Fikir Atölyesi üzerinden o kadar harika mail’ler alıyorum ki! Samimi, fikirlerini paylaşan, sohbet etmek isteyen, eleştirilerini söyleyen. Hepsi çok değerli. Bazen geciksem de herkese cevap veriyorum.
Geçenlerde aldığım Emrah Aydoğdu imzalı mail’de aynen şunlar yazıyordu:
“Binlerce kez almış olduğum ‘bu maili forward edersen en büyük hayalin olacak’ iletisini yine binlerce kez sildim. Bu sabah gazeteleri okurken bir tane daha geldi ve neden bilmiyorum ama açık olan gazeteden aldığım 10 mail adresine forward ettim iletiyi. Hayatımda ilk kez.
Sonra surfe devam ederken limk.com’da ‘Peki Google bizi görecek mi?’ yazınıza giden bir link gördüm. Yazınızı okudum. Üzerinde çalıştığım en büyük hayalim olan proje için oldukça motive edici bir yazıydı. Forward işe mi yarıyordu ne?
Ardından işinizi de okudum, konunuzla ilgisi var mı bilmiyorum ama bir hafta içinde projem için harekete geçeceğim. Ciddi riskleri de olan bir proje olduğu için, belki konuşur, fikrinizi alır, sizin de projeye belki katılımınız olur diye, forwardla başlayan bu kademelerin üçüncüsünü oluşturmak amacıyla bu maili atıyorum….
Büyük hayallerle oluşturulan bir proje dinlemek isterseniz, lütfen iletişime geçin. Sevgiler.”
Sonra karşılıklı bir-iki mail’den sonra dün bir araya geldik, yüz yüze görüştük Emrah’la. Evet, gerçekten büyük hayallerden doğan projesini dinleyince heyecanlanmamak elde değil. Ben de elimden geldiğince kendi görüşlerimi paylaştım. Emrah zaten işin büyük çoğunluğunu bitirmişti, ufak tefek rötuşlardı yalnızca konuştuklarımız.
Barışın ortak sembolü olduğu gibi çevresel duyarlılığın ve küresel ısınmayı durdurma gayretlerinin de ortak bir sembolü olabileceğine inandığı bir projesi var Emrah ve arkadaşlarının: Global Warner .
Tüm dünyada insanların dikkatini küresel ısınmaya çekmek ve bilgilendirip harekete geçmelerini sağlamak. Küresel ısınmanın ne olduğunu ve sonuçlarını anlatmak, neler yapabileceği konusundan fikir vermek.
Bunun için seçtiği yöntem, iki çocukluk arkadaşıyla çıkılacak uzun bir yolculuk: bir yelkenliyle atılacak 3 yıllık bir dünya turu …
“Çevre duyarlılığı bir insanlık geleneği olmalı. Nasıl hırsızlık yapmak suçtur; çevreye zarar vermek de ahlaksızlık sayılmalı. Caydırıcı cezaların hayata sokulması gerekli. Hatta okullarda da matematik gibi birincil ders olmalı.” diyecek kadar da duruşunda net.
Son yıllarda sıkça duyduğumuz küresel ısınmanın ne demek olduğunu sordum Emrah’a. [Meğer ne kadar bilgisizmişim, bunu anladım tüm konuşma boyunca]
Saatte 70 milyon ton
karbondioksit
(CO2) salınımı oluyormuş dünyada. Bunun baş nedeni de enerji üretiminde kullanılan fosil yakıtlar, yani petrol ürünleriymiş. Biliyorsunuz doğal bitki örtüsü ve denizlerin bu zararlı gazın önemli bir miktarını emme kapasiteleri var. Ancak bu kapasitenin limiti dolayısıyla gazın emilemeyen kısmı, yani fazlası ise yukarı çıkıyor ve atmosferde bir tabaka oluşturuyor. Bu tabaka (dünyanın bize sunduklarını hor görmemizden dolayı)
zaman içinde kalınlaşıyor. Atmosferde kalınlaşan karbondioksit tabakası ise dünyamıza gelen güneş ışınların geri yansıyamayıp (aynen seralarda olduğu gibi) atmosferle yeryüzü arasında sıkışmasına neden olup ısıyı artırıyor; işte benim anladığım küresel ısınma bu.
Ayrıca, küresel ısınma ile buzulların erimesi de gündemde.
