15 Yıllık Mustafa Kamal İktidarında Zor Kullanılarak Başarılamayan, İstikamet Krizindeki Tevhidî Kesimin Desteklediği 20 Yıllık AKP İktidarında Gerçekleştirildi

İstikamet Krizine Girmiş Tevhîdî Uyanış Süreci Öncülerini Hâllerini Sorgulamaya Çağırıyorum – VI. BÖLÜM

“15 Yıllık Mustafa Kamal İktidarında ve 80 yıllık Dönemde Sağlanamayan “Dindar” Kesimi Laikleştirme, Yozlaştırma ve Batıl Sisteme Eklemleme, İstikamet Krizindeki Tevhidî Kesimin Desteklediği 20 Yıllık AKP İktidarında Gerçekleştirildi”

Tevhîdî uyanış süreci öbeklerinin peşine takılıp meşrulaştırmak için İslam’ı araçsallaştırmaktan bile çekinmedikleri AKP ve Erdoğan’ın 20 yıllık iktidarının sadece bazı sonuçlarını sıraladığımızda bile ne büyük bir felakete yol açtığı ve İslam’a verdiği zararın ne kadar büyük olduğu açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Geçmişte tevhîdî uyanış sürecinde yer alıp önemli hizmetler yapan gruplar ve öncüleri, İslam dışı laik ve ulusalcı bir iktidara verdikleri desteğin, kendileri için ilkesel ve akîdevî sıkıntılara yol açmasının yanında bir de bu iktidarın seküler, laik, kapitalist ve ulusalcı politikaları sonucu olarak yaşanmakta olan bütün kirlenme, çürüme ve yozlaşmadan da bizzat sorumlu duruma düşeceklerini neden düşünmezler?

Yaşanan büyük değişim sonucunda, Baskıcı Kemalist Dönemden sonra meydana gelen yeniden tevhîdî uyanışla oluşan birikimin batıl siyasete destek uğruna heba edilmesi sonucunda İslâmî kimliğin yeniden sosyolojik bir aidiyet iddiasına doğru dönüştüğü tam bir fetret dönemine girildi. Bunun müsebbibi olan iktidara destek verenler, aşağıda sadece bir kısmı sıralanan yozlaştırıcı bütün uygulamalardan da pay sahibi olmazlar mı?

“Mustafa Kamal” 15 yıllık iktidarında;

– Emperyalist Batı’nın “Kur’an’ı kapatın ve kadını açın” yönlendirmesiyle toplumun İslâmî tüm değerlerini kökünden söküp attı ve Batının seküler kültürünü tüm topluma baskıyla egemen kıldı,

İSLAMÎ yönetime son verip hilafeti kaldırdı ve laik bir devlet kurdu,

Alfabeyi değiştirip Müslüman bir toplumun, İslâmî kökleri ve İslâmî kütüphanesiyle bağını kopardı, seküler sapkın kültür politikasıyla Batı kültürel birikimini Müslüman bir topluma hâkim kılmak için her şeyi yaptı,

İslâmî eğitimi yasaklayıp “tevhid-i tedrisat” adı altında seküler laik pozitivist eğitimi tüm topluma terör estirerek dayattı. Eğitim sisteminin seküler Kemalist laik resmi ideolojinin “öğütüm” mekanizmasına dönüştürerek zihinlerde seküler kültürün işgalini sağladı , (bu laik Kemalist eğitim/öğütüm, 20 yıllık iktidarında Erdoğan tarafından da sürdürülüyor. Üstelik daha önce Kamal’ın putu önünde tazime, rükuya zorlanan çocuklar, onun döneminde secdeye yönlendirilir oldu),

İslam hukukuna son verip Batı’nın (İsviçre, Fransa, İtalya, Almanya vb) seküler hukukunu, heva ve hevese göre yaptıkları şirk yasalarını ithal edip büyük zulümle topluma egemen kıldı ve hevaya göre yasa yapan ve bu laik yasalarla yöneten bir devleti, zor kullanarak oluşturdu,

– İslam’ı toplumdan tamamen söküp atamayacağını anlayınca da İslam’ı laik devlet politikaları için araçsallaştırmak üzere “bir yandan Allah’ın dinine dair eğitim ve ibadetleri laik devletin kontrol ve denetimi altında tutmak , diğer yandan da resmi ideolojiyle uyumlu bir statüko dinini topluma yaymak” üzere Diyanet teşkilatını kurdu,

Bütün bunlar, 20 yıllık Erdoğan iktidarında da aynen sürdürülmektedir.

Açık bâtılın Yerini Alan “Hak Maskeli Bâtıl” Konumundaki AKP’nin 20 Yıllık İktidarında ise Durum Hiçbir Konuda Daha İyiye Gitmedi

Tevhîdî uyanış süreci öncülerinin bile büyük bir ilkesizlik yaparak destek verip savundukları Recep Tayyip Erdoğan ise M. Kamal’dan daha fazla süre 20 yıl iktidarda kaldığı ve üstelik bakanları bile bir bürokrat atar gibi tek başına atayabildiği yetkilerine rağmen, M. Kamal’ın 15 yılda yok ettiklerinden birisini bile geriye getiremediği gibi, aynı Kemalist laik politikaları sürdürmekle de kalmayıp baskıcı Kemalist dönemde laikleştirmeyi başaramadıkları kesimleri de “neo-kemalist” denmeyi hak eden kendi döneminde laikleştirerek çok daha büyük bir yozlaşmaya ve çürümeye zemin hazırladı . Üstelik bütün bunları, suret-i haktan görünerek, İslam’ı araçsallaştırıp istismar ederek yaptığı için toplumu “Allah ile aldatarak” “ açık batıl” olanlara nazaran “ hak maskeli batıl ” konumuyla daha büyük, daha derin ve daha yaygın bir yozlaşmaya yol açtı. Üstelik “tevhîdî kesimin” de desteğiyle ortaya konan bu büyük ifsad sonucunda İslam’a da zarar vererek yeni nesillerin İslam’dan da iyice uzaklaşmasına sebep oldu.

