Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Yeni İletişim Teknolojileri Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Yeni iletişim teknolojileri ile birlikte sıkça duymaya başladığımız ilk kavram dijital sözcüğüdür. Dijital, kısaca, verilerin bir ekran üzerinde elektronik olarak gösterilmesidir ve sayı temeline dayanır. Dijital’in Türkçe karşılığı ise sayısal’dır. Tarihsel gelişimleri içinde, iletişim teknolojileri, analog ve sayısal olmak üzere iki evreden geçmiştir. Analog iletişim teknolojilerinde, elektrik sinyalleri sürekli olarak değişir ve belli sınırlar içinde her değeri alabilirler. Sayısal iletişim teknolojilerinde ise elektriksel sinyaller olduğu gibi iletilmez. Bu sinyallerin yerine bunlara karşı düşen rakamlar iletilir.
İletişim teknolojilerinin gelişmesi ile karşımıza çıkan iki kavram daha vardır: dijital veri veya dijital sinyal. Dijital veri, girişteki verinin saklanma veya aktarılma şeklinin değiştirilmesiyle elde edilir. Bir analog sinyalden belirli örnekler alınır ve analog sinyalin tam karşılığı olmayan dijital sinyal oluşturulur. Dijital veri ile analog veri arasındaki en önemli fark; analog verinin sürekli olan, sayısal verinin ise rakamlarla sürekli olmayan bir ölçekte var olmasıdır.
1950’li ve 1970’li yılları arasında mekanik ve analog teknolojin yerini dijital teknolojilerin almasıyla, bir dijital devrim yaşanmıştır.
Analog iletişim sistemleri, tarım ve endüstri alanında gelişmelere yol açarken, dijital devrim ise enformasyon çağını (information age) başlatmıştır. Bu gelişme ile birlikte dijital mantık devresi tasarımları ve ilişkili teknolojilerin toplu üretimlerinin yapılmaya başlanması, fiziksel olarak boyutlarının küçülmesi, ucuzlaması ve daha geniş bir kitle tarafından kullanılmaya başlanmasına yol açmıştır. Bu durum da 1980’li yıllardan bu yana bilgisayar, cep telefonu ve internet gibi temel iletişim teknolojilerinin gelişimine yol açmıştır. Örneğin, 1980’lerin sonunda tüm dünyada dijital formatta saklanan verinin oranı %1’den az idi. Bu oran, 2007 yılına gelindiğinde %94’e çıkarken, 2014’lü yıllarda ise neredeyse yüzde yüze ulaşmıştır.
Hızla gelişen iletişim teknolojileriyle karşımıza çıkan bir başka kavram da dijital dünya vatandaşlığı veya kısaca dijital vatandaşlıktır. Dijital vatandaş, iletişim teknolojilerini kullanırken eleştirebilen, çevrimiçi (online) davranışlarının etik sonuçlarını bilen, gerektiğinde ahlaki kararlar alabilen, iletişim teknolojilerini kötüye kullanmayan, dijital dünyada iletişim kurarken ve işbirliği yaparken doğru davranışı teşvik eden kişiyi ifade etmektedir.
Dijital vatandaşlığın dokuz bileşeni vardır. Bu bileşenler, eğitimcilerin dijital vatandaşlığı daha iyi anlamaları ve öğrencilerine en doğru biçimde aktarmalarını sağlamak için, Dr. Mike Ribble tarafından belirlenmiş bir çerçevedir. Bu çerçevenin en önemli özelliği, günümüz ve gelecek için öngörülen iletişim teknolojilerine odaklanması ve esnek bir yapıda tasarlanmış olmasıdır.
Kısacası bireylerin kendilerine saygı duymaları, kendilerini eğitmeleri ve kendilerini korumaları dijital vatandaş olmanın üç temel özelliğidir. Öte yandan, iletişim teknolojilerinin giderek yaygınlaşması sonucunda karşımıza çıkan iki önemli dijital vatandaşlık türü vardır:
Dijital yerliler, iletişim teknolojiyle oldukça küçük yaşlarında, hatta anne karnındayken, tanışmış kişilerdir. Dijital yerlilerin ana dilleri bilgisayar, video oyunları ve internetin dijital dilidir. Bu genç neslin 2016’lı yıllarda genellikle 15 ile 25 yaşları arasında olduğu söylenebilir. Dijital yerlilerin, 1985’ten önce doğan dijital göçmenlerle etkileşimleri algılayışları ve bunları kullanma şekilleri açısından farklılık gösterdiklerine inanılmaktadır. Öte yandan, 2016’lı yıllarda yeni iletişim teknolojilerinin kullanımının hızla artması ve yaygınlaşması sonucunda bu iki grup arasındaki uçurum kapanmakta, kimi zaman da dijital yerliler ve dijital göçmenleri birbirinden ayıran çizgiler ortadan kalkmaktadır.