Kuzey kutup buzullarının erimesi aslında dünya denizlerinin su seviyesini çok fazla artıracak bir durum değil. Zira Kuzey Kutbu bir kara parçası değil, tamamen buz. Bardağın içindeki buz parçası gibi, tamamı erise de denizleri çok ciddi yükseltmesi söz konusu değil. Ancak Güney Kutbu bir kara parçası ve üzerindeki buzulların tamamı denize dahil değil. Kısaca bunlar iyi günlerimiz, asıl Güney buzulları erimeye başladığında denizler yükselmeye başlayacak. Bunu hızlandıracak olan şey de Gulf Stream ‘in durması.
Dünyadaki tüm nehirlerin toplamından 100 kat kadar daha büyük bir su kütlesini 97 km/saat hızla hareket ettiren Gulf Stream; Alize (bizim tabirimizle Kıble) rüzgârlarının etkisiyle Meksika Körfezinde oluşmaya başlayıp tüm Atlantik Okyanusunu dairesel olarak dolaşan bir akıntı. Kuzey Avrupa’nın neredeyse Sibirya ile aynı paralellerde olmasına rağmen çok daha ılıman olması Gulf Stream’in getirdiği sıcak sular sayesinde oluyormuş. Örneğin; İrlanda’nın o kadar kuzeyde olmasına rağmen yemyeşil olmasının nedeni yine Gulf Stream.
Kuzey buzullarının erimeye başlamasıyla bir süredir bu Gulf Stream yavaşlamış ve etkisini azaltmaya başlamış. İlk etkiler akıntının doğduğu Meksika Körfezinden Kuzey Avrupa’ya giden bölümde görünmese de, dairesel hareketini tamamlamasında, yani dönüşünde ivmenin hızla azalmasına neden oluyormuş. Bu nedenle akıntı dünyanın subtropikal bölgelerinde dairesel hareketler oluşturup kalıyormuş. Şu anda bu bölgelerde su seviyesi şimdiden yirminci yüzyılın ortalarına oranla %50 civarında artmış.
Küresel ısınma nedeniyle akıntı ivmesini ve yoğunluğunu Kuzey buzulları eridikçe kaybediyor, bu da çok yakın gelecekte başta Kuzey Avrupa olmak üzere birçok ülkenin çok sert iklim koşullarına maruz kalmasına neden olacakmış gibi görünüyor. Çünkü buraya gelen akıntı (eriyen buzların suya karışması nedeniyle) eskisinden daha soğuk olacak.
Güneye inen akıntı ise eskisinden daha sıcak olmaya başlıyor. Bu da güney buzullarının erimeye başlaması demek ki işte o zaman denizler yükselmeye başlayacak. Bu da Hollanda gibi ülkelerin haritadan yok olması demek. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz için tehlikenin büyüklüğü ortada.
Denizlerin yükselmeye başlaması dışında Emrah’tan başka bir örnek daha vermesini istediğimde bana “o kadar çok ki Tunç..” diye başlayıp kuş göçlerini anlattı.
Artan sıcaklıklarla kuşların da göç mevsimi değişmeye başlıyormuş. Nisan yerine Şubat. Yani kuşlar böceklerin üreme mevsimini kaçıracaklar ve böcekler daha çok üreyecek. Bu da tarım alanlarının zarar görmesi, yiyecek sıkıntısının başlaması, hastalıkların artması demek. Çok ürkütücü!
Bir başka örnek dünyanın karbüratör görevini üstlenen denizlerin ısınmadan ve aşırı CO2’den dolayı asitleşmeye başlaması… Bunun doğuracağı sonuçlara ise girmek dahi istemiyorum.
Peki bizlerin dikkat edebileceği neler var? Çünkü Emrah’ın da dediği gibi “Bugüne dek çevre duyarlılığı ahlâki bir duruşken, küresel ısınmanın etkileriyle birlikte artık bu duruş, ahlâki olduğu kadar bir insanlık geleneği de olmalı.”
Karbon gazı salınımını azaltmak için herkesin bireysel olarak alabileceği önlemler var. Üstelik bunların bir çoğu da güzel bir amaca hizmet ederken, öyle büyük fedakârlıklar gerektirmiyor.
Fosil yakıtları yerine elektrik kullanımına yönelmek bunlardan biri… Ancak hidroelektrik santrallerinde üretilen elektrikten bahsetmiyorum. Çünkü bu santraller de çevreye (karbondioksit gazını emen yaprağa veya deniz sularına) ciddi zararlar veriyor.