A – Erdoğan Laikliği İçselleştirip İslam ile bağdaştığını İddia Ederek Kamalistlerin Laikleştiremediklerini de Laikleştirdi

Evet, laiklik konusunda, Mustafa Kamal’ın kan dökerek 15 yılda Kemalistlerin baskı ve zorbalıkla 80 yılda başaramadığını, gönüllü sekülerleştirmeyi temsil eden Erdoğan 20 yılda başardı ve onların laikleştiremedikleri “muhafazakar, Müslüman” kesimleri laiklikten razı olmak noktasına getirdi. Çünkü Kemalistler şiddete dayalı politikalarla İslam’a karşı mücadele zemininde laikliği egemen kılarken, Erdoğan suret-i hak’tan görünüp “Allah ile aldatarak” “laikliğin İslam ile bağdaştığı” iftira ve tahrifini propaganda edip Müslüman  zihinleri dönüştürerek bu kesimleri de laikleştirdi, laik sistemden ve laik ulus devletten razı konuma getirdi.

Birinci 28 Şubat darbe sürecinde laiklik dayatanlar, bizzat kendileri de laikliğin İslam ile bağdaşmadığını söylüyorlardı.  Anayasa mahkemesinde savunma yapan N. Erbakan ise, İslam’ın laiklikle bağdaştığını söyleyip İslam’ı tahrif etme bahasına kendilerinin de laik olduğunu ispat etme çabası gösteriyordu. Laikliği ve İslam’ı eğip bükerek birbirine yakınlaştırmaya ve “Müslümanlığın bizatihi kendisi laikliktir. Müslümanlık varken ayrıca laikliği bir daha aramanıza lüzum yok. Çünkü laikliğin içindedir Müslümanlık.” [1] diyerek, iki zıt dünya görüşünün, hayat tarzının birbiriyle örtüştüğünü ispat etmeye çalışıyordu.

Anayasa Mahkemesindeki savunmasında ise, “ Bir insanın, laikliğin gerçek ilmî manasına karşı olması için akılsız olması lazım. Laiklik olmadan demokrasi olmaz. Laiklik olmadan bir arada yaşanmaz, ama laiklik din düşmanlığı, dinsizlik, ateizm olarak tatbik etmeye kalkışılırsa önce laiklik bunun karşısına çıkar. Dolayısıyla bir kimsenin laikliğe karşı çıkması, laikliğin ne olduğunu bilmemesiyle veya akılsız olmasıyla ancak mümkündür.” [2] diyerek, İslam’a iftira etmekle kalmamış, üstelik Allah’ın akletme çağrısına uyarak vahye teslim olmuş ve vahyin belirlediği akıdeleriyle laikliğe karşı olması gereken Müslümanları “akılsız” olmakla suçlayabilmîştir. Aynı savunmada yer verilen diğer bazı sözler de aynı minvalde olup, hem laikliği hem de İslam’ı eğip bükerek örtüştürmeyi amaçlayan ve tabii ki tahrif sonucunu doğuracak bir içeriğe sahip bulunmaktadır: ‘…Lâikliğe aykırı olarak hareket etmek demek, skolastik zihniyetle hareket etmek, körü körüne hareket etmek demektir.”, “…‘Lâiklik demek, ilim ve akıl yoluyla hareket etmek demektir’, ‘…Deminden beri ben neyin savunmasını yapıyorum’ Demokrasinin ve lâikliğin. İşte gerçek, işte gerçek. Böyle düşünmeyenleri nereye davet ediyorum. Demokrasiye ve lâikliğe.’, ‘Bakınız, lâiklik demek, ilim ve akıl yoluyla çalışılacak demektir. Dogmatik bir şekilde, dinimiz böyle emrediyor, öyleyse kanunlar böyle olacak diye dayatamazsınız. Lâiklik demek kanunları TBMM yapar demektir.’ (11.03.1997 TBMM Grp.Kon.), ‘Refah Partimiz lâikliğin bekçisidir. Gerçek lâikliğin, gerçek teminatıdır.’ (21.05.1997 TBMM Grp. Kon.)” [3]

AKP kurucusu, milletvekili ve bakanı Mehmet Ali Şahin ’in “Dindarları biz laikleştirdik” dediği gibi bir sonuç oluşmuş ve “dindar muhafazakâr kitleler (büyük oranda) laikleştirilmîştir” . İşte M. Ali Şahin’in o sözleri: Bir kere laiklik, devletin, herhangi bir dinin kurallarıyla yönetilmemesidir. Zaten İslam dininin muhatabı devlet değil, insandır. İslam insanı olur ama İslam devleti olmaz… “Benimki ‘tahkiki laiklik’tir, ‘taklidi’ değil. Tahkik ederek devletin laik karakter taşıması gerektiği sonucuna vardım ve bunu her yerde, en radikal uçların bulunduğu yerde söylerim. İtiraz eden olursa ona derim ki ‘söylediğin tipte bir toplumda herkes din adına birbirini keser. Yakın bölgemizde bunu görüyoruz. Bırak bunları.’ Genel Başkanım başta olmak üzere tüm arkadaşlarımın da bu düşüncede olduğunu görmekten memnuniyet duyuyorum.” [4] Yani “muhafazakâr kesimlerin laiklikle ilgili tereddütlerini giderdik” mi diyorsunuz? sorusuna karşılık da “Evet giderdik ve artık halkımızın cumhuriyetle, başta laiklik olmak üzere onun temel ilkeleriyle hiçbir sorunu yoktur…” “ Pek az bir kesim vardır ki onlar da cumhuriyet için ciddi bir tehdit değillerdir. Onların da bu çizgiye geleceklerine inanıyorum.” “Büyük Atatürk, arkadaşlarıyla birlikte cumhuriyeti kurarken ve onun temel niteliklerini belirlerken son derece isabetli hareket etmiştir…” Bugün geldiğimiz noktada bunu çok açık bir şekilde görüyorum.”cevabını veriyor. [5]

