İster ihtiyari isterse zorunlu arabuluculuk olsun taraflardan biri hukuki uyuşmazlık nedeniyle arabulucuya başvurduğu takdirde arabuluculuk süreci başlar ve arabulucu, bir toplantı günü belirleyerek taraflar ile uyuşmazlığın çözüme kavuşabilmesi için görüşme sağlar.
Arabuluculuk görüşmeleri sonunda gizlilik ilkesi ihlal edilmeyecek şekilde görüşme sonucu bir tutanak ile imza altına alınır. Ancak her ne kadar taraflar, görüşme sonucunda varmış oldukları karar doğrultusunda hazırlanan arabuluculuk tutanağını imza altına alsalar da bazı durumlarda tarafların iradelerinin fesada uğradığı durumlar da söz konusu olabilmektedir.
Bu duruma bir örnek vermek gerekir ise;
işçilik alacağı uyuşmazlığında işçi, işverenin baskı veya tehdidi sonucunda asında razı olmadığı bir anlaşma tutanağını imza altına alabilmektedir.
Bu durumda işçinin bir iptal davası açarak söz konusu tutanağın iptalini sağlama imkânı bulunmaktadır. Yani bu sorumuzun cevabı; evet, arabuluculuk tutanağının iptali mümkündür.
Yukarıda belirttiğimiz üzere arabuluculuk tutanağının iptali mümkün olabilmektedir. Ancak bu iptalin sağlanabilmesi için bazı durumların meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bunlara örnek vermek gerekir ise;
Bu ve buna benzer sebepler ile arabuluculuk iptali davası açılabilmesi mümkündür.
İptali istenen arabuluculuk tutanağında belirtilen uyuşmazlık konusunun dava açıldığında görevli ve yetkili mahkemesi neresi ise, arabuluculuk tutanağının iptali için görevli ve yetkili mahkeme de orasıdır.
Örneğin ,
İşçilik alacağında görevli mahkeme iş mahkemesi olduğu için, arabuluculuk tutanağının iptali davasında da görevli mahkeme iş mahkemeleridir.
Hukuk sistemimizde ihtiyari arabuluculuk kavramı mevut iken, 2018 yılından itibaren iş hukuku, 2019 yılı Ocak ayından itibaren de ticaret hukuku alanı olmak üzere arabuluculuk zorunlu hale gelmiş olup, dava şartı olarak aranılmaktadır.
Ancak bu yöntemin kötü niyetli olarak kullanıldığı birçok durum mevcuttur. Kötü niyet sadece taraflardan değil arabulucunun basiretsizliğinden de kaynaklanabilmektedir. Bu gibi durumlarda hak kaybı ve mağduriyet olmaması açısından arabuluculuk görüşmeleri sonucunda taraflarca tutulmuş olan tutanağın iptal edilmesi gerekmektedir.
Bu makale ile arabuluculuk tutanağının iptalinin mümkün olup olmadığı, iptal için gereken şartların neler olduğu ve izlenecek yol hakkında bilgi verilmek hedeflenmektedir. Öncelikle arabuluculuk kavramını kısaca açıklamak gerekmektedir.
Arabulucunun aynı zamanda davalı şirketin avukatı olduğu ileri sürülmüş olup, bu durum davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde doğrulanmıştır.
Davalı vekili, arabulucunun davalı şirketin avukatı olduğunun davacı işçi tarafından bilinmesi gerektiğini ve buna rağmen arabulucu olarak seçildiğini, arabulucunun, taraflardan birinin avukatı olmasının arabuluculuk faaliyetine engel olmadığını savunmuştur.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 9/2. maddesine göre,
“Arabulucu olarak görevlendirilen kimse, tarafsızlığında şüphe edilmesini gerektirecek önemli hal ve şartların varlığı halinde, bu hususta tarafları bilgilendirmekle yükümlüdür”.
Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığının hazırladığı Arabulucular Etik Kurallarının 4. maddesinde, arabulucu ile taraflar arasında herhangi bir menfaat ilişkisi veya çatışmasının bulunmaması gerektiği açıklanmıştır. Arabulucu kendisi tarafından makul koşullarda bilinebilecek ve tarafsızlığı hakkında şüphe uyandırabilecek doğmuş veya doğabilecek menfaat ilişkisi veya çatışmasının varlığı halinde mümkün olan en kısa süre içinde tarafları bilgilendirmelidir.
