Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Yeni Türk Edebiyatına Giriş 2 Dersi 4. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Bu ünitede Tanzimat ve Islahat fermanlarının yayımlanmasını hazırlayan süreç genel olarak ele alındıktan sonra, adı geçen metinlerin içeriklerinin çözümlemesi yapılacak; tarihimizin önceki yüzyıldaki son köklü değişmelerdeki rolleri, düşünce ve edebiyat tarihimizi de etkileyen yönleri açıklanacaktır.
Osmanlı Devleti, Aydınlanma çağını yaşayan Avrupa karşısında çöküşünü durdurmak için Avrupa devletlerinin yükselmesini sağlayan etkenleri değerlendirmek ve uygulamak durumunda kalmıştır. Bu, modernleşme veya Batılılaşma denilen sürecin başlaması demektir. 18. yüzyılda Tanzimat Dönemini hazırlayan ve içeren, iyileştirme düşüncesinin kaynağında Avrupa kültür ve medeniyeti bulunur. Fransa’da elçi olarak görevlendirilen Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in Paris Sefaretname’si, Batı’ya dair gözlemlerin etkisiyle başlayan Lâle Devri, matbaanın İstanbul’da kurulması, bir tercüme heyetinin oluşturulması gibi olaylar Batılılaşma hareketlerinin başlangıcını oluşturur. III. Selim’in (1789-1807) giriştiği Nizam-ı Cedit (yeni düzen) bu yöndeki ilk bilinçli ve sistemli adımlar olmuştur. Bu dönemde Avrupa ile ilişkiler daimi elçiliklerin açılması, Avrupa sistemine göre yeni askeri okul ve birlikler kurulması gibi faaliyetlerle artmıştır.
II. Mahmut’un sadrazamı ayanları İstanbul’a davet ederek tarihte Sened-i İttifak olarak anılan bir anlaşma yapmıştır. Devlet ile tebaası arasında, padişahın yetkilerini kısıtlamayı da içeren ilk anlaşma olan Sened-i İttifak uygulama imkânı bulunmadan ortadan kalkmasına rağmen devletin merkezi gücünü zayıflatan bir etki yaratmıştır.
Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti birçok dış sorunla uğraşmaktadır. Bunların en önemlisi 19. yüzyılda Avrupa’nın Osmanlı toprakları ile ilgili planlarını ortaya koyan Şark Meselesidir. Avrupa devletlerinin 19. yüzyıldaki denge politikalarının, çekişmelerinin, pazarlıklarının, anlaşmazlıklarının ve savaşlarının arka planında hep Şark Meselesi bulunmaktadır. Bu dönemde yaşanan dış sorunlar şöyle özetlenebilir.
Bu dış sorunlar da Tanzimat Fermanı ve ardından gelecek düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymaktadır.
Tanzimat’a zemin hazırlayan düzenlemeler arasında II. Mahmut’un yaptığı yenilikler dikkat çekmektedir:
Tanzimat Fermanı, Abdülmecit tahta geçtikten sonra, 3 Kasım 1839’da Londra elçisi Mustafa Reşit Paşa’nın yurda dönerek padişahı ikna etmesi sonucu Osmanlı devlet adamlarının, halkın ve yabancı diplomatların bulunduğu bir toplantıda okunmuştur. metnin diğer bir adı okunduğu yer dolayısıyla Gülhane Hatt-ı Hümayunu’dur. Ferman, yarı anayasal bir belge ve aynı zamanda anayasal tarihimizin başlangıcı kabul edilir.
Fermanın maddelerinin üç temel noktada toplandığı görülmektedir: can, ırz (şeref), mal güvenliğinin sağlanması; iltizam usulünün kaldırılması; askerlik görevinin düzene sokulması ve 4-5 sene ile sınırlandırılması. Bu çerçevede gerekli yasaların çıkarılması, rüşvetin yasaklanması, memurların rütbelerine göre maaşa bağlanması ve yasaların Müslüman olan ve olmayan bütün tebaaya eşit bir şekilde uygulanması gerekiyordu.
Tanzimat Fermanı ile ilgili önemli noktalar şöyle özetlenebilir:
Tanzimat Fermanı’nın sonuçları ise şöyle özetlenebilir:
Tanzimat hareketi özünde devletin hemen hemen bütün kurumlarını içeren bir düzenleme dizisidir. Fermanın ilanını takiben devlet getirilen yenilikleri ve özellikle eşitlik hakkını halka anlatma gayretine girmiştir. Buna karşın Tanzimat’a karşı bazı ayaklanmalar görülmüştür. Öte yandan gayrimüslim unsurlara eşitlik verilmesi başlangıçta hedeflenen Osmanlı’ya bağlılık duygusunu geliştirmediği gibi, Tanzimat’tan sonraki süreçte Fransa’nın Katolikler, Rusya’nın Ortodokslar açısından birer hami rolü oynamalarına ve bu bahanelerle müdahale etmelerine de zemin hazırlamış oldu.
