Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Yönetim Bilimi 1 Dersi 6. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Milattan önce 5000’lü yıllara dayanan yönetim faaliyetleri, Klasik Yönetim Teorisi ile son halini almıştır. Ancak, klasik yönetimi ortaya çıkaran temel unsur Sanayi Devrimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayi Devrimi, 18.yy’da İngiltere’de başlayan ve daha sonra kıta Avrupa’sında yayılan, buhar gücü ile çalışan makinelerin icat edilmesi ile üretimde makinelere dayalı bir sanayinin ortaya çıkmasına fırsat veren ve sonuç olarak ekonomik, sosyal, teknolojik ve politik yönden farklı bir yaşam tarzına geçilen bir dönemdir. Sanayi Devrimi ile birlikte yeni bir ekonomik anlayış, yeni bir üretim sistemi ve de buna bağlı olarak yeni bir fabrika sistemi ortaya çıkmıştır.
Klasik Yönetim anlayışının ortaya çıkmasında Sanayi Devrimi itici güç olmuştur. Avrupa’da ve özellikle İngiltere’de yaygınlaşan sanayi devrimi kapitalist düzenin yerleşmesine, kent nüfusunun artmasına ve kırsal kesimde yaşayan insan sayılarının azalmasına neden olmuştur. Ancak Dünya tarihi bakımından yaşanan bu değişim surecinin daha da ileriye götürülüp geliştirilmesi ise özellikle ABD’de yapılan çalışmalar ile başlamıştır. Daha büyük ölçekli sanayi işletmelerinin kurulması hem üretimin rasyonel bir şekilde yapılmasını hem de üretim için kullanılan iş gücünün yönetimi ile ilgili sorunları gündeme getirmiştir. Bunun yanı sıra karşılaşılan bir başka sorun ise büyük üretim işletmelerinin örgüt yapılarının oluşturulmasına yönelik sorunlar olmuştur. Son olarak üretilen ürünlerin aynı olmasının göstergesi olan standartlaşma ile ilgili sorunlar da gündeme gelmiştir. Karşılaşılan tüm bu sorunlar konu ile ilgili kişileri çözüm arayışına götürmüş ve birbirinden farklı birçok araştırmanın yapılmasına yöneltmiştir. 1880-1930 yılları arasında yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları doğrultusunda Klasik Yönetim Teorileri ortaya çıkmış ve bu döneme yönetim yazınında Bilimsel Yönetim Dönemi adı verilmiştir. Bu dönem içerisinde, rasyonelliği temel alan, üretimde insan unsurunu göz ardı eden ve işletme organizasyonlarını kapalı bir sistem olarak kabul eden üç temel yaklaşım Klasik Yönetim Teorilerini oluşturmuştur:
Bu üç yaklaşımın paylaştığı ortak görüşler şunlardır:
Klasik Yönetim Teorisinin ilk yaklaşımı Bilimsel Yönetim Yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın kurucusu ve öncüsü¨ ise Amerikalı F.W. Taylor’dur. Makine mühendisi olan Taylor hem yönetici hem de bir teorisyendir. Hayatının büyük bir kısmını, işletmenin üretim bölümünde daha fazla nasıl verimlilik elde edileceğini araştırmakla geçirmiştir. Taylor, görüşlerini başkalarına aktarmak konusunda oldukça hevesli olduğu için her birini yazıya dökmüş ve nihayet 1911 yılında Bilimsel Yönetimin Temel ilkeleri adlı eserini yayınlamıştır. Ölümünden sonra eserleri bir araya getirilerek, 1947 yılında Bilimsel Yönetim adıyla basılmıştır. Söz konusu bu eser Taylor’un bir işletmede verimlilik artırmak adına yapılması gerekenleri ortaya koyması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü¨ yapılması önerilen bu ilkeler bilimsel yönetimin yaratılmasına katkı sağlamıştır.
Bilimsel Yönetimin Ortaya Çıkışı: Taylor, tecrübelerine dayalı olarak, işletmelerde günlük çalışma saatleri içerisinde kendisinden beklenenin üzerine çıkabilen işçi sayısının çok az olduğunu tespit etmiş ve bunun sonucu olarak bu sorunun ancak bilimsel yönetim ile çözülebileceğini belirtmiştir. Taylor’un yönetim uygulamasına getirdiği bilimsel yaklaşıma göre izlenmesi gereken adımlar şunlardır:
Bilimsel Yönetim yaklaşımını benimsemiş olan diğer isimler Frank ve Lillian Gilberth ve Henry Grant’tır.