Somut uyuşmazlıkta arabulucunun davalı şirketin avukatı olarak görev yaptığı halde arabuluculuk görüşmeleri öncesinde davacı tarafı bu yönde bilgilendirdiği ortaya konulamamıştır. Anlaşma belgesinde bu yönde bir açıklamaya yer verilmemiştir.
Arabulucunun aynı zamanda diğer tarafın avukatı olduğu hususunda özellikle davacı tarafın açıkça bilgilendirildiğinin ve buna rağmen arabuluculuk görüşmelerine devam etmek istediğinin ispatı gerekir. Bu yönüyle ilgili mevzuat çerçevesinde arabulucunun tarafsızlığından şüphe duyulmasını gerektiren önemli hal ve şartların varlığı kabul edilmelidir.
Taraflar arasında imzalandığı ileri sürülen anlaşma tutanağında kıdem tazminatının 10.437,33 TL olarak kararlaştırılmasına rağmen, 2017 yılı Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin 2. Kısım 1. maddesine göre nispi %6 oranında arabuluculuk ücreti ödenmesi gerektiği halde asgari tarifeye aykırı biçimde arabuluculuk ücreti 200 TL olarak belirlenmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi
9.Hukuk Dairesi
Esas : 2019/2343 Karar : 2019/1223
Karar Tarihi : 21.10.2019
ARABULUCULUK TUTANAĞININ İPTALİ İÇİN AÇILAN DAVADA, ilk derece mahkemesince “Davanın REDDİNE, ” şeklinde karar verilmiştir.
Taraflar arasında ihtiyari arabuluculuk anlaşmasının geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Dosyada mevcut arabulucu nezaretinde düzenlenen anlaşma belgesinin iş sözleşmesinin 13.11.2018 tarihinde sonlanması üzerine ertesi gün arabulucu ile birlikte görüşüldüğü ve düzenlendiğinin belirtildiği, tutanak içeriğinden arabuluculuğa işveren vekilinin başvurduğu, anlaşmanın nerede ve ne şekilde sağlandığı konularının belirtildiği, kıdem ve ihbar tazminatı, aile yardımı, çocuk yardımı, ikramiye, yakacak yardımı, yıllık ücretli izin, fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram genel tatil ücretleri, bakiye ücret ve prim bedeli toplamından oluşan ……….TL’nın işçinin bankadaki ücret hesabına en geç 23.11.2018 tarihinde ödeneceği, işverenin, işçinin işten çıkış kodunu işsizlik sigortasından yararlanacağı şekilde kod 4 olarak kodlayacağı, işçinin zikredilen bedel ve işbu anlaşma mukabilinde herhangi bir işe iade davası açmayacağını beyan ederek son tutanağa bu hususun da yazılmasını istediği ve yazıldığı, arabuluculuk ücretinin işverence ödeneceği yönünde ibare bulunduğu anlaşılmaktadır.
Dosya içinde davacı işçinin ihtiyari arabulucuya başvurusuna dair bir belgeye rastlanmamıştır. Bununa aksine davacı işçi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedildiğini, bu iradesini gizlemek için arabuluculuk sözleşmesi yapmak istediğini, belgeye Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesine aykırı şekilde ibraname niteliği kazandırılmak istendiğini iddia etmiştir….
Davacının arabulucuya usulüne uygun bir başvurusunun olmadığı, yapıldığı belirtilen görüşmelerde, ondan fazla işçiye aynı şekilde sırayla iş yerinde belgelerin imzalatıldığı, Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde aykırı şekilde ibra etkisi kazandırılmaya çalışıldığı, tazminat ve alacaklarla ilgili olarak delil oluşturma ve dava açma yasağı oluşturma yönünde çaba içine girildiği anlaşılmaktadır. Bütün bu işlemlerin usulüne uygun bir arabuluculuk başvurusunun ve görüşmesinin yapılmadığı gibi mevzuat hükümleri çerçevesinde
Arabuluculuk anlaşma belgesinin düzenlenmediği sonucuna varılmaktadır.
Tüm bu tespitler karşısında; dava tarihi itibariyle taraflar arasında 6325 sayılı Kanun hükümleri dikkate alındığında, yapılan işlemler geçerli ihtiyari arabuluculuk faaliyeti olarak nitelendirilemez.
Kanun hükümlerine göre usulüne uygun bir başvuru olmadığı, arabuluculuk görüşmelerinin hiç yapılmadığı da iddia edilmekle ve mevzuat hükümleri çerçevesinde usulüne uygun, geçerli bir tutanak düzenlenmediği ve dava tarihi itibari ile zorunlu arabuluculuk şartının yürürlüğe girdiği de dikkate alınarak, davaya konu iş sözleşmesinin feshinin geçersizliği ve işe iade talebi yönünden işin esasına girilerek sonuca gidilmesi gerekirken, hukuken geçerli bir anlaşmanın varlığı kabul edilerek “arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılan konularda dava açılamayacağı” yönündeki gerekçeyle davanın reddi hatalı olup belirtilen yönlerden öncelikle davacının anlaşma veya davacının işten ayrılma iradesi bulunmadığı iddiası konusunda gerekli araştırmaya gidilmesi, toplanacak deliller, dosya içeriği ile benzer mahiyetteki İzmir İş Mahkemelerinde görülen dava dosyaları kapsamları da değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre zorunlu arabuluculuk evrakları da incelenerek ve işin esasına girilerek karar verilmesi gerekmektedir.
Yukarıdaki gerekçelerle davacının istinaf başvurusunun usulden kabulü ile HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereği taraflarca bildirilen deliller toplanmadan ve hiç değerlendirilmeden eksik inceleme ile karar verilmesi nedenleriyle sair istinaf sebepleri incelenmeksizin İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın İlk Derece Mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Esas No.: 2022/436 Karar No.: 2022/1380 Tarihi: 07.02.2022 tarihli kararı nı inceleyecek olursak
İlgili Mevzuat: 6098 sayılı Kanun m. 420, 6325 sayılı Kanun m.18/5
Karar Özeti: Arabulucu önünde yapılan anlaşmada ibraya ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. addesinin uygulanması mümkün değildir. Aksi kabulde arabulucu önünde tarafların anlaşması imkansız hale gelir. Nitekim
6325 sayılı Kanunu
n 18/5 madde hükmünde arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya arılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı öngörülmüş olup, buna göre ibraya ilişkin düzenlemelerden hareketle arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerliliği değerlendirilemez.
Her ne kadar Dairemizin 11.09.2019 tarihli ve 3694-13040 sayılı ilamında arabuluculuk anlaşma tutanağı ibra hükümleri çerçevesinde değerlendirilmiş ise de, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07.07.2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile aynı uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapmakla görevli 22. Hukuk Dairesinin kapatılması ve tüm işlerinin Dairemize devredilmesi üzerine yeniden yapılan değerlendirmede yukarıda belirtilen sonuca varılmıştır.
Yargıtay Kararı
Bölge Adliye Mahkemesince 17/11/2021 tarihli ek karar ile davalı tarafın temyiz istemi red edilmiş ise de, davaya konu ( iptal istemine konu) arabuluculuk son tutanağı ve anlaşma belgesinin içeriği ve belirlenen alacak tutarı dikkate alındığında Bölge Adliye Mahkemesi kararının kesin olmadığı anlaşılmakla; davalı vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen 17/11/2021 tarihli EK KARARIN BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi. Hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalıya ait iş yerinde satın alma şefi olarak çalıştığını, davalının baskı, yıldırma ve zorlama ile davacıyı arabulucuya yönlendirip iş sözleşmesinin bu şekilde sonlandırıldığını, irade fesadı durumu olduğundan 29/04/2020 tarihli arabuluculuk son tutanağı ve anlaşma belgesinin geçersiz olduğunu ileri sürerek, söz konusu tutanak ve belgenin iptaline karar verilmesini, istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, iş sözleşmesinin zorlama ile arabuluculuk süreci sonucunda feshedildiği iddiasının doğru olmadığını, sözleşmenin davacı tarafça fesh edildiğini, fesih sonarsı davacının rızası ile katıldığı arabuluculuk işlemlerinin Kanuna uygun ve geçerli olduğunu, savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece,
6325 sayılı Arabuluculuk Kanuna
göre arabuluculuğun, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanması gerektiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinin ikinci fıkrasında ise ibraya ilişkin hüküm olup “…ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka
aracılığıyla yapılması şarttır.
Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.” düzenlemesine yer verildiği, bu hükmün emredici nitelikte olduğu, davaya konu arabuluculuk tutanağının düzenlendiği tarih ve ibra beyanının içeriği dikkate alındığında, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri bir zamanda uyuşmazlık konusu olmadan ve işçinin başvurusu bulunmadan ibra niteliğinde arabuluculuk tutanağı düzenlendiği, ibra niteliğindeki tutanağın tarih ve içeriği itibari ile arabuluculuğa elverişli olmadığı, gerekçesi ile davanın kabulüne, karar verilmiştir.
İstinaf:
Karara karşı, davalı tarafça istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, özetle, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasa ile dosya içeriğine uygun olduğu, gerekçesi ile davalı başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Bölge Adliye Mahkemesi kararını davalı taraf temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Dava, ihtiyari arabuluculuk son tutanağı ve anlaşma belgesinin iptali istemine ilişkindir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının davalıya ait işyerinde satın alma şefi olarak çalışırken 17/04/2020 tarihinde işverence görevinin değiştirildiği, davacının bu görev değişikliğini kabul etmeyerek kıdem tazminatı ödenmesini talep ettiği ve işverence talebin kabul edilerek 28/04/2020 tarihinde işten çıkışının yapıldığı anlaşılmaktadır.
İş sözleşmesinin feshi sonrasında davalı talebi üzerine tarafların ihtiyari arabuluculuğa başvurduğu ve 29/04/2020 tarihinde anlaşıp, anlaşma belgesini imzaladıkları, belge içeriğinde bir kısım tazminat ve alacaklara karşılık davacıya net 98.878,75 TL ödeneceğinin kararlaştırıldığı görülmüştür.
Davacı taraf, dava dilekçesinde, 29/04/2020 tarihli arabuluculuk tutanakları ile davalının kendi arabulucusuna zorlanarak iş sözlemesinin fesh edildiğini iddia etse de, yukarıda açıklandığı üzere iş sözleşmesi görev değişikliğini kabul etmemesi nedeniyle davacı talebiyle sonlandırılmıştır. Davacının irade fesadına yönelik “ baskı, yıldırma ve zorlama” iddialarıyla ilgili ise ispata yönelik somut tanık anlatımları olmadığı gibi başkaca da delil sunulmamıştır.
Öte yandan arabuculunun “tarafsız olmadığı” iddiası da ispatlanmamıştır. Mahkemece, arabulucu önünde yapılan anlaşmanın ibra niteliğinde olduğu, ibraya ilişkin hükmün emredici nitelikte bulunduğu ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununn 1. maddesi uyarınca tarafların ancak üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konuda arabulucuya gidebilecekleri hususun düzenlendiği, ibra niteliğinde belge üzerinde tarafların serbestçe tasarruf edebilecekleri bir durum söz konusu olmadığı, gerekçesiyle dava kabul edilmiştir.
Arabulucu önünde yapılan anlaşmada ibraya ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ nun 420. maddesinin uygulanması mümkün değildir. Aksi kabulde arabulucu önünde tarafların anlaşması imkansız hale gelir. Nitekim 6325 sayılı Kanunun 18/5 madde hükmünde arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı öngörülmüş olup, buna göre ibraya ilişkin düzenlemelerden hareketle arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerliliği değerlendirilemez.
Her ne kadar Dairemizin 11.09.2019 tarihli ve 3694-13040 sayılı ilamında arabuluculuk anlaşma tutanağı ibra hükümleri çerçevesinde değerlendirilmiş ise de, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07.07.2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile aynı uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapmakla görevli 22. Hukuk Dairesinin kapatılması ve tüm işlerinin Dairemize devredilmesi üzerine yeniden yapılan değerlendirmede yukarıda belirtilen sonuca varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü
hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç :
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye
iadesine, 07.02.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Bu konu hakkındaki benzer makalelerimiz için tıklayın