Dijital Yerliler için yapılan herhangi bir ürün veya tasarımın, onların ihtiyaçlarını hızlı bir şekilde karşılayacak şekilde yapılması gerekir. Dikkatlerini toplayabilmeleri için, ürünün veya tasarımının sade olması, olabildiğince az metin ve çok görsel içermesi ve eğlenceli bir özelliğinin bulunması gerekir.
Analog dünyada doğmuş, dijital kültür ile sonradan karşılaşmış ve ona ayak uydurmaya çalışan nesli ifade eden dijital göçmenlerin özellikleri ise aşağıdaki gibidir:
Dijital yerliler ve dijital göçmenler, iletişim teknolojilerinin hızla yayıldığı 21. yüzyılda birbirleriyle sürekli etkileşim içindedirler ve birlikte çalışmak durumundadırlar. Bu nedenle, birbirlerinden öğrenecekleri noktalar vardır.
– Çok farklı kültürden çok farklı insanlarla, sosyo-kültürel sınırları kaldırarak işbirliği yapmayı,
– Değerler için hayatta yer edinmeyi,
– Yatay olarak çözüm yollarını üretmeyi öğretebilirler.
– Hedeflere çabucak ulaşmayı,
– Kaynaklara odaklanarak, ölçekli bir şekilde amaçları inşa etmeyi,
– Mevcut kurumları canlandırmayı veya amaçlarını yeniden gözden geçirmeyi öğretebilirler.
Dijital gizlilik, gün geçtikçe daha büyük kitlelerin dikkatini çeken bir konudur ve internetteki kimlik, fotoğraf, arama geçmişi gibi kaydettiğimiz verilerin kimler tarafından ve nasıl kullanıldığı konusunu kapsamaktadır. İletişim teknolojilerini kullananların haklarını korumayı amaçlayan dijital gizlilik açısından, bireylerin aşağıdaki dört ana başlıkta bilgi sahibi olmaları gerekmektedir:
Dijital okuryazarlık, daha önce de değindiğimiz gibi iletişim teknolojilerinin bilgiyi bulmak, ulaşmak, kullanmak ve oluşturmak için etkili bir biçimde kullanılmasıdır. Dijital akıcılık ise dijital, bilişsel ve sosyal becerilerin, dijital alanlara yönelik hedeflere ulaşmak amacıyla, farklı teknolojik araçlar ve bunların sürekli gelişimlerine ve değişen özelliklerine ayak uydurmak amacıyla kullanılmasıdır. Dijital akıcılık, dijital veya teknik yeterlik (teknoloji ve teknolojik sistemi anlama, seçme ve kullanma), dijital okuryazarlık (okuma, değerlendirme, karar verme, teknik becerileri işe koşma gibi bilişsel ve entelektüel yeterlikler) ve sosyal yeterlik (diğerleriyle etkili bir biçimde ilişki ve iletişim kurabilme yeteneği) kavramlarının etkileşimi sonucunda oluşmuştur.
Dijital akıcılığa sahip olanların dikkat etmesi gereken bir özellik de dijital ayak izleridir. İletişim teknolojilerini kullanırken, tıpkı karın üzerinde bıraktığımız izler gibi, ayak izlerimizi bırakırız. Dijital ayak izinizi oluşturan unsurlar arasında fotoğraflar, ses ve görüntü kayıtları, blog yazıları ve arkadaşlarınızın sosyal medya sayfalarına yazdığınız yazılar gibi unsurlar vardır. Sizinle ilgili tüm bu bilgiler, daima internet üzerinde kalabilir.
Dijital ayak izlerinin, pasif ve aktif olmak üzere iki çeşidi vardır. Pasif ayak izleri, kullanıcının internet ve/veya sosyal medya üzerindeki tüm bilgi paylaşımları ve etkileşimleri sırasında oluşan bilginin, kendisinin bilgisi olmadan toplanmasıdır. Aktif dijital ayak izlerinde ise kullanıcı iletişim teknolojilerini kullanırken bıraktığı izlerin farkındadır.
