Yeme bozukluğu nasıl protein, karbonhidrat veya vitamin alınmadığında hastalıklar oluşuyorsa, duygusal ihtiyaçlar giderilmediği zaman da insanlar hasta olur. Anoreksiya Nervoza, Blumia Nervoza ve diğer kısıtlayıcı tip yeme bozuklukları çocukluk döneminde duygusal ihtiyaçların karşılanamamasına bağlı gelişir. Bu vakaların yüzde 15’i ölümle sonuçlanır.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Psikiyatrist
Yeme bozukluğu fiziksel görünüm ön plana çıktığı ergenlikte başlar. Ergenlik dönemiyle birlikte çocuk sosyalleştiği için çevre, arkadaş ilişkilerinde fiziksel görünümünü daha fazla önemser. Bir çeşit yeme bozukluğu olan Anoreksiya Nervoza’da kişiler 29-30 kilo olmalarına rağmen güzel gözüktüğünü algılar ve şişmanlama korkusu yaşar.
Yeme bozukluklarının arka planında da beden imaj bozukluğu yani kendi bedenini beğenmeyen çocuk görülür. Bu kişilerin kilo alma, beden algısı bozuk olduğu için kendilerini zayıf oldukları halde kilolu algılar.
Gıdanın besin içeriğine aşırı odaklıdır.
Anoreksiya Nervoza hastalarının sürekli aynaya bakarak kilo alma endişesiyle yeme kısıtlaması yapar. Bu şekilde zamanlarının 60 dakikasının 50 dakikasını fiziksel görünüme ayırarak yaşar. Hatta kendilerini öldürecek derecede yıkıcı bir açlık içerisine sokabilir. Yalnız yemek ister, yiyeceklerini saklar, ruh hali değişimleri çok fazladır, sosyalleşmekten kaçar, özellikle yemek ortamlarına girmek istemez. Gıdanın besin içeriğine aşırı odaklıdır. Anoreksiya Nervoza’nın Blumik tip yeme bozukluğunda yedikten sonra gidip kusma, telafi davranışı vardır. Aşırı egzersiz yapar. Günümüzde özellikle batı modernitesinin etkisi olan yerlerde çok yaygınlaştı. Doğu toplumlarında daha az görülmekle beraber toplumdaki oranı iletişim ve medyanın etkisiyle küresel olarak etkilendi.
Erkeklerde Bigoreksiya
Anoreksiya’nın erkek çocuklardaki karşılığına da Bigoreksiya deniyor. Yani ‘Mükemmel kas görünüme sahip olmalıyım, zayıf kalmalıyım ve yağsız olmalıyım’ duygusu olarak tanımlanabilir. Bu biraz daha erkek tipi bir yeme bozukluğu. Bu kişiler vaktinin çoğunu spor salonunda geçirir, ölümüne spor, ağır egzersizler yaparak takviye edici ilaçlar alır.
Anne-Çocuk ilişkisi etkilidir
Özellikle anne çocuk ilişkisi daha çok öne çıkar. Evde en çok yüceltilen, konu yemek olduğu için ‘Yedin yemedin’ itişmesiyle çocuk tam zıttına yönelir. Çocukluk döneminde duygusal ihmal yaşayan bireyin ailelerine bakıldığında elinde tabakla arkasından koşturur, yedirir, içirir ama çocukta duygusal bir aktarım oluşmaz. Duygusal ihtiyaçları karşılanmayan çocukta anneye karşı hem sevgi hem öfke gelişir, güvenli değil kaygılı bağlanma oluşur. Böyle durumlarda anneye karşı öfkeyi gidermek için bedenine hapseder, bunu çok belli etmez. Kendini cezalandırır, anneden öç alıyor aslında. Anne ‘ye’ dedikçe o yemez. Annesini kızdırır, bu da durum hoşuna gider. Doğrudan gösteremediği öfkeyi dolaylı olarak annesini kızdırarak pasif agresif tepki şeklinde ortaya koyar. Ailesiyle oynamak, konuşmak isteyen çocuk içindeki boşluk duygusunu yemekle doldurur hatta bazen obeziteye kadar gider. Hatta bazıları ergenlikten sonra da anneye babaya şiddet uygulamaya başlar. Çocukta suça eğilim olmasa bile aynı kedinim köşeye sıkışınca gösterdiği tepkiyi verir.