Bilimsel Yönetim Yaklaşımının Diğer Takipçileri
Frank ve Lillian Gilberth bilimsel yönetim yaklaşımına ilgi duymuş ve Hareket Etüdü olarak bilinen ilkeyi geliştirmişlerdir. Bununla birlikte Gilberth’ler bilimsel yönetimin işi ölçmekle ilgili olduğunu savunmuş ve bir işi yapmanın “tek ve mükemmel” bir yolunun olduğunu belirtmişlerdir. Henry Grant ise Taylor’un fikirlerini benimsemekle birlikte, köle işçi kavramına karşı çıkarak işçilerin bir işi yapmalarında o an için en iyi yolun takip edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilimsel Yönetim Yaklaşımı ile İlgili Olumlu ve Olumsuz Görüşler:
Bilimsel yönetim yaklaşımı sonucu ortaya çıkan olumlu görüşler:
Bilimsel yönetim yaklaşımı sonucu ortaya çıkan olumsuz görüşler:
Bilimsel yönetim yaklaşımının dikkat çeken en zayıf yönü ise işgörenlerin organizasyon içindeki yerini ikinci plana atmış olmasıdır. Bunun sonucunda da;
Klasik Yönetim teorisyenlerinden Urwick, aşağıda belirtilen 10 prensibi bir araya getirmiştir.
Urwick’e, göre bu prensiplerin uygulanması ile örgütsel mekanizmaların düzgün çalışması mümkün olacaktır.
Fransız Sanayici ve teorisyen Henry Fayol, elde ettiği başarılar sayesinde ünlenmiş ve yazdığı Genel Endüstriyel Yönetim kitabıyla endüstri tarihinin unutulmazlarından olmuştur. Fayol, ünlü işletme tanımını yapmadan evvel kendisine göre her türlü endüstriyel oluşumun üstleneceği temel faaliyetleri belirtmiştir. Bu altı faaliyet aşağıdaki gibidir.
İlk beş faaliyetin yeteri kadar tanındığını belirten Fayol özellikle altıncı faaliyet üzerinde durmuştur. Fayol’e göre yönetim, öngörmek ve planlamak, organize etmek, komuta etmek, koordine etmek ve kontrol etmektir. Öngörmek ve planlamak, geleceğe bakıp bir faaliyet planı tasarlamaktır. Organize etmek, yapısal anlamda yaşanan süreci kapsarken komuta etmeyi, işletme içi faaliyetleri sürdürmek olarak nitelendirmiştir. Koordine etmek örgüt içindeki faaliyetleri birleştirmektir. Son olarak kontrol ise yapılanların mevcut politikalara ve uygulamalara uygunluğunu teyit etmek olarak açıklamıştır.
Fayol bu bağlamda kendisinin de çalışma hayatı boyunca benimsemiş olduğu 14 yönetim ilkesinden bahsetmektedir. Bu söz konusu 14 ilke, bazı klasik disiplinden gelen takipçileri tarafından da benimsenmiş ancak günümüz teorisyenleri tarafından eleştirilmiştir. Söz konusu on dört ilke şunlardır:
Fakat günümüz teorisyenleri bu ilkeleri fazla anlamlı bulmamakta ve eleştirmektedirler.
Bürokrasi birden fazla anlama sahip olan bir yaklaşım olması sebebiyle pek çok yanlış anlaşılmalara sebep olmuştur. En yaygın kullanımları;
Bu bölümde bürokrasi terimi örgüt şekli olarak ele alınmaktadır. Bürokrasi yaklaşımının öncüsü ve kurucusu Max Weber’dir. Weber akademik çalışmalar yapmakta ve özellikle yetki konusu ile yakından ilgilenmektedir. Örgüt analizinde üç temel yetki tipi olduğunu savunmaktadır. Bunlar; geleneksel, karizmatik ve yasal-rasyonel yetkidir.
Geleneksel Yetki: Otorite olarak görülen kişilere yönelik kabullenme, geleneklerden ya da âdetlerden kaynaklanmaktadır.
Karizmatik Yetki: Kişiyi kabullenme ona duyulan sadakatten, güvenden ve yöneticinin kişisel değerlerinden kaynaklanmaktadır.
Yasal-Rasyonel Yetki: Kişiyi kabullenme, otorite olarak görülen kişinin yasalarca ya da örgüt prosedürlerince belirlenmiş konumundan ve yer aldığı mevkiden kaynaklanmaktadır.
Weber’e göre bürokrasinin temel özellikleri şunlardır:
Günümüzde pek çok örgütte yasal-rasyonel yetki ile karşılaşılmaktadır ve Weber bürokrasi terimini bu tür yetki için kullanmıştır. Weber, büyük ölçekli örgütler için bürokrasinin kaçınılmaz olduğunu ve bu yüzden de dünya üzerinde pek çok kurumda uygulandığını vurgulamıştır. Bürokratik yapıların gelişimindeki iki önemli unsur hiç şüphesiz ki büyüklük ve karışıklıktır. Bu koşullar altında işletmeler ancak sistematik bir örgüt yapısına sahip olarak kontrol altına alınabilirler.
Milattan önce 5000’lü yıllara dayanan yönetim faaliyetleri, Klasik Yönetim Teorisi ile son halini almıştır. Ancak, klasik yönetimi ortaya çıkaran temel unsur Sanayi Devrimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayi Devrimi, 18.yy’da İngiltere’de başlayan ve daha sonra kıta Avrupa’sında yayılan, buhar gücü ile çalışan makinelerin icat edilmesi ile üretimde makinelere dayalı bir sanayinin ortaya çıkmasına fırsat veren ve sonuç olarak ekonomik, sosyal, teknolojik ve politik yönden farklı bir yaşam tarzına geçilen bir dönemdir. Sanayi Devrimi ile birlikte yeni bir ekonomik anlayış, yeni bir üretim sistemi ve de buna bağlı olarak yeni bir fabrika sistemi ortaya çıkmıştır.
Klasik Yönetim anlayışının ortaya çıkmasında Sanayi Devrimi itici güç olmuştur. Avrupa’da ve özellikle İngiltere’de yaygınlaşan sanayi devrimi kapitalist düzenin yerleşmesine, kent nüfusunun artmasına ve kırsal kesimde yaşayan insan sayılarının azalmasına neden olmuştur. Ancak Dünya tarihi bakımından yaşanan bu değişim surecinin daha da ileriye götürülüp geliştirilmesi ise özellikle ABD’de yapılan çalışmalar ile başlamıştır. Daha büyük ölçekli sanayi işletmelerinin kurulması hem üretimin rasyonel bir şekilde yapılmasını hem de üretim için kullanılan iş gücünün yönetimi ile ilgili sorunları gündeme getirmiştir. Bunun yanı sıra karşılaşılan bir başka sorun ise büyük üretim işletmelerinin örgüt yapılarının oluşturulmasına yönelik sorunlar olmuştur. Son olarak üretilen ürünlerin aynı olmasının göstergesi olan standartlaşma ile ilgili sorunlar da gündeme gelmiştir. Karşılaşılan tüm bu sorunlar konu ile ilgili kişileri çözüm arayışına götürmüş ve birbirinden farklı birçok araştırmanın yapılmasına yöneltmiştir. 1880-1930 yılları arasında yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları doğrultusunda Klasik Yönetim Teorileri ortaya çıkmış ve bu döneme yönetim yazınında Bilimsel Yönetim Dönemi adı verilmiştir. Bu dönem içerisinde, rasyonelliği temel alan, üretimde insan unsurunu göz ardı eden ve işletme organizasyonlarını kapalı bir sistem olarak kabul eden üç temel yaklaşım Klasik Yönetim Teorilerini oluşturmuştur:
Bu üç yaklaşımın paylaştığı ortak görüşler şunlardır:
Klasik Yönetim Teorisinin ilk yaklaşımı Bilimsel Yönetim Yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın kurucusu ve öncüsü¨ ise Amerikalı F.W. Taylor’dur. Makine mühendisi olan Taylor hem yönetici hem de bir teorisyendir. Hayatının büyük bir kısmını, işletmenin üretim bölümünde daha fazla nasıl verimlilik elde edileceğini araştırmakla geçirmiştir. Taylor, görüşlerini başkalarına aktarmak konusunda oldukça hevesli olduğu için her birini yazıya dökmüş ve nihayet 1911 yılında Bilimsel Yönetimin Temel ilkeleri adlı eserini yayınlamıştır. Ölümünden sonra eserleri bir araya getirilerek, 1947 yılında Bilimsel Yönetim adıyla basılmıştır. Söz konusu bu eser Taylor’un bir işletmede verimlilik artırmak adına yapılması gerekenleri ortaya koyması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü¨ yapılması önerilen bu ilkeler bilimsel yönetimin yaratılmasına katkı sağlamıştır.
Bilimsel Yönetimin Ortaya Çıkışı: Taylor, tecrübelerine dayalı olarak, işletmelerde günlük çalışma saatleri içerisinde kendisinden beklenenin üzerine çıkabilen işçi sayısının çok az olduğunu tespit etmiş ve bunun sonucu olarak bu sorunun ancak bilimsel yönetim ile çözülebileceğini belirtmiştir. Taylor’un yönetim uygulamasına getirdiği bilimsel yaklaşıma göre izlenmesi gereken adımlar şunlardır:
Bilimsel Yönetim yaklaşımını benimsemiş olan diğer isimler Frank ve Lillian Gilberth ve Henry Grant’tır.