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal da 10. 08. 2017 tarihinde “Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin ve kendisinin Mustafa Kemal Atatürk’le uzaktan yakından bir ilgisi yoktur… Atatürk’ün ortaya koyduğu ideali kim gerçekleştirmiştir diye dönüp bakın, AK Parti gerçekleştirmiştir.” “Cumhurbaşkanımız devletin uzun yıllar mağdur ettiği Müslümanları, dindarları, öfkesi ve kızgınlığı artmış bir kesimi, sorunsuz bir şekilde rehabilite etti, sisteme dâhil etti.” [6] Zaten Tayyip Erdoğan’ın, bölgeyi Batı seküler kültürü, küresel kapitalizm ve laiklik ile uyumlu “ılımlı İslam” anlayışı istikametinde dönüştürmek amacıyla uygulamaya konan BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesinin) eşbaşkanı yapılmasının sebebi de, ülkede sağladığı bu dönüşümü Türkiye modelliği üzerinden bölgeye de yaymaktı. Filistin, Mısır, Tunus ve Libya başta olmak üzere bütün ülke ve bölge Müslümanlarına laikleşmeyi “İslam ile bağdaştığı” iddia ve tahrifiyle yaymaya çalışan AKP iktidarı bu konuda epey başarılı olmuş görünmektedir.

SEKAM tarafından 2013 yılında yapılan bir “Gençlik Araştırması”nda araştırmanın proje yöneticisi Prof. Celalettin Vatandaş’ın açıklamasına göre; “ben dindarım ve beş vakit namaz kılıyorum” diyenler içinde “Bireyin kişilik ve hayatı açısından laik olmak önemlidir” diyenlerin oranı %67’ye ulaşmış bulunmaktadır. Aynı kuruluşun 2018 sonundaki araştırmasına göre ise, gençliğin 15 Temmuz öncesinde “laik kimliğini kendine uygun bulanlar” % 74,1 iken 15 Temmuz sonrasında % 86,6’ya ulaşmış bulunmaktadır. [7] Bu oranlar, gençliğin İslâmî kimlikten ve hatta eklektik muhafazakâr kimlikten bile kaçarak neredeyse tamamen sekülerleştiğini, laikleştiğini ortaya koymaktadır.

Bu durum, “ Dindar nesil yetiştireceğiz” vaadinde bulunanların döneminde gençliğin nasıl büyük bir yozlaşma yaşayıp modernleştiğini, sekülerleştiğini göstermektedir. Boşanmaların arttığı, ailenin çözüldüğü derin ve yaygın bir yozlaşma süreci yaşanmaktadır. Bu tablonun oluşmasının şüphesiz pek çok sebebi vardır. Ancak bu sebeplerin başında AKP iktidarının İslâm’ı tahrîf eden, istismar eden söylem ve uygulamaları ile İslâm’ı laik iktidar için araçsallaştırıp istismar etmeleri sebebiyle bu imaj altında yapılan haksızlıklar, yolsuzluklar, adaletsizlikler gelmektedir.

Daha sonraki yıllarda da başta Erdoğan olmak üzere birçok AKP öncüsü aynı vurguyu tekrarlayarak, laiklikle İslam’ın bağdaştığını ve bu toplumun birlikte ve barış içinde yaşamasının tek yolunun laiklik olduğunu, demokrasinin güvencesinin de laiklik olduğunu, hiçbir zorunluluk olmadığı halde, ısrarla söylemeye devam etmektedirler. İşte bu tür söylem ve propagandalar sonucunda AKP’ye oy veren “muhafazakâr/dindar” kesimlerin ve “dindar” olarak yetiştireceğiz dedikleri yeni nesillerin laikleşmesine, heva ve hevesi ilahlaştıran laik demokrasiyi özümsemelerine sebep olundu. Demokratikleşmeyle siyasal ve kamusal alanda hevaya tabi olmayı meşru görmeye başlayan Müslüman zihinlerin, laikliği ve demokratikleşmeyi kanıksayarak zamanla diğer hayat alanlarında da hevayı esas alan eğilimlerin içine girip sekülerleşmesine/dünyevileşmesine ve yozlaşmasına yol açtılar.

Görüldüğü gibi, Erbakan’ın AKP yetkililerinin İslam’ın istediği gibi Allah’ın hükümlerine göre hükmeden bir yönetim istemeyi yani tevhîdî imanı hor görüp akıl karşıtı dogmatik bir yaklaşım olarak nitelendiren laik ve demokratik bir anlayışı savundukları halde, bu bâtıl görüşü İslamî göstermeye de teşebbüs ederek hak-bâtıl karışımı bir şirk cürümünü işlemekten çekinmemişlerdir. Erbakan ile aynı zihin yapısına sahip olan talebesi Erdoğan da son 20 yıl gibi uzun bir süre iktidarda tek başına kalıp, tek söz sahibi konumundayken aynı tahrif edici görüşleri ileri sürerek, büyük ve yaygın bir yozlaşmaya sebep olmuştur. “Laiklik İslam ile bağdaşır”, “devlet bütün dinlere eşit uzaklıkta olmalıdır”, “ekonominin dini imanı olmaz ”, “bu çağda faizsiz ekonomi mi olur?” ve “ din bireyseldir ” misali çok daha ileri boyutta bir tahrifat söylemi gerçekleştirmiş ve bu sözlerinin İslam’a uygun olduğu iftiralarıyla “dindar ” ve “muhafazakâr” bilinen kitlelerin yaklaşık %70’ini laikleştirmiştir.

Bir yandan ülke Müslümanlarının ve neredeyse İslam ümmetinin lideri ve “sırat-ı müstakim” üzere İslamî bir davanın önderi gibi tanıtılan R. Tayyip Erdoğan var. Ve o sürekli yaptığı, “laiklik ve demokrasi İslam ile bağdaşır”, “din bireyseldir” gibi Hak ile bağdaşmayan ve ilmî olmayan bâtıl açıklamalarla ülke ve bölge insanlarının zihinlerini dönüştürmeye çalışmaktadır. Ayrıca aynı paralelde yaygın bir propaganda ve “laikliğin İslam’la bağdaştığı” bâtıl iddiasını desteklemek üzere konuşup yazan birçok “İslamcı” aydın, yazar ve hatta ilâhiyatçı akademisyenlerin oluşturduğu bulanık bir ortam söz konusudur.

Diğer yandan, Müslümanlar da bağımsız İslâmî kimlikli bir yapı oluşturup Erdoğan ve AKP’nin İslam’ı ve Müslümanları temsil etmediği gerçeğini ortaya koymamakta, onun tahrifat ve dönüştürme çabalarının etkisini nötralize edip hiç değilse azaltacak bir çaba ve itiraz da ortaya koymuyorlar. Hatta tam tersine çoğunluk İslâmî gruplar AKP’ye ve “Reis”in peşine takılıp bu tür açıklamalar karşısında edilgen bir tutum içinde sessiz durmaktadırlar. Böyle olunca da sonucun bu şekilde olması, yani “dindar” olduğunu söyleyen ve beş vakit namaz kılan gençlerin bile % 70’nin laikliği benimser hâle gelmiş olmaları kaçınılmaz bir sapma değil midir?

B – Ayrıca Erdoğan ve Partisi Atatürkçülüğü de CHP’ye Bırakmayıp Sahiplendi ve Muhafazakâr-Dindar Kesimlere de Benimsetti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necmettin Erbakan’ın, güttükleri bazı politikalar arasında benzerlikler kurarak “Atatürk sağ olsaydı, Milli Görüşçü olurdu ve Refah Partisinde bulunurdu” [8] demesi misali Mustafa Kamal’ın yolunu izlediğini itiraf ederek “Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 83’üncü yıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmada: Gazi Mustafa Kemal’in serencamı, bugünkü Türkiye’nin yol haritasıdır” dedi. Erdoğan, CHP’ye de sert sözlerle yüklenirken, “Gazi hayatta olsaydı bunları o partiden sopayla kovalardı. Bu partinin mevcut yapısı içinde, Atatürk kapıdan içeri sokulur muydu bilmîyoruz” ifadelerini kullanmıştır. [9]

Erdoğan, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nca Tarihi CSO Konser Salonu’nda düzenlenen anma etkinliğindeki konuşmasında ; Tıpkı Mustafa Kamal dönemindeki gibi 2 bin yıllık Türk devlet geleneği vurgusu yaparak gayr-i İslâmî Türk devletleriyle övünme söylemini burada da tekrarlamaktadır: “Milli iradenin üstünlüğü temeli üzerine bina edilen yeni devletimizin, yaşadığımız tüm arayışlara ve badirelere rağmen 2 bin yıllık devlet silsilemizin devamı olduğu da asla unutulmamıştır.” CHP’nin Atatürkçülüğünü bile beğenmeyerek eleştirmekte, M. Kamal’ın yolunu onun kurduğu partinin değil kendilerinin takip ettiğini söylemektedir: Biz ise Atatürk’ün ülkeyi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda hangi yatırım yapılması gerekiyorsa yapmayı, hangi adım atılması gerekiyorsa atmayı, kiminle mücadele edilmesi gerekiyorsa mücadele etmeyi sürdüreceğiz .” [10]

Yani birinci 28 Şubat’ın başaramadığı kitleleri laik istikamette dönüştürme, sekülerleştirme hedefini suret-i haktan görünen AKP iktidarı “Allah ile aldatarak” gerçekleştirmiş, D. Perinçek ve D. Bahçeli gibi ilk 28 Şubat aktörleriyle bütünleşerek ikinci 28 Şubat sürecini bu ülkeye yaşatmış ve sonuçta da “Müslümanım” diyenleri büyük ölçüde Atatürkçü ve laik yapmayı başarmıştır. Önceki dönemde Müslümanların çocukları, Mustafa Kemal’in putları önünde sadece tazim ve rükû ettirilirken bugün artık secde ettirilmeye başlanmış ve yaklaşık yüzyıldır süren putperest vahşet daha zalimane bir boyuta taşınmış bulunmaktadır. Yaşanan büyük değişim sonucu gelinen noktada, daha önce CHP’li belediyelerin bile yapma gereği duymadığını yapmaya başlayan AKP’li Belediyeler 10 Kasım günlerinde Anıtkabir ziyareti amaçlı otobüs seferleri düzenleme pratiğini başlatmışlardır.

Birçok AKP’li yetkili de Erdoğan’ın izinden giderek, Mustafa Kamal’a sahip çıkmaya ve gerçek Atatürk’ün izinde olanların kendileri olduğunu ifade edip CHP’yi Atatürk’e ihanet etmekle suçlamaya başlamışlardır. Bu bağlamda AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Mahir Ünal, Cumhurbaşkanımız 10 Kasım’da dedi ki “Milletin Mustafa Kemal’i, Kurtuluş Savaşı’nın Gazisi, Cumhuriyetin Atatürk’ü” bu çok güzel bir konumlama… Kurtuluş Savaşı’nın gazi önderi, büyük devlet adamı, büyük komutan, büyük stratejist ve lider olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü hak ettiği yerine koymaya çalışıyoruz CHP, Atatürkçü bir parti olamaz. CHP’nin Atatürkçü olabilmesi için milli ve yerli olması gerekiyor. .. Atatürk’ün resimlerini paranın üzerinden sildiler, makamlardaki Atatürk resimlerini kaldırdılar. İş artık öyle bir noktaya gelmişti ki Atatürk’ü koruma kanunu çıkarmak zorunda kaldı Demokrat parti. Çünkü bizzat CHP’nin kendisi Atatürk’ü yok ediyordu .” [11]

Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin ve kendisinin Mustafa Kemal Atatürk’le uzaktan yakından bir ilgisi yoktur… Atatürk’ün ortaya koyduğu ideali kim gerçekleştirmiştir diye dönüp bakın, AK Parti gerçekleştirmiştir .” (doğru dindar muhafazakâr kesimi AKP seküleştirmiştir). Cumhurbaşkanımız devletin uzun yıllar mağdur ettiği Müslümanları, dindarları, öfkesi ve kızgınlığı artmış bir kesimi, sorunsuz bir şekilde rehabilite etti, sisteme dahil etti. [12]

AKP Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış da, Biz onlar gibi Atatürk’ün arkasına saklanmıyoruz. Atatürk’ün yolunda gidiyoruz… Biz çok şükür hepsinden daha çok Atatürkçüyüz” dedi. Almanya’da Mannheim “ Atatürk çü Düşünce Derneği”ni ziyaret eden ve Erdoğan’ın ikinci Atatürk olacağını söyleyen Egemen Bağış, “Atatürkçü Düşünce Derneği ortak paydamızdır. 10 Ağustos’ta Başbakanımız Tayyip Erdoğan yüzde 56.6 oyla ilk turda seçilecek. Biz Türkiye’de Atatürk gibi bir cumhurbaşkanı olmasını istiyoruz .” dedi. [13]

New York Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Selçuk Şirin tarafından yapılan ‘Genç Kimlikler Araştırması’na göre, AK Parti’ye oy veren her 100 gençten 38’i de kendisini ‘Atatürkçü-Kemalist’ olarak görüyor. [14] MetroPOLL Araştırma Şirketi Başkanı Özer Sencar, “Mustafa Kemal Atatürk” başlığı altında Kasım ayı içerisinde yaptıkları araştırmanın sonuçlarını yayınladı. Araştırmada, “Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ülkeye yaptıklarından dolayı ona şükran duyuyor musunuz?” sorusuna ankete katılanların yüzde 92.2’si “evet duyuyorum” cevabını verdi. Ayrıca “Atatürk’ün değerinin son zamanlarda daha çok anlaşıldığını düşünüyor musunuz?” sorusuna verilen yanıtların yüzde 73.3’ünün de “Evet” olması dikkat çekti. MetroPOLL Araştırma’nın da anketteki bu sonuçlarla birlikte “Tüm parti seçmenlerinin aynı fikirde olduğu görülmektedir” notunu eklediği görüldü. [15]

Statükonun dini içinde, İslam’ı saptırarak katılan Hakk’a dair kimi unsurlar olduğu gibi, sekülerizme ait unsurlar da bulunmaktadır. Bu bağlamda, özellikle küresel sistemin razı olacağı ve taklitçi eski statüko taraftarlarını da memnun edecek ulusalcılığa ve kemalizme ait unsurlara da yer verilmektedir. İşte statükonun dini böyledir. İçinde halkın farklı kesimlerine ait birçok dini ve ideolojik unsura yer verilen Hak-bâtıl sentezi bir karışımdır . Özellikle 15 Temmuz sonrasında AKP liderliği ve iktidarı statüko dini içindeki kemalist unsurları, “neo-kemalist” dönem olarak nitelenmeyi hak edecek kadar arttırmış bulunmaktadır. Hatta CHP ve liderini Atatürk’e ihanet etmekle suçlayıp gerçek Atatürkçü olanın kendileri olduğunu iddia edecek, MHP ve ulusalcı kemalist Ergenekoncularla ittifak kuracak kadar ileri gitmişlerdir. AKP’nin kemalist açılımına dair birçok örnek verebiliriz.

Erdoğan bu yıl ki 29 Ekim mesajında Atatürk’ü rahmet ve tazimle yâd ettiğini açıklıyordu: Başta Cumhuriyetimizin banisi, Kurtuluş Savaşımızın muzaffer komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm gazilerimizi de rahmetle, tazimle yad ediyorum.” Başbakan Binali Yıldırım ise, tazimden sonra modern seküler türbe olan “Anıtkabir”de ellerini açıp “Fatiha okuyup mağfiret duası” yapıyordu.

Bu gelişmeler üzerine yıllardır Müslümanları AKP’den taraf olmaya ve AKP için sandığa çağırarak aktif destekçilik yapan Haksözhaber sitesi ve bazı yazarlarının gidişatla ilgili tespitlerini alıntılamak istiyorum. Site şu yorumu yapıyordu: 15 Temmuz sonrasında FETÖ ile mücadele adına darbeci Kemalistlerle girilen uzlaşma ve paslaşma eğilimi resmi ideolojik dayatmaları içselleştirme adımlarıyla devam ediyor. Bu çerçevede toplumsal uzlaşma sağlama gerekçesiyle dindar-muhafazakar kesimin en temel argümanlarından biri olan rejimin kurucusu Mustafa Kemal’in ve Kemalist-laik anlayışın reddi tavrı aşındırılıyor.”