Elektriğin rüzgârdan üretileni zararsız olan örneğin. [Rüzgâr zaten esiyor, kullansana! Danimarka az rüzgâr aldığı için kilometrelerce öteye, rüzgâr alan açık denizler üzerinde rüzgâr panelleri kurup kablolarla elektriği karaya taşırken, Avrupa’nın en fazla rüzgâr alan üçüncü ülkesi Türkiye’de ise rüzgârdan elektrik üretememek çok üzücü.]
Yazık ki şu anda Türkiye’de elektrik rüzgârdan çok az yerde üretiliyor, ayrıca elektrik hunharca kullanıldığı için çok pahalı, bu da mecburen fosil yakıta yönlendiriyor insanları… Yani temiz kaynaklarla üretilmiş ucuz elektriğimiz olsa kimse ne kömür, ne petrol, ne de doğalgaz kullanır. Yine de bunların kullanımında “idareli” olmak elimizde…
Mesela elektrikli aletlerimizi stand-by modunda kullanmaktan vazgeçmek, toplam elektrik tüketimimizi %75 azaltıyormuş. Denemeye değer! [Bu arada size ilginç bir not: Geçenlerde tüm Türkiye’de yapılmak istenen 5 dakikalık tüm elektrikleri kapama eyleminin sonuçları açıklanmış; O beş dakika Türkiye’de son bir ayın en çok elektrik kullanılan günü olmuş!]
Şimdilik yaygın olmasa da elektrik seçenekli hybrid arabalar çok yakında satışa çıkıyor. Bunu ileriki vakitlerde akılda tutmak gerek… Özellikle de 1.8 litre motor hacmine sahip bir sedan otomobil kilometrede 170 gram karbon gazının atmosfere salınmasına yol açıyor ama ciplerde bu oran 2 kat fazla…
Örneğin kıyafet seçimlerimiz… İçinde tamamen doğal ortamda yetişmiş pamuktan yapılan yüzde yüz organik kıyafetler üretilirken, yüzde altmış oranında daha az enerji harcanıyormuş.
Kimyasal içerikli makyaj malzemelerinden uzaklaşıp, bitki özlerinden yapılan organik makyaj ürünleri tercih edilebilir. Bunun insanların ciltlerine de iyi geleceğinden eminim!
Klima yerine percere açmak, çok da uzak bir seçenek değil. Özellikle de klimaların hastalık davetiyesi çıkardığını tecrübe ettiysek… Üstelik sadece bu uygulamayla bile yıllık kişi başı 22.7 ton olan karbon gazı salınımımızı ortalama 1.8 ton azaltabiliyormuşuz!
Belki bizim bireysel çabalarımız sayemizde dünya ilk günü gibi tertemiz olmayacak ama bilim adamlarının daha kalıcı çözümler bulması için onlara zaman kazandırmak bizim elimizde kısacası… Hükümetlerin de [her ülkenin kendi enerji tüketimine paralel farklı karbodioksit salınım kotası getiren]
Kyoto Anlaşması
gibi sözleşmelere imza atmasını sağlayıp harekete geçmelerini sağlamak. Ticari menfaatler gereği ABD, Avusturalya ve Türkiye halen bu anlaşmayı imzalamayan ülkeler arasında!
Gelelim tekrar Emrah Aydoğdu ve arkadaşlarına, yani Global Warner tayfasına .
Emrah Aydoğdu bir müzisyen. Besteci, söz yazarı, aranjör ve prodüktör. Müzik Mahsülleri Ofisi isimli de bir şirketi varmış eskiden. Feridun Düzağaç, Haluk Levent, Tolga Burkay ve Zardan Adam’la ortak çalışmaları var.
Rıza Öz dublaj sanatçısı ve seslendirme yönetmeni. Aynı zamanda yat turizmi rehberi ve kaptanı, sörf ve su kayağı eğitmeni.
Neşet Arıkoğlu ise Bodrum’da yat turizmi ile uğraşıyor. Yıllardır denizlerde kızıyla yelkencilik ve dalgıçlık yapıyor. Üçü de çocukluk arkadaşı ve en büyük ortak noktaları deniz ve dünyaya olan duyarlılıkları.
Bu sene Eylül ayında 3 yıllık dünya turlarına başlamayı planlıyorlar. İstanbul’dan başlayacak olan maceralarının rotası Akdeniz, Atlas Okyanusu, Karayipler, Amerika Birleşik Devletleri, Güney Amerika, Macellan Boğazı’ndan geçiş, Büyük Okyanus, Kyoto (Japonya), Avusturalya, Hint Okyanusu, Kızıldeniz, Akdeniz ve İstanbul. Geri dönüşleri, İstanbul’un “Kültür Başkenti” olduğu sene olacak: 2010 .