28 Şubat 1856’da Sultan Abdülmecit döneminde yayımlanan Islahat Fermanı, Tanzimat’la başlayan sürecin devamı olarak görülmüştür.
Islahat Fermanı’nın ilanı öncesindeki en önemli sorun, hatta doğrudan doğruya fermanın hazırlanmasında, ilan edilmesinde etkisi olan olay Kırım Savaşı olarak bilinen ve Avrupa devletlerinin de karışıp taraf olduğu OsmanlıRus Savaşıdır. Savaşı sona erdirecek Paris Antlaşması görüşmeleri sırasında müzakere edilen ve Batılıların Antlaşma’nın imzalanmasından önce yayımlanmasını istedikleri, din ve millet farkını ortadan kaldıracak iyileştirmeyi içeren Islahat Fermanı, Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa tarafından hazırlanarak yürürlüğe sokulmuştur. Böylece Ferman, yaklaşık bir ay sonra yayımlanan Paris Antlaşması’na (30 Mart 1856) da konu olmuştur.
Tanzimat Fermanı’nda da bulunan fakat uygulamada başarılı olmayan birçok madde Islahat Fermanı’nda tekrarlanmış, daha önce üstü kapalı geçilen kimi konular açıkça belirtilmiştir. Islahat Fermanı’ndaki belli başlı konular Müslüman ve gayrimüslim toplulukların eşitliği ve mezhepler arasındaki eşitlik, vergilerde ve ticarette eşitlik, mahkemelerin açık olacağı ve keyfi cezalar verilemeyeceği ve rüşvet ve yolsuzluklar için çıkarılacak kanunlardır.
Islahat Fermanı ile ilgili önemli noktalar şöyle özetlenebilir:
Islahat Fermanı’nın bazı sonuçları şunlardır:
Tanzimat ve Islahat Fermanlarından Sonra Osmanlı
Bu fermanlar Osmanlı tarihinde ilk kez Batı’yı model alıp bu modele hukuki bir çerçeve kazandırma çabalarıdır. Bu metinlerle devlet işleyişinde rol alanlar koruma altına alınırken daha önce mutlak bir iradeye sahip olan padişah kendi yetkilerini kısıtlamayı kabul ediyordu. Böylece devlet mekanizmasıyla hanedan üyeleri arasındaki kurumsal aynilik yerini bir tür ikiliğe bırakmaya başlıyordu.
Batılı örneklere benzer ve Cumhuriyet’in ilanından sonra sürdürülecek yönetim birimleri (il, sancak, kaza, nahiye ve köy ) teşkilatlanması da bu dönemde oluşmuştur. Bugünkü Danıştay’ın görevini, yönetimle ilgili yargı konularını ele alan ve hükme bağlayan Şûrâ-yı Devlet ile bugünkü Yargıtay’ın görevini üstlenen Ahkâm-ı Adliye’nin kurulması yargı ve yürütmenin birbirinden ayrılması anlamına gelmektedir.
Fatih zamanından itibaren uygulanan ve Batılı tarihçiler tarafından “millet sistemi” olarak adlandırılan sistemin temeli, devletin yönetimi altındaki vatandaşları Müslüman ve gayrimüslim olarak ikiye ayırıp, gayrimüslimleri de kendi aralarında mensup oldukları cemaatlere göre değerlendirmesine dayanır. Buradaki millet sözcüğünün anlamı cemaat demektir ve tamamen dinî bir anlam ifade etmektedir. Önce Tanzimat Fermanı’nda örtük biçimde, sonra da Islahat Fermanı’nda açıkça din ayrımı gözetilmesinden vazgeçildiğinin belirtilmesi ile bu geleneksel uygulama da kalkmış oldu. Dolayısıyla, Tanzimat Döneminin önemli özelliklerinden birisini, din referanslı toplum ve devlet yapısından uzaklaşmaya çalışmak oluşturur.
Bu süreçte bir taraftan yeni bir eğitim sistemi, yeni ve bağımsız yargı sistemi ve yeni bir idari mekanizma uygulanırken, diğer taraftan eski yapının varlığını devam ettirmesi Tanzimat Döneminin karakteristik özelliklerinden birisi olan zihniyet ikiliğini ortaya çıkarmıştır.
Modernleşmenin özünü oluşturan olgulardan ziyade, daha çok görüntüye ait yüzeysel etkenlerin toplum içerisinde görünürlük kazanması da modernleşmenin tartışmalı ve gerilimli bir süreç olmasına yol açmıştır. Devlet memurları arasında yaygınlaşan modaların masrafları artırması, rüşvetin önüne geçilememesi, vergilerin toplanmasında başarı sağlanamaması bu dönemde ahlakî bir çöküntüye de yol açmıştır.