Dijital ayak izlerinize dikkat etmediğinizde, dijital itibarınıza zarar gelmesinin yanı sıra, dijital hırsızlık ve dijital zorbalık gibi iki önemli durumla da karşı karşıya kalabilirsiniz. Dijital hırsızlıkta dikkat edilmesi gereken bir başka nokta kimlik hırsızlığı veya kimlik avıdır.
Dijital hırsızlık bağlamında, iletişim teknolojileri kullanıcılarının maruz kaldığı en kötü durumlardan biri de dijital zorbalıktır. Dijital zorbalık, genellikle, bir çocuğun veya ergenin, başka bir çocuk veya ergen tarafından iletişim teknolojileri kullanılarak tehdit edilmesi, aşağılanması, utandırılması, taciz edilmesi veya işkence edilmesi olarak kabul edilmektedir. Öte yandan, bu durum giderek yetişkinler arasında da yayılmaktadır. Dijital zorbalık yoluyla bireyler tehdit edilebilir, küçük düşürülebilir, tacize uğrayabilir veya istemedikleri durumlara düşürülebilirler.
Dijital iletişimin, kendine has özellikleri vardır ve bu özellikler onları diğer iletişim türlerinden ayırırlar:
İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, ağ toplumlarını da yapılandırmıştır. Castells 21. yüzyıla ilişkin yaşanmakta olan gelişmeleri toplumsal yapıdaki bir dönüşüm olarak değerlendirir ve bu toplumsal yapıyı da Ağ Toplumu (The Network Society) kavramıolarak tanımlar. Ağ Toplumu anlayışı, gelişmiş iletişim teknolojileri temelinde dünya çapında birtakım ağların çerçevesinde toplumsal yapının yeniden şekillenmesine dayanmaktadır.
Ağ toplumlarının merkezinde yer alan en temel özellik, içerisinde medyanın da yer aldığı iletişim teknolojilerindeki dönüşümdür. Bu dönüşümün birincil tanımlaması, ağ iletişiminin birçok noktadan birçok noktaya doğru bir iletişim sürecini ifade eder. Bu durum, hem bireyler arası iletişimin noktadan noktaya hem de kitle iletişiminin noktadan kitleye olan süreçlerinin birleşimidir.
Kısacası, iletişim teknolojileri etkileşimlidir ve bireylerin her zaman her yerden enformasyona ulaşmalarını sağlarlar. Öte yandan, yeni iletişim teknolojileri, herhangi bir konuya veya duruma ilişkin bilgi, duygu ve düşünceyi çok kısa zaman içerisinde, dünya üzerinde istenilen bir veya birden fazla noktaya ulaştırılabilirler. Böylece, iletişim etkinlikleri yerelden küresel boyuta taşınmıştır. Bu küreselleşme sürecinde, yeni iletişim teknolojileriyle iletişimde bulunan bireyler, aynı zamanda kendi yerel kültürlerini de küresele ulaştırmaktadırlar. Bu ise toplumların küresel (küresel + yerel) yapılara bürünmesine yardımcı olmaktadır.
Gelişen ve sürekli değişim içinde olan iletişim teknolojileri ile bireyler, kolay, hızlı ve güvenli bir şekilde iletişim kurabilir, eğitim alabilir, sosyal ortamlara katılabilir, arama motorları ile istenilen bilgiye erişebilir, bilgi paylaşabilir veya alışveriş yapabilirler. Bu açıdan her bir kullanıcı kendi bakış açısı ve ilgi alanına göre iletişim teknolojilerini farklı amaçlar için kullanmaktadırlar.
Dijital teknolojiler kullanıcılarına etkileşim imkânı verdiği için, 2000’li yıllar sonrasında kullanımları artmıştır ve giderek de artmaktadır. Yeni iletişim teknolojileri, kullanıcılarına çok yönlü, eşzamanlı ve eşzamansız ve bilgisayar-insan ve insan-insan etkileşimlerini sunabilmektedirler. Öte yandan iletişim teknolojilerine, sadece günümüzde değil, gelecekte de ihtiyaç duyulacağı da unutulmamalıdır. Bu nedenle, ağ toplumlarının ve dijital vatandaşların günlük ve anlık çözümler yerine, uzun vadeli planlamalara odaklanmaları zorunludur. Böylece, iletişim teknolojileri gelecek nesillerin de beklentilerini karşılayacak şekilde ve sürdürülebilir bir sistem bütünlüğü içinde yapılandırılabilirler.
