönetim uygulamaları ile bir takım hedeflere ulaşılması beklenmektedir:
Kurumsal yönetimin uygulanması sonucu elde edilecek faydalar:
Çeşitli kuruluşlar tarafından ortaya konan kurumsal yönetim ilkelerinin ve çeşitli ülkeler tarafından benimsenen farklı kurumsal yönetim uygulamalarının genelde ortak birtakım unsurları bulunmaktadır. Bunlar;
Şeffaflık, şirketlerin ticari sır niteliğinde olmayan ve henüz kamuya açıklanmamış bilgiler dışında kalan finansal ve finansal olmayan bilgilerin zamanında, doğru, eksiksiz, kolay anlaşılabilir, yorumlanabilir, düşük maliyetle ulaşılabilir olarak kamuya duyurulmasıdır.
Karar alma ve bunları icra etme sorumluluğu olanların eylemleri ve bunların sonucunda ortaya çıkacak performansları hakkında tüm şirket paydaşlarına hesap verebilmesidir. Bir şirkette hesap verebilirlik arttıkça yöneticilerin beklenmedik kararlar almalarına, sorunsuzca davranmalarına, sadece tek bir kesimin çıkarlarını gözetmelerine sınırlama getirilmiş olacak ve nihayetinde hesap verme yükümlülüğü olduğu için etkili kararlar alınabilecektir.
Şirket içi çalışanlar da yöneticilerine hesap vermekle yükümlüdür. Bunları yaparken de şirketin politika, kural ve prosedürlerine uygun hareket etmeleri gerekir.
Kurumsal yönetim açısından sorumluluk; şirket yönetiminin, şirket adına yaptığı tüm işlemlerde mevzuata, şirket esas sözleşmesine, şirket içi düzenlemelere, politika ve prosedürlere uygun hareket etmesi ve bu faaliyetlerinin denetlenmesidir. Şirket, kendinden beklenileni sosyal sorumluluk anlayışı içinde yerine getirmelidir. Toplumun istek ve ihtiyaçlarını dikkate almalı, çevreye duyarlı olmalıdır.
Kurumsal yönetim açısından adillik, şirket yöneticilerinin çalışmalarında ve iş yapışlarında tüm kararlarında taraf olanlara eşit mesafede olmasıdır. Adillik pay sahiplerine, çalışanlarına, müşterilerine, tedarikçilerine ve diğer paydaşlara eşit davranılmasıdır.
Kurumsal yönetimde tüm tarafları içine alan kavram, “paydaş” kavramıdır. Paydaş kavramı ile bir şirketin tüm ilgilileri anlatılmak istenir. Paydaş kavramı, bir organizasyonun içinde veya dışında yer alan ve organizasyonun amaçlarına ulaşmasından etkilenen veya onu etkileyebilen birey ya da grup/gruplar olarak tanımlanır. Başka bir deyişle; bir şirketin faaliyetlerinden faydalanan ya da zarar görebilen birey ya da gruplardır.
Şirketler hukukunda, pay sahipleri, diğer paydaşlara göre; şirketin sahipleri olarak üstün statüde görülür. Onlar, yönetim kurulunu seçebilirler, seçilen bu yönetim kurulu üyeleri üst düzey yöneticileri işe alma ve çıkarma hakkına sahip oldukları gibi, şirketin önemli politikalarını ve stratejilerini reddetme veya onaylama haklarına da sahiptir.
Pay sahipleri veya ortaklar, şirket yatırımlarının getirilerini maksimize eden araç olarak görür. Pay sahipleri kadar olmasa da diğer paydaşlar da şirket ile karşılıklı ilişki içindedir.
Bir şirketin paydaşları;
Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 2003 yılında yapılmaya başlanılan düzenlemeler 2014 yılı Ocak ayı ile son şeklini almıştır.
II-17.1 sayılı “Kurumsal Yönetim Tebliği” ile kurumsal yönetim ilkelerinin uygulama zorunluluğu olanlar ile uygulama zorunluluğu olmayanlar ayrımı korunmuş, kurumsal yönetim ilkelerini uygulamak için borsada işlem gören şirket olması ve belli piyasalarda işlem görmesi şartı getirilmiştir.
Tebliğe göre aşağıdaki şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerini uygulamada sorumluluğu yoktur:
Kurumsal yönetim ilkelerini uygulamakla yükümlü olan şirketler üç gruba ayrılmıştır:
Sermaye Piyasası Kurulu Tebliği’nde “Kurumsal Yönetim İlkeleri” 4 başlık altında işlenmektedir:
Kamuyu Aydınlatma Platformu, sermaye piyasası ve borsa mevzuatı uyarınca kamuya açıklanması gerekli bildirimlerin elektronik imzalı olarak iletildiği kamuya duyurulduğu elektronik sistemdir.
Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK), Sermaye Piyasası Kanunu çerçevesinde sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesi sürecinde kaydi sistemi kurmak ve işletmekle yetkili Türkiye’nin merkezi saklama kuruluşudur.
Yatırımcı ilişkileri birimi, taşıdıkları nitelikler doğrultusunda kamuoyunun doğru ve zamanında bilgilendirilmesinde önemli rol oynar. Mevzuata uygun hareket ederek şeffaf ve güncel bilgilerle kamunun aydınlatılmasını sağlar.
Kurumsal yönetim tebliğinde yatırımcı ilişkilerinin görevleri tanımlanmıştır. Buna göre: