İnsanlar aslında yaratıcı doğarlar, özellikle çocuk döneminde yaratıcı aktiviteler düzenler, hayali kahramanlarla oyunlar oynar, kısacası yaratıcılığımızı daha korkusuzca kullanmaya meyilli oluruz. Zamanla daha yetişkin hale geldikçe de çeşitli nedenlerle bu yaratıcılık halini bilinçli ya da bilinçsiz olarak bastırarak daha temkinli ve daha analitik olmayı öğreniriz. Çocukluktan yetişkinliğe yavaş yavaş ilerken toplum tarafından engellenme duygusunu yaşayabilir, yaratıcı insan olmanın değil, analitik insan olduğumuz fikrini deneyimlerle edinebilir ve bunu kendimiz hakkında tam teşekküllü bir “gerçeğe” dönüştürebiliriz.
Ancak yaratıcılığın giderek önem kazandığını, her disiplin veya sektörde başarı için yaratıcılığın gerekli olduğunu biliyoruz. IBM’in dünya genelindeki üst düzey yöneticilerle yaptığı bir ankete göre, yaratıcılık bugün liderler arasında en çok aranan özellik. Bugün büyük başarılara imza atmış sayısız şirketin yükselişini ve devam eden başarısını yaratıcı düşüncenin mümkün kıldığını söylemek yerinde olur.
Stanford Üniversitesi’nin “d.school” una (Resmi olarak Hasso Plattner Tasarım Enstitüsü olarak bilinir) öğrenciler yaratıcılıklarını geliştirmek için gelirler. Enstitüdeki eğitmenler işlerinin öğrencilere yaratıcılığı öğretmek olmadığını, yaratıcı özgüvenlerini yeniden keşfetmelerine yardımcı olmak olduğunu ifade ediyorlar; yeni fikirler üretme yeteneği ve bunları deneme cesareti.
Bunu da çoğumuzu geride tutan dört korkuyu aşmaları için stratejiler vererek yapıyorlar; bilinmeyen korkusu, yargılanma korkusu, ilk adım korkusu ve kontrolü kaybetme korkusu.
İnsanların en derin korkularının bile üstesinden gelmeleri mümkündür. Dünyaca ünlü bir psikolog ve Stanford profesörü olan Albert Bandura bir dizi erken deneyde, insanların ömür boyu süren yılan fobilerini yenmelerine yardımcı oldu. Fobisi olanlar iki yönlü aynadan bir yılanı izleyerek korkularını yenmeye başlayacaklardı. Bu konuda biraz rahatladıktan sonra, yılanı açık bir kapıdan gözlemlemeye, sonra başka birinin yılana dokunmasını izlemeye, sonra ağır bir deri eldiven takarak ona dokunmaya ve son olarak da çıplak elleriyle ona dokunmaya başlarlardı. Bandura bu süreci, küçük bir başarıyı birbiri ardına “rehberli ustalık” olarak adlandırıyor. Bu deneyimleri yaşayan insanlar, tedavi edilemez olduğunu sandıkları bir korkudan sadece tedavi edilmemişlerdi aynı zamanda yeni ve potansiyel olarak korkutucu başka aktiviteler üstlenerek hayatlarının diğer bölümlerinde daha az kaygılı ve daha çok başarılı oldular. Daha çok çabaladılar, daha uzun süre sebat ettiler ve başarısızlık karşısında daha dirençli oldular. Yapmaya karar verdikleri şey konusunda yeni bir güven kazanmışlardı.
Bu enstitüde insanların yaratıcılıklarını engelleyen korkularını aşmalarına yardımcı olmak için son 30 yılda hemen hemen aynı yaklaşım kullanıldı. Zorlukları küçük adımlara bölmek ve daha sonra birbiri ardına aşamalı olarak güven inşa etmek. Süreç ilk başta biraz rahatsız edici olabilir ancak fobinin üstüne gidildikçe rahatsızlık hızla kaybolur ve yerini yeni güven ve yetenekler alır.