Bu ünitede Tanzimat ve Islahat fermanlarının yayımlanmasını hazırlayan süreç genel olarak ele alındıktan sonra, adı geçen metinlerin içeriklerinin çözümlemesi yapılacak; tarihimizin önceki yüzyıldaki son köklü değişmelerdeki rolleri, düşünce ve edebiyat tarihimizi de etkileyen yönleri açıklanacaktır.
Osmanlı Devleti, Aydınlanma çağını yaşayan Avrupa karşısında çöküşünü durdurmak için Avrupa devletlerinin yükselmesini sağlayan etkenleri değerlendirmek ve uygulamak durumunda kalmıştır. Bu, modernleşme veya Batılılaşma denilen sürecin başlaması demektir. 18. yüzyılda Tanzimat Dönemini hazırlayan ve içeren, iyileştirme düşüncesinin kaynağında Avrupa kültür ve medeniyeti bulunur. Fransa’da elçi olarak görevlendirilen Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in Paris Sefaretname’si, Batı’ya dair gözlemlerin etkisiyle başlayan Lâle Devri, matbaanın İstanbul’da kurulması, bir tercüme heyetinin oluşturulması gibi olaylar Batılılaşma hareketlerinin başlangıcını oluşturur. III. Selim’in (1789-1807) giriştiği Nizam-ı Cedit (yeni düzen) bu yöndeki ilk bilinçli ve sistemli adımlar olmuştur. Bu dönemde Avrupa ile ilişkiler daimi elçiliklerin açılması, Avrupa sistemine göre yeni askeri okul ve birlikler kurulması gibi faaliyetlerle artmıştır.
II. Mahmut’un sadrazamı ayanları İstanbul’a davet ederek tarihte Sened-i İttifak olarak anılan bir anlaşma yapmıştır. Devlet ile tebaası arasında, padişahın yetkilerini kısıtlamayı da içeren ilk anlaşma olan Sened-i İttifak uygulama imkânı bulunmadan ortadan kalkmasına rağmen devletin merkezi gücünü zayıflatan bir etki yaratmıştır.
Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti birçok dış sorunla uğraşmaktadır. Bunların en önemlisi 19. yüzyılda Avrupa’nın Osmanlı toprakları ile ilgili planlarını ortaya koyan Şark Meselesidir. Avrupa devletlerinin 19. yüzyıldaki denge politikalarının, çekişmelerinin, pazarlıklarının, anlaşmazlıklarının ve savaşlarının arka planında hep Şark Meselesi bulunmaktadır. Bu dönemde yaşanan dış sorunlar şöyle özetlenebilir.
Bu dış sorunlar da Tanzimat Fermanı ve ardından gelecek düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymaktadır.
Tanzimat’a zemin hazırlayan düzenlemeler arasında II. Mahmut’un yaptığı yenilikler dikkat çekmektedir:
Tanzimat Fermanı, Abdülmecit tahta geçtikten sonra, 3 Kasım 1839’da Londra elçisi Mustafa Reşit Paşa’nın yurda dönerek padişahı ikna etmesi sonucu Osmanlı devlet adamlarının, halkın ve yabancı diplomatların bulunduğu bir toplantıda okunmuştur. metnin diğer bir adı okunduğu yer dolayısıyla Gülhane Hatt-ı Hümayunu’dur. Ferman, yarı anayasal bir belge ve aynı zamanda anayasal tarihimizin başlangıcı kabul edilir.
Fermanın maddelerinin üç temel noktada toplandığı görülmektedir: can, ırz (şeref), mal güvenliğinin sağlanması; iltizam usulünün kaldırılması; askerlik görevinin düzene sokulması ve 4-5 sene ile sınırlandırılması. Bu çerçevede gerekli yasaların çıkarılması, rüşvetin yasaklanması, memurların rütbelerine göre maaşa bağlanması ve yasaların Müslüman olan ve olmayan bütün tebaaya eşit bir şekilde uygulanması gerekiyordu.
Tanzimat Fermanı ile ilgili önemli noktalar şöyle özetlenebilir:
Tanzimat Fermanı’nın sonuçları ise şöyle özetlenebilir:
Tanzimat hareketi özünde devletin hemen hemen bütün kurumlarını içeren bir düzenleme dizisidir. Fermanın ilanını takiben devlet getirilen yenilikleri ve özellikle eşitlik hakkını halka anlatma gayretine girmiştir. Buna karşın Tanzimat’a karşı bazı ayaklanmalar görülmüştür. Öte yandan gayrimüslim unsurlara eşitlik verilmesi başlangıçta hedeflenen Osmanlı’ya bağlılık duygusunu geliştirmediği gibi, Tanzimat’tan sonraki süreçte Fransa’nın Katolikler, Rusya’nın Ortodokslar açısından birer hami rolü oynamalarına ve bu bahanelerle müdahale etmelerine de zemin hazırlamış oldu.