Yeni iletişim teknolojileri ile birlikte sıkça duymaya başladığımız ilk kavram dijital sözcüğüdür. Dijital, kısaca, verilerin bir ekran üzerinde elektronik olarak gösterilmesidir ve sayı temeline dayanır. Dijital’in Türkçe karşılığı ise sayısal’dır. Tarihsel gelişimleri içinde, iletişim teknolojileri, analog ve sayısal olmak üzere iki evreden geçmiştir. Analog iletişim teknolojilerinde, elektrik sinyalleri sürekli olarak değişir ve belli sınırlar içinde her değeri alabilirler. Sayısal iletişim teknolojilerinde ise elektriksel sinyaller olduğu gibi iletilmez. Bu sinyallerin yerine bunlara karşı düşen rakamlar iletilir.
İletişim teknolojilerinin gelişmesi ile karşımıza çıkan iki kavram daha vardır: dijital veri veya dijital sinyal. Dijital veri, girişteki verinin saklanma veya aktarılma şeklinin değiştirilmesiyle elde edilir. Bir analog sinyalden belirli örnekler alınır ve analog sinyalin tam karşılığı olmayan dijital sinyal oluşturulur. Dijital veri ile analog veri arasındaki en önemli fark; analog verinin sürekli olan, sayısal verinin ise rakamlarla sürekli olmayan bir ölçekte var olmasıdır.
1950’li ve 1970’li yılları arasında mekanik ve analog teknolojin yerini dijital teknolojilerin almasıyla, bir dijital devrim yaşanmıştır.
Analog iletişim sistemleri, tarım ve endüstri alanında gelişmelere yol açarken, dijital devrim ise enformasyon çağını (information age) başlatmıştır. Bu gelişme ile birlikte dijital mantık devresi tasarımları ve ilişkili teknolojilerin toplu üretimlerinin yapılmaya başlanması, fiziksel olarak boyutlarının küçülmesi, ucuzlaması ve daha geniş bir kitle tarafından kullanılmaya başlanmasına yol açmıştır. Bu durum da 1980’li yıllardan bu yana bilgisayar, cep telefonu ve internet gibi temel iletişim teknolojilerinin gelişimine yol açmıştır. Örneğin, 1980’lerin sonunda tüm dünyada dijital formatta saklanan verinin oranı %1’den az idi. Bu oran, 2007 yılına gelindiğinde %94’e çıkarken, 2014’lü yıllarda ise neredeyse yüzde yüze ulaşmıştır.
Hızla gelişen iletişim teknolojileriyle karşımıza çıkan bir başka kavram da dijital dünya vatandaşlığı veya kısaca dijital vatandaşlıktır. Dijital vatandaş, iletişim teknolojilerini kullanırken eleştirebilen, çevrimiçi (online) davranışlarının etik sonuçlarını bilen, gerektiğinde ahlaki kararlar alabilen, iletişim teknolojilerini kötüye kullanmayan, dijital dünyada iletişim kurarken ve işbirliği yaparken doğru davranışı teşvik eden kişiyi ifade etmektedir.
Dijital vatandaşlığın dokuz bileşeni vardır. Bu bileşenler, eğitimcilerin dijital vatandaşlığı daha iyi anlamaları ve öğrencilerine en doğru biçimde aktarmalarını sağlamak için, Dr. Mike Ribble tarafından belirlenmiş bir çerçevedir. Bu çerçevenin en önemli özelliği, günümüz ve gelecek için öngörülen iletişim teknolojilerine odaklanması ve esnek bir yapıda tasarlanmış olmasıdır.
Kısacası bireylerin kendilerine saygı duymaları, kendilerini eğitmeleri ve kendilerini korumaları dijital vatandaş olmanın üç temel özelliğidir. Öte yandan, iletişim teknolojilerinin giderek yaygınlaşması sonucunda karşımıza çıkan iki önemli dijital vatandaşlık türü vardır:
Dijital yerliler, iletişim teknolojiyle oldukça küçük yaşlarında, hatta anne karnındayken, tanışmış kişilerdir. Dijital yerlilerin ana dilleri bilgisayar, video oyunları ve internetin dijital dilidir. Bu genç neslin 2016’lı yıllarda genellikle 15 ile 25 yaşları arasında olduğu söylenebilir. Dijital yerlilerin, 1985’ten önce doğan dijital göçmenlerle etkileşimleri algılayışları ve bunları kullanma şekilleri açısından farklılık gösterdiklerine inanılmaktadır. Öte yandan, 2016’lı yıllarda yeni iletişim teknolojilerinin kullanımının hızla artması ve yaygınlaşması sonucunda bu iki grup arasındaki uçurum kapanmakta, kimi zaman da dijital yerliler ve dijital göçmenleri birbirinden ayıran çizgiler ortadan kalkmaktadır.