Bilinmeyen Korkusu
İş dünyasında yaratıcı düşünce müşterilerinizle empati kurmakla başlar ve bunu bir masada otururken anlayamazsınız. Ofisinizin rahattır ve burada her şey güven verici bir şekilde tanıdıktır. Dışarısı ise daha kaotiktir; beklenmedik olaylarla ve duymak istemediğiniz şeyler söyleyen insanlar vardır başa çıkmanız gereken. Ancak içgörü ve yaratıcı buluşları bulacağınız yer de aynı zamanda burasıdır. Bilinmeyene yol almazsanız insanların size ne yapmanız gerektiğini söylemesi için bekleme riskiyle karşı karşıya kalırsınız.
D.school’da, öğrenciler aniden kendi başlarına yapmaya başlayana kadar saha çalışmalarını rahat bölgelerinden çıkıp dünyaya girmeleri için görevlendiriliyorlar. Stanford işletme okulu profesörü Jim Patell tarafından verilen Extreme Affordability dersini alan bir bilgisayar bilimcisi, iki mühendis ve bir MBA öğrencisini düşünün. Kaliforniya banliyösünde güvenli bir şekilde yaşarken, gelişmekte olan dünyada yeni doğan bebekler için düşük maliyetli bir kuluçka makinesi araştırmak ve tasarlamak için cesaretlerini toplayıp Nepal kırsalını ziyaret ettiler. Aileler ve doktorlarla ilk elden görüşerek, en ağır tehlikede olan bebeklerin hastanelerden uzak bölgelerde erken doğan bebekler olduğunu öğrendiler. Nepalli köylülerin hastanede daha ucuz bir kuluçka makinesine gereksinimleri yoktu; doktorlardan uzaktayken bebekleri sıcak tutmanın güvenli bir yoluna ihtiyaçları vardı. Bu bilgiler, ekibi özel bir ısı depolayan balmumu içeren bir kese ile minyatür bir “uyku tulumu” tasarlamasına yol açtı. Embrace Bebek Isıtıcı, geleneksel bir inkübatörden %99 daha ucuzdur ve harici bir güç kaynağı olmadan altı saate kadar doğru sıcaklığı koruyabilir. Bu yenilik, her yıl milyonlarca prematüre bebeği kurtarma potansiyeline sahiptir ve sadece ekip üyelerinin kendilerini yabancı bölgelere atmaya istekli olmaları nedeniyle ortaya çıkmıştır.
Diğer bir örnek de, d.school’un Launchpad kursunu alan iki öğrenci olan Akshay Kothari ve Ankit Gupta ile ilgili. Her ikisi de kendi kendilerini “inek” olarak tanımlıyordu, derinlemesine analitik ve kesinlikle utangaç. Ancak konfor alanlarının dışına çıkarak kampüs dışında bir kafede, o zamanlar piyasaya sürülen yeni iPad için bir haber okuyucusu olan projeleri üzerinde çalışmayı seçtiler. Akshay, yabancılara yaklaşmanın çekingenliğini aşarak, kafe müşterilerinden prototiplerini denemelerini isteyerek geri bildirim topladı. Ankit, her gün test edilecek yüzlerce küçük varyasyonu kodladı ve etkileşim modellerinden düğme boyutuna kadar her şeyi değiştirdi. Birkaç hafta içinde iyice hız kazanmışlardı. Bunun sonucu olan Pulse News, dünya çapındaki bir konferansta Steve Jobs’tan kamuoyunun önünde övgü aldı. Aylar sonra, 15 milyon kişi tarafından indirildi ve Apple’ın App Store Onur Listesi’ndeki orijinal 50 uygulamadan biri oldu.
Yargılanma Korkusu
Sınırsız yaratıcı ifadeyi engelleyen bir şey varsa o da başkalarının ne düşündüğünü derinden önemsemektir. Bu yargılanma korkusunu geliştirmek kısa bir süre alır ancak etkisi yetişkinliğimiz boyunca devam eder ve çoğu zaman yaratıcı enerjimizi kısıtlar. Yaratıcı fikirlerimize çoğu zaman güvenmeyiz çünkü birlikte çalıştığımız kişilerin başarısız olduğumuzu görmesinden korkarız. “Güvenli” çözümlerin veya önerilerin peşinden gideriz. Düşüncelerin kafanızda gelişigüzel dolaşması yerine onları fikirlerini yazacağınız bir defterde sistematik olarak toparlayın. Kendinizi yargılamadan aklına gelen iyi-kötü her fikri defterinize yazın. Gün sonunda kaç fikriniz olduğuna şaşıracaksınız.