Yine Haksözhaber sitesi bir başka yorumda ise şu tespitleri yapmak gereği duydu: “Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmaları olmak üzere belirgin bir şekilde resmi ideolojinin klasik jargonuna dönüş emareleri söz konusu. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin vurgulamaktan imtina ettiği derecede “Atatürk” referansları her geçen gün ivme kazanıyor. Hükümetin bu yeni politik hattı da haliyle süratle alamet-i farikaları her şartta Hükümeti müdafaa olan gazeteci ve yazarlar tarafından yerine getiriliyor. Doğu Perinçek gibi azılı düşmanların gevrek gevrek gülerek “Erdoğan bizim çizgimize geldi!” sözlerini haklı kılmak için neredeyse iktidar medyası unsurları yapmadık şey bırakmıyorlar . Bütün bir toplumun “Atatürk, Atatürkçülük, Kemalizm, laiklik”le problem oluşturmayacak bir ilişki biçimine girmeleri ve hatta başta Mustafa Kemal olmak üzere (artık altını çizerek  ‘Atatürk’ diyorlar) resmi ideolojinin ikonlarıyla bir laik-Kemalist gibi ilişkiye girmeleri isteniyor bütün bu yazılarda.”

Kenan Alpay ise “Yeni Akit”teki köşesinde şunları yazdı: “ Önce Türk milliyetçiliğine ilişkin söylemlerin dozu ve önermelerin yoğunluğu arttırıldı, şimdilerdeyse Atatürk ve Atatürkçülük üzerinden “köklere dönüş ve tarihle barışma” kulvarında hızlı ve amansız bir yarış zuhur ediverdi. Tarih yeniden mi yazılacak, Mustafa Kemal’in hayatı yeni baştan mı oluşturulacak yoksa Türkiye toplumu bir mühendislik mucizesiyle köklü bir biçimde tanzim mi edilecek bilmek mümkün değil.”

Mustafa Kemal için vahiy ‘ gökten indiği iddia olunan dogmalar ’dan ibarettir. Başta Afet Hanım ’a dikte ettirdiği Medeni Bilgiler ve Orta Zamanlar-Tarih II gibi kitaplarda topluma egemen kılınmak istenen ideolojik-felsefi görüşlerin Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed Mustafa (a) bakış gayet nettir. Tek Parti pratiği ve askeri darbelerle ilelebet egemen kılınmak istenen Resmi İdeoloji ’nin İslâmî hayat tarzına karşı ne kadar amansız bir düşmanlık sergilediğine bizzat şahidiz.

Kim ne derse desin, uzun süredir zaten Atatürkçü kemalist çizgiyi laikliği Anglosakson tanımıyla benimseyerek ve bununla da kalmayıp İslam ile de bağdaştığı iftira ve tahrifatını da yaparak gündemde tutan ve ülke ile bölgedeki Müslüman halkların din algısını protestanlaştırmaya çalışan Erdoğan, artık açıkça Osmanlı ve tasavvuf kültürü ile “ılımlı İslam” anlayışını laiklik, liberalizm ve Kemalizmle sentezinden ibaret neo-Kemalizmi egemen kılmaya çalışmaktadır. Bu sebeple Müslümanları sekülerleştirip dönüştürmeye yönelik büyük ve yaygın bir yozlaşmanın zeminini aktif bir halde tutmaktadır.

Başka AKP’liler de aynı övünmeyle CHP’nin değil de kendilerinin Atatürk’ün izini takip ettiklerini söylemeye devam ettiler; AK Parti milletvekili Bekir Bozdağ kadınların yaşadıkları sorunlar hakkında AK Parti döneminde önemli icraatlara imza atıldığını söylerken,  “ CHP hep bunu konuştu ama üzerine bir tane bile bir şey koymadı. Atatürk’ün izinden gitmediler. Atatürk’ün izinden biz gittik ” diyor.

C – Baskıcı Kamalist Dönemin Topluma Egemen Kıldığı Zina, Kumar ve Alkol İfsadı Son 20 Yıllık Neo-Kamalist Dönemde Arttırılarak Sürdürüldü

En büyük ifsad edici olan zina, kumar ve alkol son 20 yılda daha da yaygınlaştırılıp toplumu çürütmede önemli bir rol oynadı. AKP döneminde alkol üretimi ve tüketimi de artmış olup kimi AKP yetkilileri bunun ekonomik gelişmeye katkısıyla övünmüşlerdir. Binali Yıldırım,14.3.2014 tarihinde yapılan bir TV programında diyor ki; “Tekirdağ’da 2 rakı fabrikası vardı, bizim dönemimizde şimdi 18 tane oldu.” [16] 31.Mart.2019 seçimlerinde AKP İzmir Belediye Başkan adayı Nihat Zeybekçi  de, CNN Türk’te yayınlanan programda “İzmir’de şarap üretimini destekleyeceğim. Bu bir ekonomidir, ticarettir. Ben Diyanet İşleri Başkanı değilim. Orası beni hiç ilgilendirmez.” [17] diyor. Bugünün AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, HAS Parti Genel Başkanı iken Ocak/2011 tarihinde bir basın toplantısında diyor ki; “AK Parti yönetiminde içki tüketimi azalmış değil, içki tüketimi 4 katı artmış. İçkiye başlama yaşı on bire düşmüş.” Ayrıca 2002-2015 yılları arasında yani 13 yılda devletin resmi bilgilerine göre; Fuhuş  % 790, Uyuşturucu bağımlılığı % 678, Cinsel istismar % 434, Adam öldürme % 261, Boşanmalar % 37 artmış. Demokrasilerde, fuhuş, kumar ve alkol kullanımı demokratik ve bireysel haklardır. Hükümet ve sivil toplum örgütleri, İslâmî gündemi ortadan kaldırır, demokratik gündemi merkeze oturturlarsa olacağı budur. [18]