Dijital Yerliler için yapılan herhangi bir ürün veya tasarımın, onların ihtiyaçlarını hızlı bir şekilde karşılayacak şekilde yapılması gerekir. Dikkatlerini toplayabilmeleri için, ürünün veya tasarımının sade olması, olabildiğince az metin ve çok görsel içermesi ve eğlenceli bir özelliğinin bulunması gerekir.
Analog dünyada doğmuş, dijital kültür ile sonradan karşılaşmış ve ona ayak uydurmaya çalışan nesli ifade eden dijital göçmenlerin özellikleri ise aşağıdaki gibidir:
Dijital yerliler ve dijital göçmenler, iletişim teknolojilerinin hızla yayıldığı 21. yüzyılda birbirleriyle sürekli etkileşim içindedirler ve birlikte çalışmak durumundadırlar. Bu nedenle, birbirlerinden öğrenecekleri noktalar vardır.
– Çok farklı kültürden çok farklı insanlarla, sosyo-kültürel sınırları kaldırarak işbirliği yapmayı,
– Değerler için hayatta yer edinmeyi,
– Yatay olarak çözüm yollarını üretmeyi öğretebilirler.
– Hedeflere çabucak ulaşmayı,
– Kaynaklara odaklanarak, ölçekli bir şekilde amaçları inşa etmeyi,
– Mevcut kurumları canlandırmayı veya amaçlarını yeniden gözden geçirmeyi öğretebilirler.
Dijital gizlilik, gün geçtikçe daha büyük kitlelerin dikkatini çeken bir konudur ve internetteki kimlik, fotoğraf, arama geçmişi gibi kaydettiğimiz verilerin kimler tarafından ve nasıl kullanıldığı konusunu kapsamaktadır. İletişim teknolojilerini kullananların haklarını korumayı amaçlayan dijital gizlilik açısından, bireylerin aşağıdaki dört ana başlıkta bilgi sahibi olmaları gerekmektedir:
Dijital okuryazarlık, daha önce de değindiğimiz gibi iletişim teknolojilerinin bilgiyi bulmak, ulaşmak, kullanmak ve oluşturmak için etkili bir biçimde kullanılmasıdır. Dijital akıcılık ise dijital, bilişsel ve sosyal becerilerin, dijital alanlara yönelik hedeflere ulaşmak amacıyla, farklı teknolojik araçlar ve bunların sürekli gelişimlerine ve değişen özelliklerine ayak uydurmak amacıyla kullanılmasıdır. Dijital akıcılık, dijital veya teknik yeterlik (teknoloji ve teknolojik sistemi anlama, seçme ve kullanma), dijital okuryazarlık (okuma, değerlendirme, karar verme, teknik becerileri işe koşma gibi bilişsel ve entelektüel yeterlikler) ve sosyal yeterlik (diğerleriyle etkili bir biçimde ilişki ve iletişim kurabilme yeteneği) kavramlarının etkileşimi sonucunda oluşmuştur.
Dijital akıcılığa sahip olanların dikkat etmesi gereken bir özellik de dijital ayak izleridir. İletişim teknolojilerini kullanırken, tıpkı karın üzerinde bıraktığımız izler gibi, ayak izlerimizi bırakırız. Dijital ayak izinizi oluşturan unsurlar arasında fotoğraflar, ses ve görüntü kayıtları, blog yazıları ve arkadaşlarınızın sosyal medya sayfalarına yazdığınız yazılar gibi unsurlar vardır. Sizinle ilgili tüm bu bilgiler, daima internet üzerinde kalabilir.
Dijital ayak izlerinin, pasif ve aktif olmak üzere iki çeşidi vardır. Pasif ayak izleri, kullanıcının internet ve/veya sosyal medya üzerindeki tüm bilgi paylaşımları ve etkileşimleri sırasında oluşan bilginin, kendisinin bilgisi olmadan toplanmasıdır. Aktif dijital ayak izlerinde ise kullanıcı iletişim teknolojilerini kullanırken bıraktığı izlerin farkındadır.
