Yeni Türkiye’nin 31 Mart Vak’ası

Bugün neredeyse her zamanki gibi uyandığım bir gündü, dünden kalma bir hastalığım vardı ama mühim değil. Aslında abimin telefonu ile uyandım. “amca oldun” dedi. Bekliyorduk da biraz erken geldi amcasının gülü dedim, gün güzel olacak dedim sonra.

Demez olaydım.

İşe gideyim diye çıktım, duydum ki elektrik gitmiş, olabilir, sonuçta makine bunlar dedim, sonra neredeyse tüm Türkiye’de gittiğini öğrendim bu elektrik meretinin. Malumdur ki elektriksiz hiçbir şey yapamadığımız gerçeği var yüzüme tokat gibi vuran.

Bir halat koptuğu için intihar eden Japon mühendisin etkisi daha geçmemişken saatlerce kesilen elektrikten sonra Enerji(k) bakanın istifasını düşünmüyordunuz değil mi? İstifa/de önemli çocuklar komik olmayın.

Demokratik Gelişim Partisi’ni kuran İdris Bal da kendi partisinden istifa etmiş, bu da bir ilktir herhalde, belki de partisi ondan istifa etmiştir bilinmez.

Günün ilerleyen saatlerinde savcımızın rehin alındığını öğrendik; Adliyede. Hani şu Avrupa’nın en büyük diye övündüğümüz sarayında ve en önemli davalardan birini soruşturan(Berkin Elvan) savcıyı rehin aldılar. Elektrikler kesik diye mi girdiler, avukatlık kanununa göre arayamadıkları avukat yardımıyla bilinmez ancak bu utancın büyüklüğü hepimize yeter.

Yazının asıl amacı ülkenin bugünkü gündeminden neler çıkarabiliriz mevzusu.

Daha öncelerde olsa “yapma canım komplo teorileri bunlar” diyeceğimiz her şeyi ne yazık ki sindirmiş ve olabilitesi üzerine kafa yormaya başlamışsak artık diyecek söz kalmamıştır.

  1. Öncelikle elektrik kesintisi üzerinden gidelim; biliyorsunuz ki bu ülkede büyük tepkilerle karşı karşıya kalan bir nükleer santral konusu var, büyük çapta birkaç elektrik kesintisi daha olursa, bakın nükleer yapsaydık hemen bunlar olur muydu yahu denilmemesi için hiçbir sebep yok.

  1. Genel seçimlerde yine enerji bakanı deyişiyle trafolara kediler girdi de ondan açıklaması bir yana, belki de 7 Haziran’a hazırlıktır bu; şakası bir yana derken yutkunmak en acı vereni.

  1. Ülke gündeminde çokça tartışılan makul ve mantıklı hukukçular tarafından eleştirilen; -neredeyse geçmemesi gereken bütün maddeleri geçtikten sonra biraz kenarda dursun denilen- (h)iç güvenlik paketi diye adlandırılan paket için “bak hepsi geçseydi böyle olmazdı” denebilir.

  1. Teröristler içinde avukat da vardı, avukatlar üstü aranamadığından silahı rahatça soktu, bu yüzden adliyeye girişi de düzenleyeceğiz diyen ve bu olaydan dahi prim yapmaya çalışan cumhurbaşkanı açıklaması da 82.000 üyesi olan baro birliklerinin ve bir türlü istediğini yaptıramadığı avukatlara/bizlere istediğini yaptırma çabasıdır ; ayıptır!

  1. Birkaç terörist maşasıyla devletin savcısını harcamak da, savcı neyi biliyordu? diye sordurmaya yeter ve yıllarca konusu edilen ve o gizli ve iğrenç güçlerin adalete kan sıçrattığını göz göre izlediğimiz an olarak kayıtlara geçmektedir.

  1. Olaylardan sonra konuşan başbakanın da özel güvenlik yerine adliyelere polis koyacağız yaklaşımı da hepimizin hissettiği ancak dile getirmediği “polis devleti” vurgusunu anlamaya yeter mi?

Yazıyı yazmaya başladıktan sonra savcımızın şehit olduğunu öğrendim, savcı Mehmet Kiraz’a Allah’tan rahmet diliyorum. İğrenç ve boktan yaklaşımlarınız uğruna savcı nezdinde adalete yeniden gölge düşürdünüz.

Bunlar benim kısa kısa ettiğim şahsi kelamlarım olsun, siz de komplo teorisi deyin, geçin.

Ve ne yazık ki bugün de yeni bir 31 Mart Vak’ası olarak tarihe geçmiştir, hem de dolu dolu.

Bu arada son bir not; dilerseniz biz adliyelere girerken donumuza kadar aratmaya varız, peki siz bir daha herhangi bir adalet sujesinin kılına zarar gelmeyeceğini garanti eder misiniz? Yoksa birileri öldürüldükten sonra önlem alma sözlerinizle laf-ı güzaftan ileri gitmeyeceğinizi mi görmemiz gerekiyor?

Ne yazık ki hepiniz Samimiyetsiniz!