Kumar da AKP döneminde tırmanışa geçmiş bulunmaktadır. Devlet eliyle oynatılan “Milli Kumar”ın çeşidi arttırılmış, “ Milli Piyango ” ve “Şans Topu, 10 Numara, Sayısal Loto”ya ilâveten “iddaa” diye yeni bir kumar çeşidi uygulamaya konmuştur. Üstelik “Milli Kumar Genel Müdürlüğü”ne, sağlığındayken bu haram işletmeciliğine ve devletin kumar oynatmasına karşı büyük mücadele vermiş olan merhum vaiz Timurtaş Uçar ‘ın oğlu Bekir Yunus Uçar atanmak suretiyle, öncelikle Timurtaş Hocaya büyük saygısızlık yapılmıştır. Aynı zamanda, onun soy ismini taşıyan oğlu velevki bu göreve gelecek bir kişiliğe sahip olup babasının yolunda olmasa bile, “Milli Kumar” a karşı uyarıları bilinen bu hocanın oğlunu buraya getirmekle, bilmeyen insanlar nezdinde yaşanan büyük yozlaşmaya yeni bir boyut katılarak, yeni bir cinayet daha işlenmiştir. AKP döneminde çeşidi ve yaygınlığı arttırılan devlet eliyle kumar oynatma haramına üstelik Kur’an’da “din” anlamında kullanılan “millet” kavramıyla bağlantılı “milli”lik adı altında meşruiyet kazandırma çabasının yanında, bir de böyle bir hocanın çocuğunu kumarhanelerin başına Genel Müdür olarak tayin etmekle de aynı amacın güdüldüğü anlaşılmakta ve yaşanan büyük ifsâda bir de bu suretle katkı sunulmuş olmaktadır.

Baskıcı Kemalist Dönemde İslâmî Değerler, Eğitim, Kültür ve Hukuk Alanlarında Gerçekleştirilen İfsadı Aynen Koruyup Sürdüren Erdoğan’nın Neo-Kemalist Dönemindeki İlave İfsad Politikalarını ve Sonuçta Yaşanan Yaygın Yozlaşmanın Sadece Bazı Boyutlarını İfade Etmeye Çalışalım:

1- Başörtüsüne Kamu Alanında Yasal Güvenceden Mahrum Biçimde Serbestlik Kazanması Bile, İktidarın Bâtıl Politikaları ve Yol Açtığı Sekülerleşme Yüzünden Olumlu Bir sonuca yol açmadı

2- Hak maskeli bâtıl konumundaki siyasî liderin, kendisini Hak olarak sunarak uyguladığı laik kapitalist politikaların, muhafazakâr ve Müslüman kesimlerin yozlaşmasını sağlaması yanında, insanların İslam’dan uzaklaşmasına da yol açtığı;

3- Eğitim ve medyada son 20 yılda hiçbir iyileşme yapılamadığı gibi fahşâ ve fücuru yaygınlaştıracak daha kötü politikaların takip edildiği

4- Yönetenlerin varlık denizinde boğulduğu, yolsuzluk zirvedeyken yoksulluğun kitleleri kuşattığı,

5- “Dindar nesil yetiştireceğiz” diyenlerin iktidarında yeni nesillerin en fazla İslam’dan uzaklaştırılıp en çok sekülerleştirildiği ,

6- Yeryüzünün mescid olmaktan çıkarılıp, takva secdelerinin yerini şekli secdelerin aldığı ve mescidlere hapsedildiği,

7- Baskıcı ve darbeci kemalizmin laikleştirmeyi başaramadığı “dindar-muhafazakâr” kitleleri, suret-i hak’tan görünen bir siyasetin “Allah ile aldatarak” 20 yılda laikleştirdiği,

8- “Ümmetin Umudu” olarak ilan edilip tevhîdî kesim tarafından desteklemelerinin bir başka vesilesi kılınan Erdoğan’ın Ümmet için yaptıklarından sadece bazıları;

9- Davetin muhatabı olan toplumu, sadece Kur’an’a çağırmakla yükümlü olanların, aynı zamanda laik bir siyasi partiye ve şirk anayasasına destek vermeye de çağırdıkları,

10- Güzel örneğimiz kılınan Rasûllah’ın (s) vahiyden önce de “en güzel ahlak üzere” olduğu ve bu yüzden ona “Muhammedü’l-Emin” adı verildiği halde, “Müslümanım” diyenlerin Kur’an ellerinde iken bile “emin” olmayı başaramadıkları,

11- Toplumun temeli olan aileyi yıkmaya yönelik yasalar, uluslar arası sözleşmeler ve devlet kurumları ile haramları, büyük günahları propaganda edip yaymaya çalışan medya ve özellikle yandaş medyanın kıskacında toplumun çürütüldüğü,

12- Mü’minlerin birlikteliğine dair çok önemli bir maslahatın, şirk anayasasına verilecek evet oylarını birkaç yüz adet arttırma amaçlı uyduruk bir “maslahat”a (!) KURBAN edildiği,

13- Sistem içi bâtıl siyasete eklemlenme sonucuna yol açarak geriye gidişe ve çürümeye yol açan büyük hatayı işlemek suretiyle İslâmî mücadeleye büyük zarar veren kesimlerin hatadan dönme erdemliliğini gösteremedikleri,

14- Müslümanlara büyük zulümler yapılan birinci 28 Şubat sürecinin sözcüsü Doğu Perinçek ile aynı darbe sürecinin iktidar ortağı Devlet Bahçeli’nin mihmandarlığında ikinci 28 Şubat zulüm sürecinin yaşandığı,

15- Rasûlün (s) “bir elime Ay’ı bir elime Güneş’i verseniz yine de davamdan taviz vermem” diyerek reddettiği sistem içi iktidarın kendisi için bile değil de sağlayacağı bazı imkânlar uğruna en temel ilkelerin kolayca feda edildiği,

16- Rasûlün (s) hedef ve talep çıtası, “yaratmak da emretmek de Allah’a aittir”, “hüküm ancak ve sadece Allah’ındır” ayetlerinin belirlediği çizgide, nihâi manada hüküm koymak yetkisinin sadece Allah’a ait olduğu kabul edilip O’nun hükümleriyle hükmedilmedikçe asla razı olunmayacağı bir noktadaydı,

17- Sonuçta, tevhîdî uyanış sürecinde büyük bir dağılmanın, çözülmenin, geriye gidişin ve çürümenin yaşandığı,