Bu üç yıllık macerayı dünya medyasının konuya ilgisini çekmek için bir araç olarak görüyorlar. Yoksa hedefleri macera veya dünya turu değil, tek hayalleri çevreye karşı gösterilecek asgari duyarlılığın bir insanlık geleneği olmasına önderlik etmek ve bunun ilk adımı olarak da küresel ısınmaya odaklanıyorlar.
Onlar birer Global Warner ; yani “ küresel uyarıcı .” Herkesi de küresel uyarıcı olmaya davet ediyorlar.
Bu amaçla oluşturdukları bir logoları var. Kullanıldığı bayrağı -duruma göre bu t-shirt ve şapka formunu da alabiliyor-, “küresel ısınma konusunda hassasım” demenin “ben de insanları uyarıyorum” demenin bireysel sembolu olarak sunuyorlar.
Global Warner isimli yelkenli ile çıkacakları yolculuklarının riskleri ve üreteceği ilgi çekici medya vasıtasıyla bir aura oluşturup rastladıkları her tekneyi/gemiyi Global Warner bayrağı çekmeye davet edecekler. Tüm gelişmeleri de sosyomat’ın sahibi olan pilli network tarafindan yapılan
sitelerinden
yayınlayacaklar. TV, radyo, gazete gibi yayın organlarını amaç doğrultusunda ve magazin malzemesi olma risklerini ellerinden geldiğince bertaraf ederek, samimiyeti kollayarak kullanacaklar.
“Anlaşmanın adı biz yoldayken değişmezse Kyoto’ya kadar çıkıyor, BM’ye oluşturulan arşivi dosya olarak veriyoruz. Anlaşma değişir ise rota üzerinde neler yapabileceğimizi yeniden düşünüyoruz. Ama asli amaç karbondioksit emisyonunu makul düzeylere çekebilecek sessiz ama etkin bir tepkiye önderlik etmek olduğundan, isimlerin önemine de pek inanmıyoruz.
3 yıl yollarda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Gittiğimiz ülkelerin çevre örgütleriyle önceden bağlantıya geçip desteklerini istiyoruz.
Şu andan bireysel destekleri arkamızda hissetmeye başladık. Yakında rastlayacaksınız, sanatçılar da çok duyarlı davranıyor bu konuda. Bu etapta tek ihtiyacımız olan, projeden doğacak yazılar, belgesel malzemeleri için medya desteği ve projenin belli yerlerinde bize destek olacak sponsorlar… Bizim bu kadar gönülden kalkıştığımız bir projeye zaten kayıtsız kalınacağını düşünmeyecek kadar da optimistiz şu anda…” diyor Emrah.
Sponsor bulamasalar bile yolculuğa çıkmaya kararlılar, ancak o zaman rota ve zamanlamalar değişebilir doğal olarak.
Emrah’la eğlenceli olduğu kadar bilgilendirici sohbetimizi onun aklından çıkmayan bir söz ile bitirdik. Ömer Madra’dan:
“Bunu durdurabilecek son nesil biziz. Bundan sonra her şey için çok geç olacak.”
— Güncelleme [5 Nisan 2007] —
Global Warner’cılar yeni bir uygulama ile “Daha Temiz Bir Dünya İçin, Söz Verin!” kampanyası başlattılar. Eğer siz de duyarlıysanız gelin bunu duyurun, siz de söz verin diyorlar:
“Amacımız, önce Türkiye’den aldığımız sözlerle başlayıp, sonra tüm dünyada söz verecek insanlar bulmaya çıkmak. Biz dünyada hâlâ sözünü tutan insanların çokluğuna inanıyoruz. Yaptığımızın hiçbir işe yaramayacağını düşünenler olacaktır ama gelecek nesiller, onlara bırakacağımız ‘rezalet bir dünya’da yaşarken, bugün bizim neden bir şeyler yapmayı denemediğimizi sorgulayacaklardır. İşte o zaman, en azından birilerinin denemiş olduğunu bilmeleri, belki onlara daha iyi bir dünya için yapılacak bir şeylerin her zaman olabileceği umudunu verir. Sırf bunun için bile denemeye değer…”
Bu üç yıllık yolculukları boyunca en az
bir milyon söz veren
duyarlı kişi bulacaklarına inanıyorlar. Ben de…