Dijital ayak izlerinize dikkat etmediğinizde, dijital itibarınıza zarar gelmesinin yanı sıra, dijital hırsızlık ve dijital zorbalık gibi iki önemli durumla da karşı karşıya kalabilirsiniz. Dijital hırsızlıkta dikkat edilmesi gereken bir başka nokta kimlik hırsızlığı veya kimlik avıdır.
Dijital hırsızlık bağlamında, iletişim teknolojileri kullanıcılarının maruz kaldığı en kötü durumlardan biri de dijital zorbalıktır. Dijital zorbalık, genellikle, bir çocuğun veya ergenin, başka bir çocuk veya ergen tarafından iletişim teknolojileri kullanılarak tehdit edilmesi, aşağılanması, utandırılması, taciz edilmesi veya işkence edilmesi olarak kabul edilmektedir. Öte yandan, bu durum giderek yetişkinler arasında da yayılmaktadır. Dijital zorbalık yoluyla bireyler tehdit edilebilir, küçük düşürülebilir, tacize uğrayabilir veya istemedikleri durumlara düşürülebilirler.
Dijital iletişimin, kendine has özellikleri vardır ve bu özellikler onları diğer iletişim türlerinden ayırırlar:
İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, ağ toplumlarını da yapılandırmıştır. Castells 21. yüzyıla ilişkin yaşanmakta olan gelişmeleri toplumsal yapıdaki bir dönüşüm olarak değerlendirir ve bu toplumsal yapıyı da Ağ Toplumu (The Network Society) kavramıolarak tanımlar. Ağ Toplumu anlayışı, gelişmiş iletişim teknolojileri temelinde dünya çapında birtakım ağların çerçevesinde toplumsal yapının yeniden şekillenmesine dayanmaktadır.
Ağ toplumlarının merkezinde yer alan en temel özellik, içerisinde medyanın da yer aldığı iletişim teknolojilerindeki dönüşümdür. Bu dönüşümün birincil tanımlaması, ağ iletişiminin birçok noktadan birçok noktaya doğru bir iletişim sürecini ifade eder. Bu durum, hem bireyler arası iletişimin noktadan noktaya hem de kitle iletişiminin noktadan kitleye olan süreçlerinin birleşimidir.
Kısacası, iletişim teknolojileri etkileşimlidir ve bireylerin her zaman her yerden enformasyona ulaşmalarını sağlarlar. Öte yandan, yeni iletişim teknolojileri, herhangi bir konuya veya duruma ilişkin bilgi, duygu ve düşünceyi çok kısa zaman içerisinde, dünya üzerinde istenilen bir veya birden fazla noktaya ulaştırılabilirler. Böylece, iletişim etkinlikleri yerelden küresel boyuta taşınmıştır. Bu küreselleşme sürecinde, yeni iletişim teknolojileriyle iletişimde bulunan bireyler, aynı zamanda kendi yerel kültürlerini de küresele ulaştırmaktadırlar. Bu ise toplumların küresel (küresel + yerel) yapılara bürünmesine yardımcı olmaktadır.
Gelişen ve sürekli değişim içinde olan iletişim teknolojileri ile bireyler, kolay, hızlı ve güvenli bir şekilde iletişim kurabilir, eğitim alabilir, sosyal ortamlara katılabilir, arama motorları ile istenilen bilgiye erişebilir, bilgi paylaşabilir veya alışveriş yapabilirler. Bu açıdan her bir kullanıcı kendi bakış açısı ve ilgi alanına göre iletişim teknolojilerini farklı amaçlar için kullanmaktadırlar.
Dijital teknolojiler kullanıcılarına etkileşim imkânı verdiği için, 2000’li yıllar sonrasında kullanımları artmıştır ve giderek de artmaktadır. Yeni iletişim teknolojileri, kullanıcılarına çok yönlü, eşzamanlı ve eşzamansız ve bilgisayar-insan ve insan-insan etkileşimlerini sunabilmektedirler. Öte yandan iletişim teknolojilerine, sadece günümüzde değil, gelecekte de ihtiyaç duyulacağı da unutulmamalıdır. Bu nedenle, ağ toplumlarının ve dijital vatandaşların günlük ve anlık çözümler yerine, uzun vadeli planlamalara odaklanmaları zorunludur. Böylece, iletişim teknolojileri gelecek nesillerin de beklentilerini karşılayacak şekilde ve sürdürülebilir bir sistem bütünlüğü içinde yapılandırılabilirler.