Yolsuzluk Dalgasına Uluslararası Ölçekte Bir Bakış – Dr. Ali Tigrel

Maalesef Türkiye dünyada nüfusuna göre en fazla yurtdışına servet kaçırılan ülke durumunda. Yurtdışındaki hesaplarda bulunan Türklere ait paraların toplamının 200 milyar doların çok üzerinde olduğu yönünde ciddi iddialar var. Bu paraların ne kadarının yolsuzluklarla bağlantılı olduğunu bilemem ama söz konusu gri alan ile ilgili olarak yoğun spekülasyonların bulunduğunu belirtmekle geçeyim.

Bu noktada Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2019 raporuna kısaca bakmak istiyorum. Söz konusu raporda yer alan Türkiye ile ilgili satırbaşları ülkemize hiç yakışmayan bir görünümü özetliyor.

Şöyle ki:

Neden böyle oldu dersiniz?

Uluslararası Şeffaflık Örgütü temel nedenleri şu şekilde açıklıyor

Peki bu tatsız durum bizi nerelere taşıyabilir?

Nereden bakılırsa bakılsın, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün söz konusu raporunun ülkemizin imajını ciddi ölçüde yıpratabilecek ve uzun vadeli sermaye girişlerini olumsuz yönde etkileyerek ekonomimize zarar verebilecek bir potansiyel taşıdığı konusunda hiçbir kuşkum yok. Bu tür raporlara tepki göstererek ülkemizi yıpratmak isteyen dış mihrakları suçlayacak siyasetçilerimiz maalesef yok değil. Ama bu siyasetçilerimizin her şeyden önce bu olumsuz tabloyu objektif bir gözle değerlendirmelerini tavsiye ediyorum. Egemen siyasetin yapması gereken, iddia edilen hususların gerçekleri doğru olarak yansıtmadığını ortaya koymak ve gerçekten sorunlar varsa da bunların üzerine gidecek basireti göstermektir.

Unutmayalım ki, küresel ölçekteki tüm yatırım ve finansman dengelerinin Covid-19 virüsünün yol açtığı salgın nedeniyle bozulmasıyla, uluslararası sermaye hareketlerinin yönü de büyük ölçüde değişmiş, gelişmekte olan piyasalardan çekilmeler başlamıştır. Küresel sermayede risk iştahının büyük ölçüde azaldığı ve ne zaman geri geleceğinin bilinmediği olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir ortamda Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün rapor ve değerlendirmeleri küresel sermayenin gözünde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Dolayısıyla söz konusu örgüt tarafından yapılan ve yukarıdaki satırlarda özetlemeye çalıştığım Türkiye değerlendirmesinde yer alan eleştiri noktalarının üzerinde durulması ve bunların düzeltilmesi yolunda çaba gösterilmesi ekonomimizin geleceği açısından çok önemlidir.

Ekonomi tarihi, yolsuzlukların ekonomik gelişmeyi ne kadar olumsuz etkilediğini gösteren örneklerle doludur. Bu bağlamda ekonomik literatürde genel kabul görmüş bazı hususları bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum:

Hangi ülke olursa olsun, egemen siyaset aşağıda sıraladığım sorulara toplumu tatmin edecek düzeyde yanıt vermekle mükelleftir:

  1. Kamu yöneticilerinin atanmalarında bilgi, deneyim, liyakat, dürüstlük gibi kavramlar ne ölçüde dikkate alınmaktadır?
  2. Kamu ihalelerinde etkili olan karar vericilerin yaşam biçimleri ne ölçüde izlenmektedir.
  3. Kamu ihalelerinde rekabet hukukunun tüm gerekleri yerine getirilmekte midir?
  4. Yolsuzluklara karışanlardan (siyasetçi veya bürokrat fark etmez) hesap sorulabilmekte midir?

Yukarıdaki sorulara cevap verilememesi, söz konusu ülkenin ciddi bir yolsuzluk sorunu ile karşı karşıya olduğunun açık bir belirtisi olması yanı sıra iktidarının ülkeyi yönetme ehliyetini yitirdiğinin de bir göstergesidir.

Aslında yolsuzluklarla mücadelenin özünde iyi yönetim yatar. İyi yönetim ise Devlet işlerinin şeffaf, hesabı verilebilir, katılımcı ve akılcı bir şekilde yürütülmesi anlamına gelir.

Sonuç olarak tekrar edeyim.

Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 2019 yılı raporu, ülkemizin yolsuzluk algısının, hukuk devleti ilkeleri, basın özgürlüğü, sivil toplumun gücü, örgütlenme ve ifade özgürlüğü gibi konularla doğrudan ilgili olduğunu göstermektedir. Bu alanlarda yaşanan ihlaller Türkiye’nin dünya ortalamasının altında kalmasına yol açmaktadır. Güçler ayrılığının çalışmaması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerindeki soru işaretleri, liyakat ilkelerine yönelik ihlaller, Kamu İhale Kanunu’na aykırı uygulamalar, Kamu Özel İş Birliği projelerinde ve özelleştirilme uygulamalarında kamu çıkarına aykırı ihale süreçleri öne çıkan sorunlar arasında görülmektedir. Demokrasinin vazgeçilmez kurumlarının zayıflaması ile Türkiye maalesef demokrasi geleneği bulunmayan ülkeler arasında yer almaktadır.

Korona sonrası dönemde Türkiye ekonomisinin hızla toparlanabilmesi ve çok daha cazip bir yatırım iklimi yaratılabilmesi açısından yolsuzluk algısından kurtulmamız yaşamsal önem taşımaktadır.

Temennim, ülkemizin yolsuzluğa bulaşanların işinin çok zor olacağı, sistemin onları affetmeyeceği bir ülke haline gelmesidir. Bu hayal ne zaman gerçekleşir bilemem ama işte o zaman geldiğinde, çok daha huzurlu bir ülke olacağımız hususunda hiçbir kuşkum yoktur.