28 Şubat 1856’da Sultan Abdülmecit döneminde yayımlanan Islahat Fermanı, Tanzimat’la başlayan sürecin devamı olarak görülmüştür.
Islahat Fermanı’nın ilanı öncesindeki en önemli sorun, hatta doğrudan doğruya fermanın hazırlanmasında, ilan edilmesinde etkisi olan olay Kırım Savaşı olarak bilinen ve Avrupa devletlerinin de karışıp taraf olduğu OsmanlıRus Savaşıdır. Savaşı sona erdirecek Paris Antlaşması görüşmeleri sırasında müzakere edilen ve Batılıların Antlaşma’nın imzalanmasından önce yayımlanmasını istedikleri, din ve millet farkını ortadan kaldıracak iyileştirmeyi içeren Islahat Fermanı, Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa tarafından hazırlanarak yürürlüğe sokulmuştur. Böylece Ferman, yaklaşık bir ay sonra yayımlanan Paris Antlaşması’na (30 Mart 1856) da konu olmuştur.
Tanzimat Fermanı’nda da bulunan fakat uygulamada başarılı olmayan birçok madde Islahat Fermanı’nda tekrarlanmış, daha önce üstü kapalı geçilen kimi konular açıkça belirtilmiştir. Islahat Fermanı’ndaki belli başlı konular Müslüman ve gayrimüslim toplulukların eşitliği ve mezhepler arasındaki eşitlik, vergilerde ve ticarette eşitlik, mahkemelerin açık olacağı ve keyfi cezalar verilemeyeceği ve rüşvet ve yolsuzluklar için çıkarılacak kanunlardır.
Islahat Fermanı ile ilgili önemli noktalar şöyle özetlenebilir:
Islahat Fermanı’nın bazı sonuçları şunlardır:
Tanzimat ve Islahat Fermanlarından Sonra Osmanlı
Bu fermanlar Osmanlı tarihinde ilk kez Batı’yı model alıp bu modele hukuki bir çerçeve kazandırma çabalarıdır. Bu metinlerle devlet işleyişinde rol alanlar koruma altına alınırken daha önce mutlak bir iradeye sahip olan padişah kendi yetkilerini kısıtlamayı kabul ediyordu. Böylece devlet mekanizmasıyla hanedan üyeleri arasındaki kurumsal aynilik yerini bir tür ikiliğe bırakmaya başlıyordu.
Batılı örneklere benzer ve Cumhuriyet’in ilanından sonra sürdürülecek yönetim birimleri (il, sancak, kaza, nahiye ve köy ) teşkilatlanması da bu dönemde oluşmuştur. Bugünkü Danıştay’ın görevini, yönetimle ilgili yargı konularını ele alan ve hükme bağlayan Şûrâ-yı Devlet ile bugünkü Yargıtay’ın görevini üstlenen Ahkâm-ı Adliye’nin kurulması yargı ve yürütmenin birbirinden ayrılması anlamına gelmektedir.
Fatih zamanından itibaren uygulanan ve Batılı tarihçiler tarafından “millet sistemi” olarak adlandırılan sistemin temeli, devletin yönetimi altındaki vatandaşları Müslüman ve gayrimüslim olarak ikiye ayırıp, gayrimüslimleri de kendi aralarında mensup oldukları cemaatlere göre değerlendirmesine dayanır. Buradaki millet sözcüğünün anlamı cemaat demektir ve tamamen dinî bir anlam ifade etmektedir. Önce Tanzimat Fermanı’nda örtük biçimde, sonra da Islahat Fermanı’nda açıkça din ayrımı gözetilmesinden vazgeçildiğinin belirtilmesi ile bu geleneksel uygulama da kalkmış oldu. Dolayısıyla, Tanzimat Döneminin önemli özelliklerinden birisini, din referanslı toplum ve devlet yapısından uzaklaşmaya çalışmak oluşturur.
Bu süreçte bir taraftan yeni bir eğitim sistemi, yeni ve bağımsız yargı sistemi ve yeni bir idari mekanizma uygulanırken, diğer taraftan eski yapının varlığını devam ettirmesi Tanzimat Döneminin karakteristik özelliklerinden birisi olan zihniyet ikiliğini ortaya çıkarmıştır.
Modernleşmenin özünü oluşturan olgulardan ziyade, daha çok görüntüye ait yüzeysel etkenlerin toplum içerisinde görünürlük kazanması da modernleşmenin tartışmalı ve gerilimli bir süreç olmasına yol açmıştır. Devlet memurları arasında yaygınlaşan modaların masrafları artırması, rüşvetin önüne geçilememesi, vergilerin toplanmasında başarı sağlanamaması bu dönemde ahlakî bir çöküntüye de yol açmıştır.