18- Tevhidi uyanış sürecinde yaklaşık 20 yıl birlikte olduğumuz muvahhidlerin, artık laik partilerde kurucu ve laik parlamentoda milletvekili olmaktan çekinmediği ve üstelik bu yaptıklarını meşru gören bir büyük savrulmayı yaşadıkları,

Ey müslümanlar! Lütfen benim 2 yıllık parlamenterlik cahiliye dönemime dair önceki bölümlerde anlattıklarım ile tevhîdî kesimin savunarak destekledikleri Erdoğan’ın 20 yıllık tek başına iktidar olduğu dönemde yaşanan bu tespitlerin ortaya koyduğu üzücü manzarayı lütfen mukayese edin. Bugün, son 20 yılda Müslümanların desteğiyle, yukarıda ancak bir kısmını yazabildiğim tüm bu yapılanlara nazaran görece daha olumlu bir muhtevaya sahip olan cahiliye geçmişime rağmen, hamd olsun ben bu geçmişimi reddederek uzaklaştım. Tevhid inancıyla tanışıp hem İslam’ı “milliyetçi”/ulusalcı ideolojiyle sentez eden, hem laik parlamentoda hevaya göre yasa yapan hem de laik bir partinin genel başkanı olarak imanıma şirk bulaştıran bir durumda olduğumu anlayınca tevbe edip Müslüman oldum.

Peki, böyle bir durumda olduğumu ve tevbe ettiğimi açıkladığım zaman beni takdir edip kucaklayan Müslümanlar, bugün aynı konumlara neden koşarak gidiyor ya da “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmedikleri” halde hükmetme makamlarına gidenleri destekleyip üstelik bunların “ mü’min ve muvahhid ” olduklarını söyleyebiliyorlar?

CHP ve darbe dönemlerinde bile baskıyla gerçekleştirilemeyen bu ileri derecede bir yozlaştırmayı, laikleştirmeyi “Allah ile aldatarak” gerçekleştirmeyi başaran, bu derece yaygın ve derin bir kirlenme ve çürüme sonucunda yaygın bir sekülerleşmenin sağlandığı bir süreçte, bunu sağlayan bir iktidar Müslümanlarca neden bu derece sahiplenilip desteklendi?

“Cumhuriyet” dedikleri İslam karşıtı dönemde, İslam’dan uzaklaşma ve laiklik istikametinde dönüşümün “dindar”/muhafazakâr çevrelerde ilk defa bu kadar yüksek bir orana ulaşıp %70’leri geçtiği acı gerçeğine rağmen, bütün bunlara sebep olan laik demokrat bir iktidarı, tevhîdî uyanış süreci gruplarının %90’nından fazlasının destekliyor olmasının sebebi nedir?

Ey Müslümanlar! Size ne oldu? Yeni vahiy mi aldınız? Neden bu kadar zıt kutuplara kolayca savruldunuz? Neden hak ile batılı karıştırıp toplumun yozlaşmasını bu derece ileri boyuta götüren bir batılın peşinde sürüklenip yozlaşmanın daha çok artmasının müsebbibi oldunuz? *Demek ki, bu imkânlar bana sunulup reddettiğimde beni takdir ettiğiniz süreçte sizin de elinize geçmediği için reddettiğiniz anlaşılan bu hevanın hükmettiği konumları, bugün biraz önünüz açıldığında ve imkân doğduğunda kolayca benimseyiverdiniz ve bütün ilkelerinizi ardınıza atıp meşru saymaya başladınız. Neden? Neden? Neden?

Dipnotlar:

[1] https://www.youtube.com/watch?v=8kGxMbNBUL4

[2] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/laiklige-karsi-olan-akilsiz-39276138A

[3] https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/23266.pdf

[4] Haksozhaber.net . http://www.haber7.com/siyaset/haber/175647-bakan-sahin-dindarlari-laiklestirdik . – http://www.gazetevatan.com/-dindarlari-biz-laiklestirdik–83315-gundem/

[5] http://www.gazetevatan.com/-dindarlari-biz-laiklestirdik–83315-gundem/

[6] http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/serpil-cevikcan/-ataturk-un-idealini-ak-parti-2499341/

[7] Celalettin Vatandaş, Burhanettin Can, Mete Doğruer, Hasan Güllüpunar, 15 Temmuz Darbe Girişimi Öncesi ve Sonrasında Gençliğin Durumu, SEKAM, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi Yayınları 13, İstanbul, Aralık 2018, sh. 456-457.

[8] https://www.millicozum.com/mc/aralik-2005/erbakanin-akpye-lerve-ger

[9] https://www.haberturk.com/son-dakika-cumhurbaskani-erdogan-gazi-mustafa-kemal-in-serencami-bugunku-turkiye-nin-yol-haritasidir-3248529

[10] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/132409/-ataturk-un-ulkeyi-muasir-medeniyet-seviyesinin-uzerine-cikarma-hedefi-dogrultusunda-hangi-adim-atilmasi-gerekiyorsa-atmayi-surdurecegiz-

[11] Ülke TV’de yayınlanan Arafta Sorular programında Esra Elönü’nün sorularını yanıtladı. 13.11.2017

[12] http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/serpil-cevikcan/-ataturk-un-idealini-ak-parti-2499341/

[13] https://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/egemen-bagis-addde-soke-etti-563283/

[14] https://www.gazetevatan.com/gundem/akpliler-kemalist-cikti-249971

[15] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ataturk-anketinden-bakin-ne-cikti-anketin-sonundaki-not-dikkat-cekti-489471h.htm

[16] http://www.radikal.com.tr/politika/binali-yildirimdan-raki-acilimi-1181430/

[17] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201902141037652910-zeybekci-sarabin-desteklenmesi-bir-ticarettir-diyanet-isleri-baskani-degilim/

[18] http://iktibasdergisi.com/2019/07/27/hukumetin-haramlarla-imtihani/