Bilimsel Yönetim Yaklaşımının Diğer Takipçileri
Frank ve Lillian Gilberth bilimsel yönetim yaklaşımına ilgi duymuş ve Hareket Etüdü olarak bilinen ilkeyi geliştirmişlerdir. Bununla birlikte Gilberth’ler bilimsel yönetimin işi ölçmekle ilgili olduğunu savunmuş ve bir işi yapmanın “tek ve mükemmel” bir yolunun olduğunu belirtmişlerdir. Henry Grant ise Taylor’un fikirlerini benimsemekle birlikte, köle işçi kavramına karşı çıkarak işçilerin bir işi yapmalarında o an için en iyi yolun takip edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilimsel Yönetim Yaklaşımı ile İlgili Olumlu ve Olumsuz Görüşler:
Bilimsel yönetim yaklaşımı sonucu ortaya çıkan olumlu görüşler:
Bilimsel yönetim yaklaşımı sonucu ortaya çıkan olumsuz görüşler:
Bilimsel yönetim yaklaşımının dikkat çeken en zayıf yönü ise işgörenlerin organizasyon içindeki yerini ikinci plana atmış olmasıdır. Bunun sonucunda da;
Klasik Yönetim teorisyenlerinden Urwick, aşağıda belirtilen 10 prensibi bir araya getirmiştir.
Urwick’e, göre bu prensiplerin uygulanması ile örgütsel mekanizmaların düzgün çalışması mümkün olacaktır.
Fransız Sanayici ve teorisyen Henry Fayol, elde ettiği başarılar sayesinde ünlenmiş ve yazdığı Genel Endüstriyel Yönetim kitabıyla endüstri tarihinin unutulmazlarından olmuştur. Fayol, ünlü işletme tanımını yapmadan evvel kendisine göre her türlü endüstriyel oluşumun üstleneceği temel faaliyetleri belirtmiştir. Bu altı faaliyet aşağıdaki gibidir.
İlk beş faaliyetin yeteri kadar tanındığını belirten Fayol özellikle altıncı faaliyet üzerinde durmuştur. Fayol’e göre yönetim, öngörmek ve planlamak, organize etmek, komuta etmek, koordine etmek ve kontrol etmektir. Öngörmek ve planlamak, geleceğe bakıp bir faaliyet planı tasarlamaktır. Organize etmek, yapısal anlamda yaşanan süreci kapsarken komuta etmeyi, işletme içi faaliyetleri sürdürmek olarak nitelendirmiştir. Koordine etmek örgüt içindeki faaliyetleri birleştirmektir. Son olarak kontrol ise yapılanların mevcut politikalara ve uygulamalara uygunluğunu teyit etmek olarak açıklamıştır.
Fayol bu bağlamda kendisinin de çalışma hayatı boyunca benimsemiş olduğu 14 yönetim ilkesinden bahsetmektedir. Bu söz konusu 14 ilke, bazı klasik disiplinden gelen takipçileri tarafından da benimsenmiş ancak günümüz teorisyenleri tarafından eleştirilmiştir. Söz konusu on dört ilke şunlardır:
Fakat günümüz teorisyenleri bu ilkeleri fazla anlamlı bulmamakta ve eleştirmektedirler.
Bürokrasi birden fazla anlama sahip olan bir yaklaşım olması sebebiyle pek çok yanlış anlaşılmalara sebep olmuştur. En yaygın kullanımları;
Bu bölümde bürokrasi terimi örgüt şekli olarak ele alınmaktadır. Bürokrasi yaklaşımının öncüsü ve kurucusu Max Weber’dir. Weber akademik çalışmalar yapmakta ve özellikle yetki konusu ile yakından ilgilenmektedir. Örgüt analizinde üç temel yetki tipi olduğunu savunmaktadır. Bunlar; geleneksel, karizmatik ve yasal-rasyonel yetkidir.
Geleneksel Yetki: Otorite olarak görülen kişilere yönelik kabullenme, geleneklerden ya da âdetlerden kaynaklanmaktadır.
Karizmatik Yetki: Kişiyi kabullenme ona duyulan sadakatten, güvenden ve yöneticinin kişisel değerlerinden kaynaklanmaktadır.
Yasal-Rasyonel Yetki: Kişiyi kabullenme, otorite olarak görülen kişinin yasalarca ya da örgüt prosedürlerince belirlenmiş konumundan ve yer aldığı mevkiden kaynaklanmaktadır.
Weber’e göre bürokrasinin temel özellikleri şunlardır:
Günümüzde pek çok örgütte yasal-rasyonel yetki ile karşılaşılmaktadır ve Weber bürokrasi terimini bu tür yetki için kullanmıştır. Weber, büyük ölçekli örgütler için bürokrasinin kaçınılmaz olduğunu ve bu yüzden de dünya üzerinde pek çok kurumda uygulandığını vurgulamıştır. Bürokratik yapıların gelişimindeki iki önemli unsur hiç şüphesiz ki büyüklük ve karışıklıktır. Bu koşullar altında işletmeler ancak sistematik bir örgüt yapısına sahip olarak kontrol altına alınabilirler.