İyi görünürsen değerlisin, iyi görünmezsen değersizsin
Özellikle kız çocuklarında fiziksel görünüm değerlilik ölçüsü olarak kabul edilir. Kiloluysa çocukta utanç uyandırılır, ‘çirkin gözüküyorsun, kendine bakmıyorsun’ diyerek değersizlik duygusu öğretilir. Japon toplumlarında başarı değer ölçütüdür. ‘Başarısızsan değersizsindir’ diye öğretildiği için başarısız olan intihara kadar gider. Batı toplumlarında ise ‘Güzel değilsen değersizsin’ diye öğretilir. Sosyal medya da fiziksel görünüm algısını çok etkiler. Özellikle beğeni alma beklentisi, kişinin kendine verdiği değerle doğru orantılı hale gelir. ‘Çok beğeni alırsam değerliyim az alırsam değersizim’ gibi… Beslenme alışkanlığı, sosyal medyada iyi görünme haliyle çok yakından ilgilidir. Bir nevi iyi görünmeyi kutsallaştıran ‘fetişizm’ gibi. İyi görünürsen değerlisin, iyi görünmezsen değersizsin…”
Önce beyin kimyası düzeltiliyor
Anoreksiya Nervoza’da üç ayaklı tedavi uygulanması gereklidir. Tedavi için doktor, hasta, ailenin birlikte davranması gerekir. Öncelikle kişilerin beyin fonksiyonlarına bakılır. Çünkü beyinin beden algısı bozulur, beyinde açlık duygusu da kalmaz, serotonin, dopamin gibi kimyasallar azalır. Hormon, bağışık sistemi bozulur, zayıflar sık sık hasta olur. Açlık, tokluk, yemek yeme ihtiyacı hissetmez. Hastalığın şiddetine göre manyetik tedaviler uygulanır. Beyin kimyası düzeltilip belli bir noktaya geldikten sonra artık aile terapileri başlar.
Anoreksiya Nervoza aile hastalığıdır
Aile tarafına bakıldığında iyi niyetli hataların yapıldığı görülür. Anoreksiya Nervoza bir aile hastalığıdır. Aile ele alınmadığında kişi aynı ortama girdiğinde hastalık tekrar nükseder. Aile değişime açıksa çok rahat-güzel, hızla sonuçlar alır.
Anoreksiya Nervoza ölümcül bir hastalıktır
Anoreksiya Nervoza kendiliğinden düzelmeyen, kronikleşen hastalıktır. Sabırlı tedavi süreci gerektirir. Hastalar tedavisiz kaldığı zaman kayıp hayat yaşayan birey haline dönüşür. Kişi tedavi olmazsa tekrarlama olasılığı vardır. Tedavi sonrası 2-5 sene arasında takipte kalınmalıdır. Tedavi normal seyrinde devam ederse beyin normal yaşamayı otomatize ettiği için nüks ihtimali kalmaz. Diğer insanlarda olma ihtimali neyse hastada da o ihtimale düşer. Bu nedenle ‘Anoreksiya Nervoza ölümcül bir hastalıktır’ gibi bir düşünceye kapılmamak gerekir. Öfke, düşmanlık gibi kendine zarar verme duygularını yönetmeyi öğrenir. Sıkıntı, korku, yalnızlık, utanç duyguları hissediyorsa ‘Kognitif Duygu Düzenleme’ metodu olarak isimlendirilen bir terapi tekniğini uygulanır. Bu teknikle kişi negatif duygularını doğru şekilde yönetmeyi öğrenir, hastalığı nüks etmez.