İlk Adım Korkusu
Yaratıcı fikirlerimizi benimseme korkumuzu aştıktan sonra onlara göre hareket etmek de kendi zorluklarını ortaya çıkarır. Yaratıcı çabalar doğrultusunda adımlar atmak ilk başta çok zordur. Yazar boş sayfaya bakar; öğretmen, okulun başlangıcına; iş adamları, yeni bir projenin ilk gününe. Buna atalet diyoruz ve bu ataleti aşmak için iyi fikirler yeterli değildir. Fazlaca düşünüp planlama yapmak iyidir ama bu düşüncelerin tutsağı olmadan da işe hemen başlamalısınız ve bunu yapmanın en iyi yolu da büyük resmi düşünüp kendinizi korkutmak yerine hemen üstesinden gelebileceğiniz küçük parçalarla başlamaktır. Bunun için en doğru slogan “Hazırlanmayın, başlayın!” denilebilir. Küçük bir adım atarsanız ve kendinizi hemen yapmaya zorlarsanız, ilk adım çok daha az ürkütücü görünecektir. Oyalanmak ve endişenizin artmasına izin vermek yerine adım adım ilerlemeye başlayın.
Kontrolü Kaybetme Korkusu
Güven, sadece fikirlerinizin iyi olduğuna inanmak değildir. İşe yaramayan fikirlerin olması konusundan ısrar etmemek ve diğer insanlardan gelen iyi fikirleri kabul etme meziyetine sahip olmak demektir. Statükoyu terk ettiğinizde ve iş birliği içinde çalıştığınızda, bir nevi ekibiniz ve işiniz üzerindeki kontrolünüzden ödün vermiş olursunuz. Bu kontrol etme güdüsünü aşmak için iş yerinizdeki en küçük kişinin gündemi belirlemesine ve ona liderlik etmesine izin vererek rutini kırın. Kontrolü bırakmak ve farklı bakış açılarından faydalanmak için fırsatları araştırın.
JetBlue Airways’de havalimanı planlama müdürü Bonny Simi, 2007’de JFK Uluslararası Havalimanı’nı altı saatlik bir süre için kapatan ve sonraki altı gün boyunca havayolunun uçuş hizmetini kesintiye uğratan bir buz fırtınasının ardından yaptığı tam olarak buydu. Herkes düzeltilmesi gereken operasyonel sorunlar olduğunu biliyordu, ancak kimse tam olarak ne yapacağını bilmiyordu. Bonny, çözümlerin yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru beyin fırtınası şeklinde olmasını önerdi. İlk olarak, pilotlar, uçuş görevlileri, sevk görevlileri, rampa işçileri, mürettebat planlayıcıları ve diğer personel üyelerini bir gün için 120 cephe hattından oluşan bir ekipte bir araya getirdi. Ardından, kesinti kurtarma eylemlerini (sarı renkli yapışkan notlar kullanarak) ve karşılaştıkları zorlukları (pembe olanlar kullanarak) haritaladı. Günün sonunda, Bonny’nin taban görev gücü yeni anlayışlara ve çözüme ulaştı. Ardından dağıtılan ekip, sonraki birkaç ayı, her bir sorunu yaratıcı bir şekilde çözmek için binden fazla pembe Post-it üzerinde çalışarak geçirdi. Bonny, cevapların kolektifte olduğunu kabul ederek, tek başına yapabileceğinden fazlasını yaptı.
Macar deneme yazarı György Konrád’ın bir zamanlar dediği gibi, “Cesaret yalnızca küçük adımların birikimidir.” Bu yüzden başlangıç çizgisinde beklemeyin. Korkularınızı bırakın ve bugün yaratıcı özgüveninizi uygulamaya başlayın.
Kaynaklar:
https://hbr.org/2012/12/reclaim-your-creative-confidence
https://sloanreview.mit.edu/article/how-to-build-your-creative-confidence/